Oyları okullarda kullanırız. Sandık kurullarında daha çok okul müdürleri ve öğretmenler görev alır. Son yıllarda çıkarılan yasalarla, 4 yıl görev yapan okul müdürlerinin önemli bir bölümü değiştirildi. Yerlerine hükümete yakınlığı ile bilinen Eğitim Bir Sen üyesi olanlar getirildi. Ne kadar itiraz edilirse edilsin, davalar kazanılırsa kazanılsın değişen bir şey olmadı. Bugün Türk Eğitim Sistemi, Eğitim Bir-Sen’e adeta emanet edilmiş. Onlar da bu durumdan çok memnun...
Milli Eğitim Bakanlığı bürokratları adeta devreden çıkmış, bu sendikanın belirlediği isimler dışında atama yapamıyor. Sendika yöneticileri adeta Milli Eğitim Bakanlığı’nı teslim almış durumda. Çoğu kez yasa önerileri de bu sendika tarafından hazırlanıyor, bürokratlar adeta devre dışı bırakılıyor. Eğitim Bir Sen bu işlerde yalnız değil. AKP başkanlıkları, TÜRGEV,  Ensar Vakfı, İmam Hatip Mezunları Derneği, İlim Yayma Derneği de bakanlık politikalarının belirlenmesinde hayli etkili.

SANDIĞA HAKİM OLAN

Siyasette sıkça söylenir, “sandığa hakim olan, seçimi kazanır.” 7 Haziran seçimlerinde de seçim hilelerinin yaşanmaması için sandığa sahip çıkılması hayli önemli. Sandık hilelerinin ülkemizde alabildiğine yaygın olduğu bilinir.
Basit bir örnek verelim. Yaşlı, okuma yazması olmayan, gözü iyi görmeyenler oy kullanmaya geldiklerinde sandık başkanı devreye giriyor ve onların oy vermek istediği partiye değil, iktidar partisine “evet” damgasını vuruyor. Oy sayımı başladığında, muhalefet partilerine verilmiş oylarda “damga yuvarlığın dışına taşmış”, oy pusulası zarfa konulurken “kopyası diğer tarafa çıkmış”,  “evet damgası silik çıkmış” gibi gerekçelerle muhalefet partilerinin oyları geçersiz sayılıyor, bu partilerin oylarının az çıkması sağlanıyor.
Birleştirme tutanağında oylar toplanırken, sütunlar bilinçli olarak karıştırılıyor, yüksek oylar iktidar partisi hanesine yazılıyor. Eğer, daha da ileri gitmek isterlerse, oy torbaları ilçeye götürülürken, ilçeden ile götürülürken değiştirilebiliyor. Daha önceden basılmış mühürlü oylarla, geçersiz oylar değiştiriliyor. Eğer muhalefet partisi temsilcisinin o sandıkla ilgili itirazı yoksa, her türlü değişiklik istenildiği gibi iktidar partisi lehine yapılabiliyor.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimlerinde hükümet destekli “Yargıda Birlik Platformu” adıyla seçime girilmişti. İşte bu kurul, son dönemlerde arka arkaya çıkarılan kararnamelerle, hükümete yakınlığı ile bilinen isimleri de önemli görevlere getirdi. Bunlar arasında il ve ilçe seçim kurulu başkanları da yer alıyor.

BU TOPLANTILAR NİÇİN YAPILIYOR?

Son dönemde değişik il ve ilçelerde AKP yöneticileri, hiçbir yetkileri olmamasına rağmen sanki okul müdürlerinin amiriymiş gibi hareket ediyor, onlarla seçim öncesi toplantılar yapıyor. Bu okul müdürlerinin nasıl atandığı biliniyor. AKP ilçe ve il başkanları bu atamalarda önemli rolü oynadı.
İşte, çoğu hak etmeden bu görevlere getirilen okul müdürlerinin, şimdi “diyet ödeme” zamanı. Her birine, seçim öncesi, seçim günü neler yapmaları gerektiği konusunda talimatlar verildiği iddialar arasında yer alıyor. Yoksa, sanmayın ki AKP ilçe ve il başkanları eğitim-öğretimin sorunlarını çözmek için o toplantıları yapıyor. Her şey seçime göre ayarlanmış durumda.
Seçim döneminde, televizyonların siyasi partilere karşı “adil” davranması gerekiyor. Seçim yasaklarına uymamaları durumunda, bu televizyonlara Yüksek Seçim Kurulu tarafından ceza veriliyordu. Şimdi, hükümet yapmak istediği yasal değişiklikle, bu yetkiyi Radyo Televizyon Üst Kurulu’na (RTÜK) devretmek istiyor. Böylece “iktidar borazancılığı” yapacak televizyon kanallarına ceza verilmemesi sağlanmaya çalışılıyor.
7 Haziran seçimleri her yönüyle önemlidir. Çıkarılmak istenen aralarında İç Güvenlik Paketi’nin de bulunduğu yasalar bunu gösteriyor. Ama bazı idari önlemler de gündemde.

Bütün polislere Çevik Kuvvet eğitimi

Hükümetin çıkarmak istediği İç Güvenlik Paketi’yle, hükümetin hoşuna gitmeyen her türlü gösteriye müdahale edilmesi amaçlanıyor. İşte, bu kapsamda valilikler de harekete geçti ve bütün il ve ilçelerdeki polislerin tamamına “çevik kuvvet eğitimi” verilmesi kararlaştırıldı.
Bunlar sıradan kararlar değil. Seçim öncesi, “çözüm süreci” adı altında Türkiye’nin kantonlara bölünme aşamasında özellikle Batı illerinde çıkabilecek muhtemel toplumsal tepkilere, protesto gösterilerine karşı yaklaşık 260 bin polisin tamamı “Çevik Kuvvet” eğitimi görecek. Bu eğitim 4 gün sürecek, böylece toplumsal olaylar bekleyen hükümet, adeta sıkıyönetim yetkileriyle muhalif hareketleri baskı altına almayı hedefliyor.
Bunlar yetmiyor, emniyet bütçesinin önemli bir bölümüyle de toplumsal olaylara müdahale araçları alınıyor. Artık şehit cenazelerinde bile görmeye alıştığımız toplumsal müdahale araçlarının bazılarının AKP’li belediyelerin desteğiyle alındığını öğreniyoruz.