Bölücü örgütün, seçimde bölge halkının oylarını HDP’ye yönlendirmek için her türlü yola başvuracağını belirten Engin Alan “İktidar partisi, bölgede müthiş bir oy
kaybedeceğini gördü. Alarm zillerini duydu. Bundan sonra operasyonlar dahil her şey olabilir” dedi


Engin Alan, Balyoz kumpasından cezaevine konulan komutanlardan birisiydi. Cezaevindeyken MHP’den milletvekili seçildi. Diyarbakır’da 2013’teki Nevruz kutlamalarındaki manzaranın ardından, bundan sonra nelerin yaşanabileceğini Bilgi Yayınları’ndan çıkan  “Bölünmeye Çeyrek Kala” isimli kitabında açıkladı. Yeniden milletvekili adayı olmadı, bundan sonra konferanslara gideceğini ekliyor.

OLAYLARIN BAŞLANGICI 2013 YILIDIR

Seçim dönemi yaklaşınca Güneydoğu’da yeni bir sürece girildiğini belirtiyor. Alan, SÖZCÜ’nün sorularını şöyle cevaplandırıyor:
“Ağrı-Diyadin’de olanları, bundan sonra yaşanacakları doğru anlamak için önce düne bakmak gerekir. ‘Çözüm süreci’ dediğimiz projenin bizi nereye getirdiğinin ve nereye götüreceğinin kodları bana göre gelecekte saklı. En kısa yoldan 21 Mart 2013 Nevruz’una dönelim. İmralı canisinin Diyarbakır’da iki dilde okunan mesajı, onun arkasından Kandil’deki Murat Karayılan’ın 8 Mayıs 2013’den itibaren teröristlerin Türkiye’den ülke dışına çıkacağına dair beyanı. Bizi bugüne getiren olayların başlangıcı budur. Bundan sonra neler olacağını iktidar ve bölücü örgüt yönünden bakalım: İktidar sanki Türkiye’nin en önemli meselesi olan bölücü terörle mücadelede başarıya ulaşmış, anaların gözyaşları dinmiş, ‘artık şehitler gelmiyor’ diyerek bunu iktidar lehine bir psikolojik harekat malzemesi olarak kullanmaya başladı.

‘DEVLET BENİM’ HAVASINA GİRDİLER

Bölücüler ise bu işten en kârlı çıkan kesimin kendileri olduğunu değerlendirerek kafalarındaki planı, örgütün elindeki silahı da iktidarın tepesinde tutarak hayata geçirmeye başladı.  Vergi topladı, mahkemeler kurdu, bayrakları indirdi,  askeri kışlasından, polisi karakolundan çıkamaz hale getirerek ‘burada devlet benim’ havasına girdi. İktidar seçime kadar olan süreyi terörsüz geçirmek için buna göz yumdu.

İKTİDAR ALARM ZİLLERİNİ DUYDU...

Ülke, bir seçim sürecine girdi. Bölücü örgüt, kırsaldaki, yerleşim yerlerindeki militanlarıyla bölge halkının oylarını HDP’ye yönlendirmek için her türlü olanağı kullanacak. Buna seçim günü sandıkların kontrolü de dahil. Diyadin’de düzenlenen etkinlik de böyle bir çalışma için kullanılacaktı. AKP, bunun sonunda kendisinin o bölgede müthiş bir oy kaybına uğrayacağını gördü. Bu tehlike, alarm zillerinin çalmasına neden oldu. 6-8 Ekim olaylarında kan gövdeyi götürüp 50 vatandaş öldürülürken, güvenlik güçlerine ‘müdahale izni’ vermeyen valilerden, -bu sefer yeni çıkan İç Güvenlik Yasası’nın da kendilerine sağladığı imkan ve fırsatı kullanan- Ağrı Valisi, ‘asayiş ve kolluk görevi’ yetkisini kullanarak bölgeye jandarmayı  gönderdi. Özetle, Diyadin’de meydana gelen olaylar, iktidar ile bölücü örgütün, bölgedeki oyların paylaşım kavgasıdır.

Diyadin, bundan sonra olacakların işaret fişeği


Diyadin olaylarını, bundan sonra olacakların ilk işaret fişeği olarak kabul ediyorum. HDP, parti olarak seçime girme kararı aldıktan sonra bir gün TBMM’de muhalefet kulislerinde CHP ve MHP’li milletvekilleri oturuyorduk. Bu konu açıldı. Ben kendilerine, “O bölge halkının özgür iradesiyle oyunu kullanmasına bu örgüt müsaade etmeyecektir. Sandık sandık kontrol edecekler, vatandaşın oylarına ipotek koyacaklardır” dedim. Bundan sonra olacak olan da budur. Aylar önce söylediğim riski iktidar yeni gördü. Mesele bundan ibarettir. Bundan sonra operasyonlar dahil her şey olabilir.

YARALILARIN TAŞINMASI

Diyadin’de çatışmada yaralanan askerlerimizin helikoptere taşınması sırasında vatandaşlarımızın askere yardım etmesi öne çıkarıldı. Açıkçası, yaralıların taşınmasına vatandaşın yardımcı olması fazla abartılıyor. O bölge halkının çok büyük çoğunluğu vatanına, milletine, devletine bağlı insanlardır. Bugünkü suskunluğu, yılgınlığı Devlet’in oradaki zaafından kaynaklanıyor. Dolayısıyla kendi askerini helikoptere taşıyan bu ülke halkına teşekkür etmek en doğru iştir. Geçmişte de bunun pek çok örneğini orada gördük.

Bu işte kaybeden devlet olacak...


Bölücü örgüt açısından iki hareket tarzı var. Birincisi yüzde 10 seçim barajını geçip en az 60 milletvekiliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmek ve bu bölünme mücadelesini TBMM çatısı altında vermek. Dağdaki silahlı unsurları da bunu destekleyen bir güç olarak tutmak. Bir kayıp var mı? Yok. İkinci hareket tarzında ise yüzde 10 seçim barajını aşıp TBMM’ye giremediği takdirde Yaşar Kaya’nın, Ahmet Türk’ün ve diğerlerinin dediği gibi Diyarbakır’da kendi bölgesel parlamentolarını kurmak. Yine bir kayıp var mı? Yok. Peki kaybeden kim? Devlet...

Üniter yapı çatır çatır çatlayacak


Bundan sonra neler olabileceği konusunda da devletin iki harekat tarzı var. Birincisi bölücü terör örgütünün isteklerine uyacak, eline tutuşturulan İmralı canisinin süslü cümlelerle örtülmüş, halbuki içeriği bambaşka olan 10 emrini uygulayacak. Böylece Türkiye’nin ulus devlet ve üniter devlet yapısı çatır çatır çatlayacak. İkinci harekat tarzı ise bölücü örgüt silahlarını teslim eder, kendini dağıtır, çözümü sadece demokratik rejim içerisinde arar, ülkenin ulus devlet ve üniter devlet yapısını tartışmaktan vazgeçer hale gelene kadar mücadele etmek.