Gündemde Süleyman Şah Türbesi var.
Süleyman Şah’ın kim olduğu tartışılıyor.
“Osmanlı’nın atası” diyen de var, “Selçuklu’nun atası” diyen de var.
Peki...
“Cumhuriyet’in atası” Binbaşı Süleyman Dinçsoy‘u tanır mısınız?
Tanımıyorsanız, Süleyman Şah Operasyonu’nun tarihsel anlamını değerlendiremezsiniz.
Yıl, 1938.
Fransız gazeteler nisan ayıyla birlikte ardı ardına, Atatürk’ün felç geçirdiğini, ölüm döşeğinde olduğunu yazmaya başladı.
Fransızlar bu yalan haberi, mandası altındaki Lübnan ve Suriye’deki gazetelerde de çıkarttı. Haberin maksadı Suriye’deki Türkleri etkilemekti; “boşuna heveslenmeyin Atatürk sizi kurtaramaz” mesajı vermekti.
Evet o dönemde Atatürk’ün gündemindeki tek konu, Hatay’ı Suriye’nin elinden kurtarmaktı.
“Felç geçirdi” kara propagandasını işlevsiz hale getirmek için, hasta olmasına rağmen Atatürk, Ankara’daki 19 Mayıs Bayramı’na katıldı. Zeki bir devlet adamıydı; törende yanında beyaz elbisesiyle manevi kızı Ülkü vardı; dünyaya barış mesajını veriyordu.
Ve ne kadar kararlı olduğunu göstermek için saat tam 17.00’de tören alanını terk edip, önceden hazırlatmış olduğu özel trenine binerek Mersin’e gitti.
Mersin’de coşkun tezahüratlarla karşılandı; askeri geçit törenini izledi. Dört gün Mersin’de kaldı.
24 Mayıs günü Tarsus‘ta bir süre dinlendikten sonra Adana‘ya gitti. Piyade ve topçu birliklerinin geçit törenine katıldı. Tören alanında Mehmetçik’i ayakta selamladı. Doktorların uyarılarına rağmen seyahate çıkmıştı ve töreni ayakta takip etmesiyle gücü kesildi. Bir ara yanındaki koltukta oturan Kılıç Ali, “Belli etmeden bana yaslanabilirsiniz” dedi. Kabul etmedi. Son Mehmetçik tören alanını terk etmeden koltuğa oturmadı.
Başta Fransızlar olmak üzere dünya mesajı almıştı: Atatürk dimdik ayaktaydı ve ne olursa olsun Suriye topraklarına girip Hatay’ı almaya kararlıydı!..

Atatürk’ün Askeri

Binbaşı Süleyman Dinçsoy kim mi?
Tarih: 5 Temmuz 1938. Saat 05.00.
Binbaşı Süleyman Dinçsoy komutasındaki Takviyeli Dağ Alayı‘na bağlı 1.Tabur ve Topçu Bataryası süvarileri, Payas Çayı üzerindeki hududu geçerek Suriye topraklarına girdi. Hatay’ın incisi İskenderun topraklarına giren ilk Türk subayı Piyade Bölük Komutanı Yüzbaşı Celal Bora idi.
Türk Ordusu İskenderun‘da, halkın özlem ve sevinç gösterileriyle karşılandı. Her taraf Türk Bayraklarıyla süslendi. Kimse susmuyordu; “Yaşa Varol Atatürk” diye bağırıyorlardı.
19 yıl, 7 ay, 26 gündür düşman elinde olan İskenderun’un kurtuluşu diplomatik ve askeri başarının sonucu gerçekleşti. Şöyle...
Fransız Fevkalade Komiserliği 14 Mayıs 1930 tarih ve 3112 sayılı kararnamesiyle, Halep vilayetine bağlı olan “Müstakil İskenderun Sancağı”nı, Suriye/ Şam’a bağladı. Türkiye, İskenderun’un gasp edilmesine karşı çıktı. Konuyu Milletler Meclisi’ne taşıdı. 27 Ocak 1937 tarihli Milletler Cemiyeti Konseyi kararına göre, İskenderun Sancağı’nın bağımsızlığı kabul edildi. Ve ardından Türk Ordusu’nun başarısı geldi; İskenderun, Cumhuriyet’ten sonra Türkiye’ye katılan ilk toprak oldu.
Ama mücadele bitmemişti...

Nereden nereye?

Aynı gün... 5 Temmuz 1938.
Aynı saatte... 05.00.
Kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki Takviyeli Dağ Alayı’nın ana kuvvetleri, Türkiye’nin Hassa’daki hududunu geçerek, Hacılar nahiyesinden Suriye topraklarına girdi.
Hassa-Hacılar hududundan Hatay’a giren ilk Türk subayı Süvari Bölük Komutanı Yüzbaşı İhsan Ağrı ve ilk Mehmetçik de Boyabatlı Abdullah’tı.
Mehmetçik, öğle vakti Aktepe’ye geldi. Burada herkesi şaşırtan bir olay gerçekleşti. Yaşlı bir nine, üç yaşındaki torununu kurban etmek üzere Albay Kanatlı’nın atının ayakları altına yatırdı, Albay Kanatlı hemen atından inip ninenin elindeki bıçağı aldı. Nine ağlayıp, “Bırak Paşam... Benim nezrim var. Dört oğlumu Çanakkale’de, Mustafa Kemal’in yanında şehit verdim. Türk Ordusu bu topraklara ayak basarsa, Mustafa Kemal kumandanının ayakları altında torunumu kurban ederim, diye adadım. Bırak ta adağımı yerine getireyim” dedi.
Albay Kanatlı, kesilen kurbanları işaret ederek, “Bunlar senin adağının yerine geçer” diyerek, ninenin elinden tutarak nahiye merkezinin bahçesine beraberce yürüdüler.
Bir gün sonra...
Türk Ordusu Aktepe-Bulgur Pınarı istikametinden Kırıkhan’a girdi. Her taraf Türk Bayrağı ile gelincik tarlasına dönmüştü. Her yerde davullar çalınıyor, sevinçten coşan insanlar halay çekiyordu.
Ordu durmuyordu; Topboğazı’ndan coşku seli içinde akşamüstü Belen’e gelen Mehmetçik, 41. Tümen Şehitlik ve Abidesini selamladı.
Ve 7 Temmuz 1938.
Mehmetçik, onbinlerce kişinin katıldığı büyük coşkuyla Antakya‘ya girdi. Durmadı; ertesi gün Reyhanlı‘ya girdi.
Diplomatik ve askeri başarı ardından Hataylılar özgür seçimle önce, “17. Türk Devleti” olarak devletlerini kurdular.
Başından itibaren Atatürk‘ün emir ve talimatları doğrultusunda, ısrarla takip edilerek, yürütülen Hatay Milli Davası nihayet 30 Haziran 1939’te sonuçlandı. Hatay Türkiye topraklarına katıldı.
75 yıl sonra...
Bugün...
Binbaşı Süleyman Dinçsoy gibi yurtsever kahramanları unutanlar...
Süleyman Dinçsoyları cezaevlerine atanlar...
Süleyman Dinçsoyları TSK’dan kovanlar...
Demek “asrın en büyük zaferine” imza atarak Süleyman Şah Türbesi’ni Suriye’den kurtarmıştı öyle mi? Bu derece küçülecek bir hale nasıl getirildik; hepimizin oturup bunu düşünmesi gerekiyor!..