Karışmalara doyamıyoruz.
Ve ben artık buna gerçekten tahammül edemiyorum.
Önce annelerimizle başlıyor bu zincir.
Sonra biz bu jesti evrene geri gönderip kendi yavrularımıza karışmalara doyamıyoruz.
Arkadaşlarımız mesela, of hem de nasıl karışıyorlar.
Ne yediğimizden ne içtiğimize, ne giydiğimizden kiminle öpüşeceğimize...
Herkesin her şeyle ilgili bir fikri var.
Sanki kendi hayatlarını çözmüşler gibi başkasının hayatının fahri yaşam koçu olma derdinde insanlar.
Üstelik tanımamız da gerekmiyor başka hayatlara müdahil olmamız için.
Sosyal medyaya bir girin, ortalık birbirlerinin hayatları üzerine ayar verenlerle dolu.
Onu paylaşma, bunu öyle deme…
Tabii bir de devlet var. En büyük müdahil de o.
Ne izleyeceğimizden ne giyeceğimize, çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimizden kaç çocuk yapacağımıza, hangi dine ne kadar inanacağımıza, internette hangi sitelere gireceğimize, her şeyimize karışıyor.
O kadar bunaldım ki.
Ve o kadar özledim ki kimse tek kelime etmeden, hiçbir mahalle baskısı hissetmeden şöyle içimden geldiği gibi 24 saat yaşamayı.
Çok karışıyorlar ama şuna eminim, kendileri de başkalarının kendilerine karışmasından çok muzdaripler.
Mutsuzlar ve mutsuz etmeyi seçiyorlar…

ADELE'NİN BU ŞARKISI PATLAR!

Adele’in ‘25’ adlı albümünde yer alan, Hello’nun ardından patlayacağını düşündüğüm şarkıyı bulduğumu sanıyorum: ‘Million Years Ago’.
Hayatına dönüp baktığında içi yanan, gençliğine dair her şeyi özleyen birinin hikayesini anlatıyor şarkı. Yine balad ve çok etkileyici.
Bu arada Adele, birçok eleştirmene göre müzik endüstrisinin bu nesildeki kurtarıcısı oldu.
Albümün satışı 3.5 milyonu geçti. Ama çok ilginç detaylar var bu başarı öyküsünde.
Adele, diğer alışık olduğumuz büyük starlar gibi sosyal medyayı filan kullanmıyor.
Sanatçılar için ciddi gelir kapısı olan Spotify’a şarkılarının girmesine izin vermedi mesela.


Yani çok değil beş yıl önce gözlerini kısıp müzik endüstrisinin geleceğiyle ilgili bir sürü öngörüde bulunan insanı resmen yalancı çıkardı.
Onca gelişen iletişim teknolojisine ve pazarlama yöntemine rağmen değişmeyen tek bir şeyin olduğunu gösterdi milyonlara: İyi ses ve albüm her zaman satar; nokta.
Eğer elinizde samimiyetle yazılmış şarkılar, inançla kaydedilmiş bir albüm ve muhteşem bir sesiniz varsa hâlâ büyük kalabalıklara ulaşma şansınız var demek oluyor Adele’nin başarısı.
Bu da bana çok sevmeme rağmen dijital dünyada bazı değerlerin analog kalmasının nasıl da lezzetli olduğunu hatırlatıyor…

‘GÜLLERİN SAVAŞI'NI YAZANLAR HİÇ İŞE GİTMİŞ Mİ?

Dizinin senaristi hanımefendilere bu sorum.
Hayatınızda hiç bu ülke sınırları içinde işe gittiniz mi?
Eski bir televizyon yöneticisi olan Melis Civelek’in gittiğini biliyorum.
Ama diğer senarist Sırma Yanık’ı bilemiyorum.
Ofis sahnelerini o kadar yapmacık yazıyorlar ki bu soruyu soruyorum.


Hemşireler, tamam gerçekten hikayeyi elinizden geldiğince iyi götürmeye çalışıyorsunuz ve evet dizi süreleri gerçekten aşırı uzun. Ama ofis sahnelerine bu denli özenmemenizi anlamak mümkün değil.
Tamam, ofis dedikodusu candır ve hepimiz yapmışızdır. Ama eğer kendini kovdurmak ya da paralatmak istemiyorsan kimse muhatabının gözlerinin içine bakarak dedikodu yapmaz.
Zaten öyle dedikodunun tadı da olmaz.
Bu sahneler gerçekten çok acemice görünüyor ve bu işe yakışmıyor sanki…