Sevgili okurlarım,
“Yurtsever, saygın ve cesur bilim insanı Doç.Dr. Ümit Kocasakal’ın başkanlığındaki İstanbul Barosu, ülkemizin içine sürüklendiği hazin ve çok tehlikeli durumu, tarihi önem taşıyan bir duyuruyla kamuoyunun dikkatine sundu. Baro, “manifesto” niteliğindeki açıklamasında AKP’nin “Açılım ve stratejik derinlik adı altında yürüttüğü politikalar gayrı millidir ve ne yazık ki beklenen zehirli sonuçlarını vermeye başlamıştır” diyor ve devam ediyor:
“...Ülkemiz, siyasi iktidarın ayrıştırıcı, etnik ve mezhepsel temelli politikaları sonucu başkaldırı/ayaklanma provalarının sahneye konulduğu belirsizlik, güvensizlik, çatışma ve kaos ortamına sürüklenmiştir. Örneğin Suriye topraklarında bulunan Ayn El Arap’ta (Kobani) süren çatışmaları bahane eden bir siyasi partinin terör örgütü paralelinde yaptığı çağrıyla ülke adeta savaş alanına çevrilmiştir.’

* * *

Çarpıcı tespitlerle dolu duyuruyu özetlemeye devam ediyorum:
“...Tüm bu yaşananların, ölümlerin birinci derece sorumlusu siyasi iktidar ile ona destek verenlerdir. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ortakları ile birlikte kumpas kurmaktan, onu itibarsızlaştırmaktan çekinmeyen iktidarın şimdi Silahlı Kuvvetler’e sarılması, içinde bulunduğu çaresizlik ve aczin bir yansımasıdır.
...“Analar ağlamasın” şeklindeki gayrı samimi ve popülist yaklaşımlarla teröre verilen taviz sonucunda şimdi analar daha çok ağlamakta, ülke savaşa ve iç çatışmaya sürüklenmektedir.”

* * *

“...Türkiye’nin sınırları dışındaki (Suriye) bu yangına ve bataklığa girmesinde hiçbir milli çıkarı yoktur. Türkiye’nin yapması gereken, yurtta sulh, cihanda sulh ilkesi kapsamında önce iç barışı sağlamak ve ulusal bütünlüğe, sınırların değişmezliğine kararlılıkla sahip çıkmak, başka ülkelerin içişlerine karışmamaktır.
...Yaşananlar bir milletin etnik, mezhepsel, siyasi açıdan bölündüğünde; yurttaşlık yerine belirtilen kimliklerin ön plana çıkarıldığında ülkenin nasıl bir cehenneme dönüşebildiğini somut olarak göstermiştir. Şu halde yapılması gereken ayrılıkların değil, ortak değerlerin ön plana çıkarılmasıdır ki bu da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Gerçekten ayrılıkları, etnik, dini, mezhepsel ve siyasi kimlikleri ikinci plana atarak ortak bir aidiyet duygusu yaratmak suretiyle emperyalizme karşı direnme imkanı veren yegane yapı üniter-ulus devlettir ve bir millet olabilmektir. Bu yapıda diğer alt kimlikleri ne olursa olsun herkes Cumhuriyetin eşit yurttaşlarıdır.”

* * *

“...Ay yıldızlı bayrağımız, hepimizin varlığının, gücünün, aidiyetimizin simgesi, birliğimizin harcıdır. Ona sahip çıkılmalı ve saygısızlığa asla izin verilmemelidir. Aynı şekilde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ülkemizin ve Cumhuriyetimizin kurucusu ve rehberi olup, Türk Milleti’nin ortak gurur simgesidir. O’nu gönüllerimizden, hafızamızdan silmeye, Cumhuriyet’i yıkmaya, devletin milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya, milli sınırlarımızı değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.”
Bildiri, altına hepimizin imza atacağı şu çağrıyla sona eriyor:
“...Gün Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine, milli bütünlüğe, ortak değerlerimize, demokratik, laik, üniter sosyal hukuk devletine kararlılıkla sahip çıkmak, daha çok hukuk ve demokrasi talep etme günüdür.”

* * *

Sevgili okurlarım,
İstanbul Barosu’nun, 7-8 Ekim tarihlerinde yaşanan acı olaylardan sonra yaptığı bu tarihi açıklamayı, 16 Ekim 2014 günü, yani yaklaşık 10 ay önce köşemde yayımladım.
Bugün niçin özetleyerek alıntıladığıma gelince;
Sizin de dikkatinizi çekmiştir. Son günlerde yandaş medyanın kalemini yalana adamış tetikçileriyle, sosyal medyada “aktroll” denilen küfürbaz güruh, AKP’yi, IŞİD’i ve hükümetin yanlış Suriye politikasını eleştiren herkesi “PKK savunucusu” olarak yaftalayıp, “vatan haini” (!) ilan ediyor.
Ayrıca çok uyanık ve müthiş cazgırlar!.. Sanki Oslo’da, İngiliz’in kurduğu masaya MİT’i zorla bu AKP muhalifleri oturtmuşlar, PKK’nın elindeki silahı bırakmayacağını ısrarla açıklamasına rağmen, terör örgütüyle müzakere sürecini onlar başlatmışlar, Habur başta olmak üzere bir yığın rezaleti yine aynı muhalifler yaşatmışlar gibi, veryansın ediyorlar! Sürece düzdükleri övgüleri, PKK, Kandil ve Apo methiyelerini unutacağımızı sanıyorlar!..
Gözleri öylesine kararmış ki, ülke kaosa sürüklenirken bile, sağduyu çağrısı yapmak yerine, yalan söylemekten ve iftira atmaktan vazgeçmiyorlar.
Oysa İstanbul Barosu’nun tarihi manifestosu, adına “açılım” denilen ne olduğu belirsiz süreçte geldiğimiz bugünkü acı durumu çok önceden haber veren SÖZCÜ arşivindeki sayısız belge ve yazılarımızdan sadece biri...

* * *

Hatta o yazılarımdan birini şöyle bitirmişim:
“Bunlar güzel günlerimiz...
Bekleyin daha neler göreceğiz, neler!..”
Allah, masum insanlarımızı, bu iktidarın başımıza sardığı belaların kurbanı olmaktan korusun...