Milletvekili seçimine günler kala, muhalif olarak nitelendirilen yayın organlarına el konuluyor, birer “hükümet yandaş”ı olmaları sağlanıyor. Yıllarca AKP ile birlikte hareket edenler, o partiye ve hükümete verdikleri destek nedeniyle kendileri de büyüyenler, 17-25 Aralık yol ayrımından sonra muhalefet yapmaya başladılar. İsimleri rüşvet, yolsuzluk, karaparaya karışanlara bir şey olmazken, yapılanları eleştiren “muhalif ve cemaatçi” medya gruplarına dönük inanılmaz operasyonlar yapılıyor.
Basının susturulduğu, sindirildiği bir dönemde yapılan seçimlerin adil, güvenilir olduğu söylenemez. Muhalefetin sesinin alabildiğine kısıtlandığı seçimden sonra AKP iktidar olabilse bile acaba ülkeyi yönetebilir mi? AKP ile CHP arasında yürütülen koalisyon görüşmeleri tutanağında, AKP’nin etkili bir isminin, “Partimiz 280 milletvekili çıkarsa bile artık ülkeyi yönetemez” dediği yer alıyor.

AKP’Lİ BELEDİYELERİN SESİ


Yerel basının illerinde, ilçelerinde önemli bir gücü vardı. Onlar arasında hükümetin yanında yer alanlar olduğu gibi yaşayabilecekleri zorlukları da göze alıp “muhalif” çizgide yayın yapanlar da vardı. Bunların sayısı uygulanan ambargolarla, baskılarla bitme noktasına geldi.
Balıkesir örneğini bu köşede vermiştim. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı, bazı gazetelerin sahipleri, yöneticileri AKP’li Büyükşehir Belediye Başkanı’nın paralı olarak danışmanlığını yapıyor. Tüm illerde muhalif televizyonlar birer birer AKP’li işadamlarına aldırıldı. Şimdi o televizyonlar “ortak yayın” adı altında belediye, AKP propagandasıyla meşgul. Buna da Kayseri’de Kay TV ve Erciyes TV’yi örnek gösterelim.
Değişik illerde bulunan yerel gazete yöneticileri ve yazarlarıyla da konuştum. “Muhalif” çizgide olan gazetelerin kalmadığını, olanların da susturulduğunu anlattılar. Gazete sahiplerine “Neler oluyor” diye sorduğumda şunları sıraladılar:

YEREL BASIN DA BASKI ALTINDA


- Basın İlan Kurumu’nun (BİK) Genel Kurulu’nun 36 olan üyesinden 12’si gazeteci kökenli, 24’ü ise ticaret, sanayi oda ve borsaları, barolar ve diğer kuruluş temsilcilerinden oluşuyor. Yönetim Kurulu Başkanı ise Vakıflar Bankası Genel Müdürü. Bu yapı adil değil ve iktidar yandaşı kararlar çıkıyor.
*Bazı illerin büyükşehir olmaları nedeniyle Türkiye genelinde kurulan 31 BİK şube müdürlüklerine iktidar, kendisiyle çalışabilecek isimleri atadı. Şube açılan illerde, o ilin resmi ilan kontenjanı 100 bin lira ise kontenjan dahilinde yayınlanan her ilanın bedelinin yüzde 15’i BİK şube müdürlüğüne komisyon olarak veriliyor. Ama kontenjanlar artmıyor, bu şekilde kesintiye uğruyor.
- Şubelerin açıldığı illerde, belediyeler, ticaret odaları, ticaret borsaları gibi kuruluşların bayram ve özel gün kutlaması gibi ilanlarının da BİK şubeleri aracılığıyla yayınlanması zorunluluğu getiriliyor. Buna ‘aracılık’ deniyor. Bu aracılıktan da şubeye komisyon ödeniyor.
- Yerel gazetelerde 5, BİK şube müdürlüklerinin kurulduğu illerde ise 7 eleman çalıştırma zorunluluğu getirildi. Yetişmiş 3 elemanla gazete çıkartılabilirken, sayı artırılarak gazeteler ödeme sıkıntısına giriyor.

BUNLAR HİÇ DİKKATE ALINMIYOR


- Gazete bayii satışı ve abone sayıları konusunda hedefler veriliyor. En az satış ve abone zorunlulukları için nüfus kriteri gözetilmiyor. 1 milyon nüfuslu ilden de, kat kat fazla nüfusa sahip olan ilden de aynı en az satış ve abone sayısı isteniyor. Belirlenen en az satışın altında kalırsanız, takip eden ayda cezalandırılıyorsunuz. Oysa her ilin koşulları gazete satışı ve personel sayısına göre farklı olmalı.
- Denetimlerde personel sayısına bakılmaksızın, gazetelerin içerikleri, boyutları, baskı kalitesi satışları değerlendirilmeli, resmi ilan dağıtımı da buna göre adil bir biçimde yapılmalı.
- BİK Şubeleri kurulmadan önce resmi ilan bedelleri, 7-10 gün içinde ödenirken, şimdi bir sonraki ayda ikiye bölünerek ödeniyor. Ekonomik olarak yaptırımlar getirmek baskıdır.
- BİK şubeleri kurulmadan önce Valilik Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nce ay içinde yerel gazetelerde yayımlanan resmi ilan kontenjanları ertesi ayın ilk haftasında bütün gazetelere bildirilirdi. Şimdi ise bunlar yapılmadığı gibi yapılan başvurular da reddediliyor.
- Mahalli gazeteler zarar ediyor. Matbaa işleri yapılır. Ancak muhalif olarak bilinenlere matbaa işleri de yaptırılmadığı için sıkıntı daha da büyüyor. Ayrıca, hükümetin uyguladığı ‘akredite” uygulamasını illerde de vali ve emniyet müdürleri sürdürüyor, belli gazeteciler valilik etkinliklerine çağrılmıyor, gelenler içeriye alınmıyor.
Açıkçası, AKP’nin basına uyguladığı baskı, genelden çıkmış artık yerel basın ve televizyonları da kuşatmış durumda. Onca yapılandan sonra “Türkiye’de basın özgürlüğü var” diyenlere şaşarım...