Bitlis’in Hizan İlçesi’ne bağlı Gayda Köyü’nde doğdu. Ailesiyle birlikte tam 7 kez sürgün yaşadı. Gönderildikleri yerler arasında Kastamonu, Diyarbakır, Bursa da vardı. Uğradıkları haksızlıklara rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne hiç küsmedi, Devlet aleyhinde hiç konuşmadı.
Merak etmişsinizdir, Kamran İnan ile yeğenleri olan Devlet eski Bakanı Edip Safter Gaydalı ve HDP Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı’nın soyadları niçin farklıdır diye. Safter ve Celadet beylerin babası Abidin İnan Gaydalı, Gayda Köyü’nün adının değiştirilmesine üzülmüş. Sürgünler devam edince, “Köyümüzün adını hiç değilse soyadımızla yaşatalım, ata toprağımızın adı unutulmasın” demiş ve soyadına “Gaydalı”yı eklettirmiş. Kamran Bey soyadını değiştirmediği için iki kardeşin soyadları da farklı olmuş.

HAİNLİĞİN PRİM YAPTIĞI ÜLKE


Kamran İnan, vefatına kadar yabancı basını da yakından izliyor, ondan siyasi yorumlarını dinliyordum. 1987-1991 yılları arasında ANAP’tan Devlet Bakanı olarak görev yaptı. Diplomat ve TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı sıfatıyla da yurtdışında önemli toplantılara katıldı. İlginç gözlemlerini dinliyorum:
“Türkiye’de hainler devletin muhatabı oldu. Devlete küfredenler, devlete el işaretleriyle hakaretlerde bulunanlar bugün makbul kişiler olarak devletin üst düzey yetkilileri tarafından makamlarında ziyaret ediliyor. Ülkemizde hain olmak, öne çıkmanın, yükselmenin neredeyse ilk koşulu haline geldi. Bunlar makbul kişiler oldu.

205 BİN HAİN NEREDEN ÇIKTI?


Bakanlar Kurulu’na güvenlik birimleri brifing veriyordu. Ben, devlet aleyhine faaliyet gösterenlerin sayısını sordum. Bakanlar Kurulu’na verilen brifingde 205 bin rakamı telaffuz edildi. Bu sayıyı da bir kitabımda açıkladım ve ‘resmi bilgilere göre 205 bin hainimiz olduğunu’ belirttim. Birkaç yıl sonra karşılaştığım dönemin Genelkurmay Başkanı, ‘o zaman verilen rakamlar şimdikilerin yanında çok mütevazı kalıyor’ demişti.
Türkiye’nin insanı, yabancılara devletini gammazlıyor. Siyasetçilerin, bürokratların bile haberi olmayan çoğu bilgi yabancılara ulaştırılıyor. Yabancı ülkelerden gelecek gazetecilerin kimlerle görüşmesi gerektiği bile belli çevreler tarafından ayarlanıyor ve özellikle devlet aleyhine konuşacaklarla görüşmeler ayarlanıyor.
Bana göre devlet aleyhine faaliyet gösterenler haindir. Devleti dışarıya jurnalleyen, yabancı kamçısıyla devletini dövmeye çalışanlar, bu yaptıklarının karşılığını da fazlasıyla alıyorlar. Ne kadar etkili olurlarsa ona göre prim alıyorlar, ona göre terfi ediyorlar, önemli noktalara gelmeleri sağlanıyor. Bunları çok üzülerek anlatıyorum. Bakanlık yaptığım dönemde resmi verilere göre 205 bin hain varken, bugün bu sayının defalarca katlandığını düşünüyorum. Çünkü olup bitenleri gördüğümüzde sayının katlandığı da ortaya çıkıyor.”

“GEÇMİŞE KAN GÜTMEYİN”


Sürgünlere uğramış bir ailenin ferdi olarak Kamran İnan’ın devletine küskün gittiğini düşünebilirsiniz. Konuştuğumuz günlerde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, “Dersim olayları”nı gündeme getiriyor, İsmet İnönü’yü, CHP’yi eleştiriyordu. Kamran İnan’dan o gün şunları dinlemiştim:
“Ülkeyi yönetenlerin, kendi geçmişine kan gütmeye hakkı yok. Tarihi temiz olan hiçbir toplum da yoktur. Olayların meydana geldiği dönemin şartlarını yaşamadan, bunların nasıl geldiğini bilemezsiniz. Hepsinin kökeninde hatalar, yanlışlıklar vardır. Yeni yaralar açılması bu ülkeye yakışmıyor. Düşmanımız bol. Şimdi onlara kendi ellerimizle yeni malzemeler, kaşınacak konular veriyoruz. Geçmişte adaletsizlikler, haksızlıklar, keyfi uygulamalar yapılmıştır. Ancak, o gün hayatını kaybedenleri bugün getiremezsiniz. Yapılması gereken yaşayanlara sahip çıkmaktır.

SÜRGÜNLERE RAĞMEN DEVLETİME KÜSMEDİM


Aile olarak biz de sürgünler yaşadık. Ancak, devletime uğradığım haksızlıklara rağmen hiçbir zaman küsmedim, olanlardan devleti sorumlu tutmadım. Ceza yolunda nimet de gördüm. Bitlis’ten bizi Bursa’ya sürgüne gönderdiler. Bitlis’te kalsaydım belki ortaokula kadar okurdum. Oysa, sürgün olarak Bursa’ya geldiğimde harika okullarda öğrenim gördüm. Devletime sadakatle hizmet ettim.
Sizi rahatsız edici olayları, devlete, millete mal etmemeniz, bazı ekip ve kişilerin yanlışlığını da devletimize yüklemememiz gerekiyor. Aslında, bu ülkede adaletsizlik yaşamamış kimse yoktur. Çünkü, sistemimiz bu. Adeta birbirimizi yemekten zevk alıyoruz.”
Sürgünlere, haksızlıklara uğramış Kamran İnan’dan, devletini her fırsatta şikayet eden siyasetçilerin alacağı çok ders var. Lüksün, şatafatın zirve yaptığı ülkemizde, bakanlık döneminde bile bunlarda uzak duran Kamran İnan, devlete kırgınlığından, küskünlüğünden değil, gösterişinden uzak olduğu için TBMM’de yapılması gereken töreni de istememişti. O, sürgünlere tabi tutulduğu baba ocağı Gayda’da bugün toprağa veriliyor.