28 Şubat 1997 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu, irticai faaliyetlere karşı alınabilecek önlemleri tartıştı. Cumhurbaşkanı’nın yanı sıra dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, Yardımcısı Tansu Çiller, İçişleri Bakanı Meral Akşener, Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, Jandarma Genel Komutanı da kararları imzaladı.
13 Mart’ta, Erbakan başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nda, alınan kararların uygulanması ve her bakanlığın üzerine düşeni yerine getirmesi kararlaştırıldı. İçişleri Bakanı Meral Akşener, 81 il valiliğine 18 sayfalık, Anayasa ve yasalara uyulması için Adalet Bakanı Şevket Kazan da cumhuriyet savcılarına, DGM savcılarına genelgeler gönderiyordu. Yani o günlerde attığı imzadan, gönderdikleri genelgelerden şikayetçi olan yoktu.

Rahat yüzü görmemeleri için

28 Şubat kararlarından sonra bu durum hep “darbe” diye nitelendirildi. Oysa, kararların alınmasından sonra ne TBMM kapatılmış, ne hükümet değişmiş, ne de tutuklamalar olmuştu. Başbakan da çıkıp, “Bize baskı yaptılar, 28 Şubat kararlarını imzalatmak istediler. Biz de imzalamıyoruz ve erken seçime gidiyoruz” demedi.
Dönem değişti, aradan 15 yıl geçtikten sonra o dönemin intikamının alınmasının zamanı gelmiş olacak ki, “28 Şubat Soruşturması” ve buna bağlı olarak operasyonlar başladı. Biliyorum, “Balyoz Darbe Planı!” gibi, “Ergenekon Terör Örgütü!” gibi, 28 Şubat soruşturması ve davasında da yaşananlar unutuldu. Ama unutmamamız gereken bir şey var, bu dava da henüz sonuçlanmadı ve Ankara Adliyesi’nde devam ediyor.
İşte, yalan-iftira ve toz bulutu içinde çok sayıda komutan mesleklerinin en önemli dönemlerinde emekliye sevk edildi. Zaten amaçları da bu değil miydi? Emekliye sevk etmekle kalmayıp onların ömür boyu hapis cezası istemiyle yargılanması ve bundan böyle rahat yüzü görmemesi de gerekiyordu. Onu da yaptılar.

Şikayetçi sayısı 300’e indi

28 Şubat soruşturması kapsamında ilk gözaltılar 12 Nisan 2012’de başladı. Aralarında Genelkurmay İkinci eski Başkanı Çevik Bir’in de bulunduğu 30 komutan gözaltına alındı, bunlardan 18’i tutuklandı. Dalgalar devam etti, tutuklananların sayısı 76’ya çıktı. Bunlardan 75’i asker, bir tek Yükseköğretim Kurulu (YÖK) eski Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz sivildi. Gürüz, “yurtdışına kaçacak” diye tutuklandı ama hakkındaki yakalama kararını bir gezi sırasında yurt dışında öğrendiğinde, hemen Türkiye’ye gelip ilgili makamlara “ben geldim” demişti.
Toplam 103 sanıklı dava 2013 yılının Eylül ayında başladığında, tutuklu sanık sayısı 37’ye inmişti. Davanın son sanıkları da 2013 yılının Aralık ayında tahliye edildi. İşte cezaevi görmüş bu yorgun bedenler, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 14 Haziran’da yine duruşmaya çıkacak. Şikayetçilerin bazıları mahkemede “davacı” olmadıklarını söylüyor, salondan ayrıldıktan sonra yeniden “davacıyım” diye dilekçe gönderiyor. Mahkeme, 300 civarında şikayetçinin müdahilliğini kabul etti.

Onlar arasında var mıydı?

Dinlenenler arasında dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Adalet Bakanı Şevket Kazan da vardı. Bu önemli tanıklar gelmişken, yıllardır gündeme getirilen bir konunun açıklığa kavuşması gerekiyordu. Emekli Albay Alican Türk, eski iki bakana mahkemede şu soruyu yöneltti:
“28 Şubat döneminin sembol isimlerinden ‘Aczmendiler’ denilen grup ile Fadime Şahin ve Ali Kalkancı’nın o dönemde askerler tarafından toplumu yönlendirme ve psikolojik harekat amacıyla yaratılan kişilikler olduğu söyleniyor. Aczmendiler içinde çok sayıda asker bulunduğu şeklinde sürekli spekülasyonlar yapılıyor. Yıllardır bu yöndeki propagandalarla Türk Silahlı Kuvvetleri karalanıyor. İçişleri Bakanı olduğunuz dönemde bu grubun askerlerden oluştuğu, eylemlerinin provokasyon amaçlı olduğu konusunda size bir bilgi intikal etti mi?’’
Bu soruya Meral Akşener’in cevabı, ‘’Hayır, gelmedi! Bilgim yok!’’ oldu. Şevket Kazan ise “Bu konuda kendisine ulaşan böyle bir bilgi olmadığını” belirtti.
Bu kısa cevap, askerler için önemliydi. Asalı, sarıklı, uzun saçlı, tefli Aczmendilerin, onların başındaki kişiyle evde yakalanan, ekranda gözyaşları döken Fadime Şahin’in, sözde şeyh Ali Kalkancı’nın askerle bir bağlantısı olmadığını açıklamış oldular. Böylece istismar edilen bir konu, hem de davanın mağduru olduğunu belirten dönemin en etkili bakanları tarafından da çürütülmüş oldu.
Yani bundan böyle kimsenin Aczmendilerin, Fadime Şahin’in, Ali Kalkancı’nın 28 Şubat’ta askerler tarafından toplumu provoke etmek amacıyla kullanılıp, yönlendirildiklerini söylememesi gerekir. Çünkü ellerindeki propaganda malzemesi mahkeme huzurunda alınmış oldu.
Hükümeti devirme, darbeye teşebbüsten haklarında ağırlaştırılmış hapis cezası istenen komutanlar, birçok iftiranın bu aşamada açığa çıkacağına inanıyor. Bekleyelim, görelim.