Bizim SÖZCÜ’nün 1 Kasım manşeti şuydu:
“Oy kullanmaya giderken beyninizi yanınıza almayı unutmayınız.”
Yandaşlar bu başlık nedeniyle gazetemize haksız ağır sözlerle saldırdı.
Peki...
Bu manşet doğru muydu?
Eksikti!..
25 Ağustos 2015 günü bu köşede beyin-seçmen ilişki meselesine değindim.
Özetleyerek anımsatayım:
“Yaşamın merkezi beyindir.
Beyin işlevlerine göre üç bölgeye ayrılır.
Birinci bölge; beynin alt kısmını oluşturan beyin sapıdır. Beyin sapı; solunum, dolaşım ve sindirim gibi istem dışı çalışan sistem merkezlerinin bulunduğu yerdir. Burası yaşamsal önem taşır; örneğin, solunum durursa yaşam sona erer.
İkinci bölge; beyin sapından sonra gelen ve beynin orta bölgesini oluşturan limbik yapılardır. Limbik yapılar asıl olarak, içgüdüsel/duygusal dürtüler/tepkiler/davranışlardan sorumludur. İçgüdüsel davranışların temel amacı; beslenme, korku ve üreme gibi biyolojik yaşamın sürdürülmesidir.
Üçüncü bölge; beynin en üst tabakasını oluşturan, entelektüel/akılcı işlevlerden sorumlu olan beyin kabuğudur/yani korteks...
İnsan; anlama, algılama, sorgulama, eleştirel düşünme, akıl yürütme, neden-sonuç ilişkisi kurabilme, tarihten ders alabilme gibi entelektüel/akılcı yeteneklerle ilgili korteksini geliştirmez ise, içgüdüsel/duygusal dürtüleriyle hareket eder.
Eğitim ailede/çevrede başlar, okulda yoğunlaştırılır ve değişik kanallar aracılığı ile ömür boyu sürer. Uygulanacak eğitime göre korteks ya gelişimini tamamlar, ya da gelişemez, körelir.
Yani...
Aklını kullanabilen, özgür düşünebilen, kendi kararını kendi verebilen, sorumlulukla yaşamını düzenleyebilen, özgüven sahibi, kişilikli bireyin tek kılavuzu vardır: bilim ve akıl.
Evet...
Entelektüel (akılcı) yaşamı sağlayan beyin kabuğu/korteks gelişmemişse, seçmen korku gibi içgüdüsel saiklerle oy kullanır!
‘Aman Ergenekon darbe yapmasın’ gibi!
‘Aman istikrar bozulmasın’ gibi!
‘Aman din elden gitmesin’ gibi!
Bu nedenle kimileri, seçmeni terörle korkutarak iktidar olacağını düşünüyor.
Birileri buna ‘demokrasi’ diyor!”
Yazı buydu.
Ve sanırım 1 Kasım sonuçlarının sebebi budur!..
Evet, SÖZCÜ’nün beyin başlığı eksikti.
“Korteksinizi alın da gidin” demeliydi! Bu bilimsel bir tespittir!

Sahiden ne bekliyordunuz


Dikkatli okurun gözünden kaçmamıştır...
1 Kasım seçimleri öncesi sandıkla ilgili pek yazmadım.
Bunun sebebi kimi okurlar... Çünkü...
Olanı değil, olmasını istediğini görmek-duymak-okumak istiyor!
Olanı yazınca, gerçeklerin canını acıtmasını istemiyor; üzülüyor; tepki gösteriyor. Ama... Sandıklar açılınca hayal kırıklığına uğruyor! Sayıları da hayli çok...
Sahiden...
7 Haziran’dan sonraki politikalarıyla Devlet Bahçeli’nin oylarını koruyacağını ya da artıracağını mı düşündünüz?
Sahiden...
PKK terörüne rağmen Selahattin Demirtaş’ın oylarını koruyacağını ya da artıracağını mı düşündünüz?
Yukarıda yazdım:
“Entelektüel (akılcı) yaşamı sağlayan beyin kabuğu/korteks gelişmemişse, seçmen korku gibi içgüdüsel saiklerle oy kullanır!”
İşte 1 Kasım’da AKP; birbirine iki zıt partinin/ MHP ve HDP’nin bu seçmenlerinden oy aldı.
Bu nedenle, ilk kez şehitler MHP’ye oy getirmediği gibi gitmesine neden oldu.
CHP seçmeninin eğitim düzeyinin yüksekliği/korteks gelişmişliği nedeniyle -Erzincan gibi yerler dışında- CHP’den AKP’ye oy akışı olmadı.
AKP’nin 1 Kasım’daki seçmen profili sağlıklı olarak ortaya çıkarılırsa bu durum net olarak görülecektir.
Bakınız...
Haklı olarak eleştirilen kamuoyu araştırma şirketlerine göre, sandık öncesinde seçmenin bir numaralı kaygısı terör idi. Bu nedenle...
Korkuyla hareket eden seçmenin, tek partili hükümet seçeneğine yöneleceği açık değil miydi?
Muhalefet bu konuda neden tek adım atmadı/atamadı? Çünkü...
Seçmenin birincil önceliğini kavrayamadı.
Ve korkan seçmen, “güven” bulacağı umuduyla AKP’ye gitti.

Büyük seçmen kitlesi


Kuşkusuz...
Haklı olarak muhalefet partilerinin başarısızlığı-beceriksizliği tartışılıyor.
Haklı olarak parti genel başkanlarının-yönetimlerin istifa etmesi isteniyor.
Fakat...
Seçmen profilini de konuşmak gerekmiyor mu?
Kim AKP’nin yüzde 49.4 oy alacağını öngörebildi?
Bu şu gerçeği ortaya çıkardı; büyük bir seçmen kitlesi içgüdüsel saiklerle “yüzer-gezer oy” kullanıyor.
Bilirsiniz... 18 Nisan 1999 genel seçimi öncesinde A. Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesi MHP oylarında 9.8 ve DSP oylarında 7.5 puanlık artışa neden oldu. Bir sonra ki seçimlerde iki parti de baraj altında kaldı!
Bu aslında “demokrasimizin standartını” gösteriyor.
Bir partinin 5 ayda oyu nasıl 9.0 puan artar? Bunun tek açıklaması işte bu oylardır.
Kamuoyu anketlerini yanıltan da bu “yüzer-gezer oylardır”!
Seçmen bir ay, bir hafta, bir gün önce son kararını veriyor ve bu genellikle kendi çıkarını korumaya yönelik oluyor. Sadece “ekonomik çıkar” olarak düşünmeyiniz, “güven” unsurunun da önemli payı vardır bu son dakika kararda.
AKP 7 Haziran’da bu “uyur gezer oyların” bir bölümünü kaybetti. Ama, “güven”- “istikrar” gibi “büyülü” sözlerle hemen geri almayı bildi.
Bu tür hakikatler üzerinde çok durmamız gerekiyor.
Ancak...
Okur ne yazık ki partisini “şişirmemizi” istiyor; halbuki “büyütmek” lazım. Ve bunun için gerçekçi olmak şart!
Yoksa “şişirilen” parti hep patlayacaktır...
Doğru dersler çıkarmak için çok çabalamalıyız.
Çok düşünmeliyiz. Çok araştırmalıyız. Çok çalışmalıyız.
Ve öncelikle umudu inadına yaşatmalıyız.
Hadi sizleri gülümsetmek için bir alıntıyla yazımı noktalayayım.
Bernard Shaw güzel demiştir:
“İngilizler uşaklarını seçerken son derece müşkülpesenttir; baronlarını seçerken ise titizlikten eser kalmaz!”