Son dönemin gözde eylem aracı; ayakkabı eylemi...
Paris’te yapılan Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi öncesi iklim değişikliğiyle mücadele edenler gösteri düzenledi.
IŞİD’in gerçekleştirdiği ve 130 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan saldırıların ardından Paris’te olağanüstü hal ilan edildiği ve itibarıyla tüm toplu gösterilerin yasaklandığı için polis göstericilere biber gazıyla müdahale etti.
Göstericiler ve polis arasındaki çatışmada 200’den fazla kişi gözaltına alındı. Buna tepki olarak Parisliler Cumhuriyet Meydanı’na yüzlerce çift ayakkabı bıraktı.
Ayakkabı eylemi dünyanın gündemine geldi...
4 yıl önce...
Beyaz Rusya Devlet Başkanı Alexander Lukashenko ülkesindeki gösterileri yasaklayınca, eylemciler günün belli saatinde alanlarda alkışlama veya cep telefonlarını aynı anda çalma eylemi yaptılar.
Yıl, 1983 idi ve Şilililer faşist yönetime tepkilerini; otomobillerini yavaş sürerek, evlerinin ışıklarını gece yakıp söndürerek ve tam akşam sekizde tencere ve tavalara vurarak gösterdi.
Ve biliyorsunuz...
20’nci yüzyıl tarihinin en etkileyici eylemi Hindistan’da gerçekleşti...
Emperyalist İngilizler, kendileri dışında herhangi birinin tuz toplamasını 1882 yılında yasakladı. M. Gandi, tuz toplamak ve üretmek için 1930’da Hint Okyanusu’na yürüyüşe başladı. Yanında 82 kişi vardı. 390 kilometrelik yürüyüşün sonunda eylemci sayısı 12 bine ulaştı. Hindistan’ın bağımsızlığına giden yoluna ilk taş böyle kondu...
Bu örnekleri vermemin nedeni var kuşkusuz:
Can Dündar ve Erdem Gül...

Bilmeliyiz ki


Salı günü bu köşede yazdım.
Medyanın sürekli “ah ah arkadaşlarımızı hapsettiler” diyerek toplu ağlama seansları yapmasına karşı çıktım.
Sürekli birbirinin kopyası yürüyüşler düzenlemesine karşı çıktım.
Biliyorum ki... Bunun adı, “yasak savmadır!”
Peki...
Ne yapmamız gerekiyor?
Dedim ki, gazeteciler için birincil öncelik; Can Dündar ve Erdem Gül’ün yaptığı haberlerin devamını getirmektir.
Yalanın egemen olduğu zorlu dönemlerde gerçeği yazmak devrimci bir eylemdir.
Sadece gerçek gazetecileri özgür kılar ama, önce canlarını epey sıkar!
İkincil öncelik ise, yaratıcı protestolar düzenlemektir.
Gazeteciler protestolarında yaratıcı olmak zorundadır. Eğer nereye ve nasıl baskı uygulayacağı konusunda akılcı davranırlarsa başarı mutlaka gelir.
Bu nedenle görünmeyeni görünür kılması şarttır. Yani...
Talebinin/ yaşanılan hukuksuzluğun halka ulaşması şarttır. Çünkü, halkın desteği olmadan kazanmak söz konusu olamaz.
Son yıllarda gazetecilerin Silivri zindanına atılmaları nedeniyle birbirine benzeyen eylemlerle protestolar düzenlemek halkta ilgi uyandırmıyor; aksine gerçeklere ilgisiz kalmasına sebep oluyor.
Kendi dar grubunuza değil toplumun geniş kesimlerine anlatılmalıdır eylem nedeni; adaletsizlik.
Bilmeliyiz ki; grubumuz toplum değildir; onun küçük parçasıdır!
Bilmeliyiz ki; amaç, eylemin bizzat kendisi değildir; amaç, eylem yoluyla toplumu ikna etmektir.
Bilmeliyiz ki; hedef kitle üzerinde arzu edilen etkiyi yaratan eylem başarılıdır; gerisi kendinizi kandırmak olur...
Yani...
Stratejisiz eylem olmaz.
Evet.. Zafer tesadüfle kazanılmaz.

Boynumuzun borcu


Amerikalı tanınmış aktivist ve gazeteci Colman McCarthy şunu demiştir:
“Cumhuriyetçi Partili gibi giyinin ki, anarşist gibi konuşabilesiniz!”
Can Dündar ve Erdem Gül için Ankara’da yapılan yürüyüşte olaylar çıktı.
Yıllardır bu hiç değişmedi.
Yapılan haklı gösteriler her seferinde -kışkırtmalar da sayesinde- polis saldırısına dönüşünce karşıtlara/hasma siyasi malzeme veriliyor; “bunların tek bildiği yakıp yıkmak”diyorlar.
Ve başlıyor medya; eylemin nedenini değil, çıkan kavgayı anlatmaya-göstermeye. Böylece... Kamuoyunu eylemciler değil iktidar kazanmış oluyor.
Andrew Boyd ve Dave Oswald Mitchell adını küresel protestoları yakından takip edenler bilir; aktivisttirler. Dünya çapında ses getiren protestoları gerçekleştiren onlarca eylemcinin, sanatçının ve akademisyenin kaleminden taktikler, ilkeler, teoriler ve eylem incelemelerini derledikleri “Bela İyidir” (Bilgi Yayınevi) kitabını yazdılar.
Andrew Boyd diyor ki:
“ Eğer basmakalıp bir protestocu gibi görünüyorsanız insanlar sizi çok daha kolay harcar. Eğer kendini genelde sokağa vurmayan biri gibi görünürseniz insanlar sizinle daha kolay özdeşleşebilir. İnsanlar protestocuları umursamaz. ‘Aa, bak yine o salak protestocular. Bak polis kafalarına vuruyor! Ee hak etmişlerdi kesin.’ Belki bu kadar da kötü değil ama siz anladınız. Medyada gördüklerine dayanarak insanlar ‘protestocuların’ neye benzediğine dair sabit bir fikir oluşturur ve bu basmakalıp inanç genelde eyleminize sempati kazandırmaz.”
Haksız mı?..
Baksanıza, duruşmada kravat takan ceza indirimi alıyor!
Dünyanın en tanınmış aktivisti Andrew Boyd devam ediyor:
“Kızgın olmanın bir zamanı vardır. Saygılı olmanın bir zamanı vardır. Komik olmanın bir zamanı vardır. Ve bir de tatlı, sevimli ve nazik olmanın zamanı vardır. Hatta çoğunlukla bunun zamanıdır. Nezaket, kötülük edenlere karşı mücadelede güçlü silahlar olabilir. Siyaseti ne kadar insanlaştırırsak kazanmamız o kadar mümkün olur.”
Sonuçta...
Can Dündar ve Erdem Gül’ü, gerçekleri yazarak ve yaratıcı eylemler düzenlenerek kamuoyunun gündeminde tutabiliriz. Halk baskısıyla hürriyetlerine kavuşturabiliriz.
Yoksa, bir zaman sonra Cumhuriyet gazetesi dışında pek yazan-anımsayan kalmaz.
Diyorum ki...
Zorluklar yaratıcılığı ortaya çıkarır...
Hadi...
Arkadaşlarımızı Silivri zindanından çıkarmak boynumuzun borcu olmalıdır.
Hadi...