Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ak Saray’ını dakikada 1100 mermi atan “Korkut” adı verilen makineli silah koruyacak!.. 3 bin kamera ile donatılan, bini aşkın polisin gece gündüz koruduğu 1150 odalı Ak Saray’ın bu derece güvenlikli
hale getirilmesinin sebebi nedir? Bu pazar günü sizleri 110 yıl önceki bir pazar gününe götüreceğim... 1500 odalı bir sarayı koruyan “Volley Gun” adlı makineli silah, bakın nelere yol açtı; ve tarihin seyrini nasıl değiştirdi?..




Tarih: 22 Ocak 1905.
St. Petersburg...
Günlerden pazar...
Sabahın erken saatleri... Hava karanlık...
Şehir soğuk ve her yer kardan bembeyaz...
Şehrin altı noktasında insanlar buluşmaya başladı. Ellerinde pankartlar ile birlikte dini içerikli ikonlar da var. Kimileri ilahiler söylüyordu kimileri kahramanlık marşları...
Hiçbirinin kötü bir niyeti yoktu; barışçıl bir eylem yapmaya hazırlanıyorlardı. Üstelik büyük çoğunluğu Çar II. Nikolas‘ı seviyor; Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak görüyordu. “Tanrı Çar’ımızı korusun” adlı ulusal marşı söylüyor, arada bir “Çarımız çok yaşa” sloganı atıyordu.
Aralarında işçiler, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, gençler; kısacası her gruptan insanın bulunduğu kalabalık tamamen silahsızdı.
Resmi rakamlara göre sayıları 3 bin; gayri resmi tarihe göre 50 bin.
Önde; kadınlar, çocuklar, yaşlı işçiler ve bu barışçıl eylemi organize eden Papaz Georgiy Gapon bulunuyordu. Elinde Çar II. Nikolas’a sunulacak dilekçe vardı:
“Efendim, bakanlarınıza inanmayınız; olayları ve işçilerin sorunlarıyla ilgili bazı gerçekleri sizden saklıyorlar. Efendimiz bizler; Petersburg kentinde oturan işçiler, karılarımız, çocuklarımız ve zavallı yaşlılarımızla, gerçeği, eşitliği ve yüksek himayenizi istemek için huzurunuza geldik.
Efendim, hepimiz dilenciye döndük. Bizi eziyorlar. Ölüm kapımıza dayandı. Çalışamaz olduk.
Efendilerimize bildirdik ki, isteklerimizi yerine getirmedikleri takdirde yeniden işbaşı yapmayacağız. İsteklerimiz ise, iş gününün sekiz saate indirilmesi ve asgari ücretin bin ruble olması.
Memurlar ülkemizi yıktılar, harap ettiler, rezil bir savaşa soktular bizi. Sırtımızdan alınan vergiler nereye harcanıyor? Biz hiç sesimizi duyuramıyoruz.
Efendimiz, işte bunlar, sarayınızın duvarları dibine getirdi bizleri. En son umut durağımız burasıdır. Halkınıza yardım elini uzatmazlık etmeyin. Halkınızla aranızdaki bu duvarı yıkın.
Emredin, genel, eşit ve gizli oyla Kurucu Meclis seçimleri yapılsın.
Eğer siz bu emirleri vermez ve bu yakarışımızı dinlemezseniz, biz de burada, sarayınızın önünde, bu alanda ölürüz...”
Bu dilekçede yer alan bazı maddelerin konulmasını sosyalistler sağlamıştı; basın özgürlüğü,  işçilerin dernek kurma özgürlüğü, siyasal rejim yapısında gerekli değişiklikleri yapacak Kurucu Meclis‘in toplanması, Japonlar ile savaşın sona erdirilmesi ve topraksız köylüye toprak verilmesi...
Yürüyüşe katılanların büyük çoğunluğu bu dilekçe Çar’a ulaştırılırsa sorunlarının çözüleceğine inanıyordu. Bu gerçekleşmediği taktirde genel greve gideceklerdi...
Haksız sayılmazlardı. Ruslar yoksullaşıyordu.
Çar ise, dini baskılarla toplumu baskı altında tutmaya çalışıyordu. Farklı olana karşı tahammülsüzdü.
Demiryollarının uzunluğuyla övünüyordu sadece.
Bir de başta annesi, eşi ve çocukları olmak üzere ailesine çok düşkündü. Gerisinin önemi yoktu...

TAKVİYE KUVVETLER

Kalabalık altı merkezde toplanıp yürüyüşe başladığında Çar’ın sarayında neler oluyordu?
II. Nikolas ailesiyle birlikte, başkente 25 kilometre uzaklıktaki Çarskoye Selo‘daki Yazlık Sarayı’na gitmiş ve bu kritik günlerde karar yetkisini İçişleri Bakanı Knyaz (“Prens”) Svyatopolk-Mırski ve Grandük Vladimir’e bırakmıştı. Yine de...
Kışlık Saray’da sıkı güvenlik önlemleri alındı. İmparatorluğun elit alayı Preobrajensky ile şehrin askeri garnizonundaki askerlere takviye olarak; Revel ve Pskov şehirlerinden başta Kazak askerler olmak üzere 10 bin asker sabahın erken saatlerinde trenlerle şehre getirildi.
Tüm amaç; barışçıl yürüyüşçüleri Kışlık Saray’a yaklaştırmamaktı...
Bu arada...
St. Petersburg halkı, yürüyüşten ve güvenlik önlemlerinden habersiz şehrin en önemli caddesi Nevsty Prospekt‘te pazar yürüyüşü yapıyordu...
Rus askerlerinin kafası karışıktı.
Kimi, artık şehre giren göstericilerin ellerindeki Çar ve ikonları resimlerini selamlıyordu. Kimi ise, kalabalıkların yürüyüşünü engellemek için silahlarının dipçiğiyle vuruyordu.
Şehre bir tek noktadan giriş yoktu. Ve göstericiler ayrı gruplar halinde yürüyordu...
Amaçları saat 14.00‘te Kışlık Sarayı’n önünde olmaktı...

VOLLEY GUN

Papaz Gabon 35 yaşındaydı.
St. Petersburg İlahiyat Akademisi mezunuydu.
St. Olga çocuk yetimhanesinde öğretmenlik ve çeşitli cezaevlerinde papaz olarak çalışmıştı.
Yoksulların sorunlarının yakın tanığıydı. İşçileri sosyalistlerden uzak tutmak, otokrasiye bağlılıklarını sürdürmeleri amacıyla, sekiz bin üyeli (Türkiye’deki Hak-İş gibi) “Rus Fabrika İşçileri Birliği”ni kurmuştu.
Toplumsal haklar, demokratik katılım ve hukuk devleti ilkelerine dayalı politik bir düzenin kurulmadığı taktirde neler olacağını görebiliyordu.
Çar’ı uyarmak için barışçıl yürüyüşü organize etmişti.
Bu amaçla yürüyüşün en başındaydı.
Herhalde... Bir Rus atasözünü bilmiyordu:
“Tanrılar yok etmek istediklerini önce körleştirir.”
Saat 14.00’e geliyordu...
Papaz Gabon adımlarını sıklaştırdı. Diğer gruplardan önce Kışlık Saray’a ulaşmak istiyordu.
Başında bulunduğu grup Narva Kapısı‘ndan şehre girdi.
Yüksek sesle ilahiler söylüyorlardı..
“Durun” uyarılarına kulak asmadılar.
Borazan ihtarını dinlemediler.
Ve... Birden...
4 adet Volley Gun adlı makineli silahtan üzerlerine mermi yağdırıldı.
Volley Gun’un susmayan sesi tüm çığlıkları bastırdı.
Volley Gun hedef gözetmedi; o gün alışveriş için Nevsty Prospekt Caddesi’ne çıkanlar da can verdi.
O gün... Hiçbir barış göstericisi Kışlık Saray’a yaklaşamadı...
Resmi rakamlara göre 96 kişi öldü.
Hükümet kaynaklarına göre, 132 kişi öldü.
Göstericilere göre, 4 bin kişi öldü.
Gerçek şuydu... Kışlık Saray‘ın önü cesetler ile yaralılarla doluydu ve karla örtülü bembeyaz meydan dökülen kanlarla kıpkırmızı olmuştu...

KANLI PAZAR

II. Nikolas, “Kanlı Pazar” katliamını öğrenince günlüğüne şu satırları yazdı:
“22 Ocak Pazar. Acı bir gün. Petersburg’da işçiler Kışlık Saray‘a gelmek istediği için ciddi bir karışıklık çıktı. Asker şehirde birçok yerde ateş açmak zorunda kaldı. Sayısız ölü ve yaralı var. Tanrım, ne acı, ne kötü! Annem kentten gelir gelmez kiliseye gitti. Birlikte öğle yemeği yedik. Mişa’yla yürüyüşe çıktık. Annem gece yatısına kaldı.”
Bu kadar...
Papaz Gabon vahşetten yaralı olarak kurtuldu. Büyük yazar Maksim Gorki‘yle dosttu.
Gorki, Papaz Gabon’a hemen bir barınak ve gizlenme yeri sağladı. Sakalını tıraş ettiler; dini kıyafetlerini çıkardılar .
Papaz Gabon sıradan biri gibi birkaç gün sonra Cenevre‘ye kaçıp Lenin‘in yayına gitti. Çar’a iletilmek üzere şu notu bıraktı:
“İşçilerin, karılarının ve çocuklarının kanı, senin ve onların arasında aşılmaz sular gibi duracak; artık onlarla senin aranda hiçbir manevi bağ kalmayacaktır.”
Dediği çıktı; “Kanlı Pazar”a kadar Çar’a sadık işçiler ile Çar arasındaki bağ koptu. İşçiler, yoksullar devrimcilere katıldı...
“Kanlı Pazar”... İmparatorluk çapında daha önce görülmemiş politik ve sosyal değişim sürecini başlattı...
Kışlık Sarayı’nda oturanlar, Volley Gun adlı makineli silahın 1917 Devrimi‘nin fitilini ateşlediğini henüz bilmiyordu...
II. Nikolas sanıyordu ki, “Kara Yüzler” olarak bilinen faşistleri, polis ile orduya doldurarak muhalefeti yok edebilecekti.
Tüm dikkatörler gibi başaramadı...
12 yıl sonra...
Tarih: 25 Ekim 1917.
Sosyalistler ayaklandı.
Bolşevik önder Vladimir Antonov-Ovseenko tarafından sevk ve idare edilen işçi grupları çatışarak Kışlık Saray’a girdi. Kazaklar, askeri öğrenciler ve kadınlar birliği tarafından korunan Kışlık Saray sabaha karşı saat 02.00 sularında düştü.
1905’te yapılan büyük hata Romanov sülalesinin sonunu getirdi. Kışlık Saray artık “Hermitage Müzesi” olarak kullanılacaktı...
Ve yıllar sonra...
“Orduda isyan çıkarmak” yalanıyla cezaevine atılan bir Türk şair Nazım Hikmet 1939’da “Kışlık Saray” şiirini yazdı...



 

KIŞLIK SARAY


Kışlık Saray’da Kerenski.
Smolni’de Sovyetler ve Lenin, sokakta o n l a r .
O n l a r biliyorlar ki, O :
“- Dün erkendi, yarın geç.
Vakit tamam bugün,” dedi.
O n l a r : “- Anladık, bildik,” - dediler.
Ve hiçbir zaman bildiklerini bu kadar müthiş ve mükemmel bilmediler...
İşte : cepheden dönen süngüleri, kamyonları, mitralyözleriyle, hasretleri, ümitleri, mukaddes iştihaları, rüzgârda karın üstünde savrulan sözleriyle o n l a r  yürüyorlar kışlık saraya...
Putilovski Zavot’tan Bolşevik Kitof :
“- Bugün büyük bir gündür, yoldaşlar, - diyor, - büyük bir gündür.
Ve ihtar ederim ki çapul yapmak isteyenlere artık Kışlık Saray ve bütün Rusya işçinin ve köylünündür.”
Tesviyeci Topal Sergey :
“- Hey gidi dünya, - diyor, - hey, ben 905’te on yaşımda geçtim bu yoldan: en önde iri, mazlum gözlü azize tasvirleri, yalnayak çocuklar, kocakarılar ve uzun saçlı papaz Gapon...
Karşıda, kırmızı pencerede, bütün Rusların çarı sapsarı bakıyordu bize.
Kadınlar ağlaşarak toprağa diz çöktüler.
Ben kaldırmıştım ki elimi istavroz çıkarmak için birdenbire dörtnala Kazaklar geldi  karşımıza.
Kazaklar şahlanmış bir at ve simsiyah bir kal paktılar.
Biz çocuklar bağrışarak serçe kuşları gibi düştük.
Bir at nalı ezdi benim dizkapağımı...”
Ve Topal Sergey bacağını sürüyerek yürüyor o n l a r l a Kışlık Saray’a...
Rüzgârdır kardır
ve insanlardır hâkim olan manzaraya.
Lehistan cephesinden gelen köylü İvan Petroviç’in gözleri karanlıkta kedi gözleri gibi görüyor :
“- Ehhh, Matuşka, - diyor, -
yeşil başlı ördek gibi toprağı attık çantaya...”
Sütunların arkasından ateş açtı Kışlık Saray, ateş açtı yüzü güzel Yunkersler ve şişman orospular.
Tesviyeci Topal Sergey :
“- Hey gidi dünya, - dedi, - hey, Kerenski kalmış kimlere...”
Ve topal bacağının üstünden düştü yere...
Köylü İvan Petroviç, yağlı, semiz toprağı avucunun içinde görüp ve kırmızı sakalına tükürüp
bir Ukrayna şarkısı gibi işletiyor mitralyözü...
Gecenin ortasında kırmızı tuğladan Kışlık Saray ve limanda üç bacalı Avrora...
Bolşevik Kitof haykırdı yoldaşlara :
“- Yoldaşlar, - dedi, - tarih yani işçi ve köylü sınıfları, yani kızıl asker, yani, bir meşale yakıyoruz, - dedi, -
hücuma kalkıyoruz, - dedi...
Ve Neva nehrinde buzlar kızarırken onlar  bir çocuk gibi iştihalı ve rüzgâr gibi cesur, Kışlık Saray’a girdiler.
Demir, kömür ve şeker, ve kırmızı bakır,
ve mensucat,
ve sevda ve zulüm ve hayat,
ve bilcümle sanayi kollarının,
ve küçük ve büyük ve Beyaz Rusya ve Kafkasya, Sibirya ve Türkistan,
ve kederli Volga yollarının
ve şehirlerin bahtı bir şafak vakti değişmiş oldu.
Bir şafak vakti karanlığın kenarından karlı çizmelerini o n l a r mermer merdivenlere bastıkları zaman...


Nazım Hikmet
1939 İstanbul Tevkifhanesi