Diyorlar ki...
“Kayyum atanarak el konulan Cemaatçi yayın organlarını niye yazmıyorsunuz?”
Evet, sahiden yazmak lazım.
Ama...
Bunu ben değil Umberto Eco yazsın!..
83 yaşındaki Umberto Eco’yu bilirsiniz; İtalyan bilim insanı, edebiyatçı ve çağımızın önemli düşünürlerinden biridir. “Gülün Adı” romanından tanırsınız.
Son romanı “Sıfır Sayı” (Numero Zero), çıkar çıkmaz İtalya ve Fransa’da en çok satan kitap oldu.
Umberto Eco bu eserinde medyayı ele aldı. Zaten roman da, “kötü gazetecilik konusunda bir rehber” cümlesiyle tanıtıldı.
Yaşadığımız bunca felaket ve acının sorumluları arasında sadece kötü-yozlaşmış gazeteciliğin değil; gizli amaçları için medyayı kullanan kumpasçıların da büyük payı yok mu?
Umberto Eco madalyonun arka yüzüne bakarak bu sorulara yanıt veriyor.
Kamuoyunu yönlendirmek için çıkan medyaya ışık tutuyor.
Gladio-medya ilişkisini çarpıcı gerçeklerle gözler önüne seriyor.
Şöyle...
“Sıfır Sayı”; gazete ve dergi çıkarmak için ilk hazırlıkların yapıldığı örnek/pilot sayılara verilen isim. Yayının izleyeceği yolu belirleyen deneme sayılardır. Bu sıfır sayılar dağıtılmaz/satışa sunulmaz. İşte...
Umberto Eco, bir yıl boyunca 12 sıfır sayı hazırlayacak bir gazetenin içine sokuyor bizleri.
Hemen anlıyoruz ki; bu gazetede habercilik gerçek amacı gizleyen sadece bir kılıf! Gazetenin amacı, kamuoyunu istediği yönde çekip yönlendirmek!
Oysa gazete, “her konuda gerçeği dile getirecek yayın organı” olarak tanıtıyor kendini...
Gazetenin adı buna uygundu; “Yarın” (Domani)...

Üç büyük dava


“Sıfır Sayı” 1992 yılı İtalya’sında geçiyor.
Umberto Eco, bu tarihi rastgele seçmiyor kuşkusuz.
O dönem İtalya’da ne var...
Üç büyük soruşturma-dava var; Gladio, P-2 Mason Locası ve Temiz Eller Operasyonu.
Birini savcı F. Casson, diğerini savcı M. Sindona ve ötekisini savcı G. Colombo soruşturuyor.
Yani bu dönem; İtalya’da haberciliğin çok önem kazandığı bir süreçti. Bu dönemde “Sıfır Sayı”nın çıkması rastlantı değil! Bilinçli olarak bu dönemi seçiyor Umberto Eco.
Biliyor ki, dünyanın her yanındaki kimi medyanın
görevi, bu tür haberleri yayınlamak değil, manipülasyon yaparak gerçekleri örtmek ve okuyucuyu istedikleri belli bir düşünceye getirmek!
“(Gladio hakkında çıkanlar) fındık fıstık sayılır; bir cinayet şurada, bir cinayet burada; gazeteye düşen ve bir zaman sonra unutulan haberler. Sorun şu ki gazeteler, haberleri yaymaya değil, örtmeye yarıyorlar. X olayı oluyor, söz etmemek mümkün olmasa da çok kişiyi küçük düşürecek bir haber bu; işte o zaman aynı gazeteye tüyleri diken diken edecek, örneğin dört çocuğunu boğan annenin, suya düşecek tasarruflarımızın, Garibaldi’nin Nino Bixio’ya yazdığı mektubun haberini koca manşetler atarak verirsen, asıl haber enformasyon okyanusunda boğulur. Beni asıl ilgilendiren Gladio...”
Sanki...
Umberto Eco Türkiye’yi yazıyor...

Beklenen kitap


Peki...
Umberto Eco’nun romanındaki, “Yarın” adlı gazetenin patronu kim?
Gazete patronu görünen biri değil!
Onun yerine temsilcisi vardı! Gazeteyi yöneten bu kişinin (romandaki adı, Simei) tek görevi, görünmez patronunun (romandaki adı, Commendator Vimercate) isteklerini sorgusuz yerine getirmek!
Simei görünmez patronuna siyasette yer açmak için ikinci sıfır sayının hazırlıkları toplantısında şöyle diyor:
“Dürüstlük konusunda uzun soluklu bir yazı dizisi düşünmeliyiz. Artık siyasi partilerde çürük tipler olduğunu, hepsinin rüşvet aldığını öğrenmeyen kalmadı; şimdi istersek partilere karşı bir kampanya başlatabileceğimizi hissettirmemiz gerekiyor. Bir namuslular partisi düşünülmeye başlanmalı, farklı siyasetten söz edebilecek yurttaşlar partisi olmalı.”
Namussuz namuslular partisi!
Sadece İtalya’da değil...
Türkiye’de de...
Israrla anlamak istemeyenlere Umberto Eco, “yönlendirici- şantaj gazeteciliğin” yüzünü gösteriyor...
Bir gazete ya da TV kanalında çalışanı veya elinde kalem - mikrofon tutanı gazeteci sananlara Umberto Eco soruyor; kim gazeteci, kim değil?
“Yarın” adlı organı gazete sayabilir miyiz?
Commendator Vimercate’yi “gazete patronu” sayabilir miyiz?
Simei’yi gazeteci sayabilir miyiz?
Haber toplantılarının birinde Simei, “Biz hep yarın olabilecek şeylerden söz edeceğiz, senaryo yazacağız” deyince, gazete çalışanlarından biri, “Ya da canımız isterse bombayı da biz atarız” diye konuşur. Simei şu yanıtı verir:
“Bunu gerçekten yapmak isterseniz gelip bana söylemeyin!”
Umberto Eco soruyor; siz bu toplantıya “yazı işleri toplantısı” der misiniz?
Simei kurnaz bir adam; kendi planı var; sıfır sayı hazırlıkları sırasında yaşananların ve haberlerin gerçeğinin yer aldığı bir kitap yazdırmaktadır. “Her şey suya düşerse kitabımı yayınlarım. Bomba gibi patlayacak ve yayın hakkı adına bana belli bir gelir sağlayacaktır. Ya da, olur ya, birileri yayınlamamı istemezse bana para verir. Net.”
Türkiye de böyle bir kitap çıkar mı?..
Bilmem.
Bildiğim...
Yazının başındaki soruya Umberto Eco’nun harika bir yanıt verdiğidir!..