Evet, Al­lah be­la­nı­zı ver­sin! Bun­lar kim­ler­dir? He­men açık­la­ya­yım: Din­dar gö­rü­nüp de, din­ci gö­rü­nüp de, İs­lam­cı gö­rü­nüp de; Yü­ce İs­lam di­ni­nin, Yü­ce Şe­ri­atın ya­sak et­miş, ha­ram kıl­mış ol­du­ğu bir sü­rü kö­tü­lü­ğü bi­le­rek, ka­sıt­lı şe­kil­de, mü­te­ca­si­ren (küs­tah­ça ve ce­sa­ret­le), mü­te­ca­hi­ren (açık şe­kil­de) ya­pan fa­sık­lar, fa­cir­ler, az­gın­lar, ku­dur­muş­lar gü­ru­hu­dur. Ne­ler mi ya­pı­yor­lar? Bir bir sa­ya­yım:
1. On­lar ha­ram yer­ler. Ha­ram ka­zanç­lar el­de eder­ler; ha­ram, ne­cis ve ka­ra ser­vet­ler bi­rik­ti­rir­ler.
2. İha­le­le­re fe­sat ka­rış­tı­rır­lar.
3. “İş­ler­de­n” ko­mis­yon alır­lar.
4. Ema­net­le­re hı­ya­net eder­ler.
5. Hal­kı al­da­tır­lar, ya­lan söy­ler­ler, va­at eder­ler söz­le­ri­ni tut­maz­lar.
6. Ço­luk ço­cuk­la­rı­nı, ak­ra­ba ve ta­lu­kat­la­rı­nı, hı­sım­la­rı­nı, hem­şeh­ri­le­ri­ni, hi­zip­daş­la­rı­nı ehil ve la­yık ol­ma­dık­la­rı ma­kam­la­ra ge­ti­rir­ler.
7. Ki­mi­si hiç­bir iş yap­ma­dı­ğı hal­de ay­dan aya ban­ka­ma­tik­ten ma­aş çe­ker.
8. Ka­nu­nen ve hu­ku­ken in­şa­at ya­pıl­ma­ma­sı ge­re­ken yer­le­re rüş­vet ve­ya bas­kı kar­şı­lı­ğın­da in­şa­at yap­tı­rır­lar.
9. Mem­le­ke­ti ba­ba­la­rı­nın çift­li­ği zan­ne­der­ler.
10. Tür­ki­ye­’nin is­tik­ba­li­ni (ge­le­ce­ği­ni) ye­tiş­ti­ren eği­ti­mi ber­bat eder­ler.
11. Ma­hi­ye­ti­ni ve kay­na­ğı­nı as­la açık­la­ya­ma­ya­cak­la­rı ef­sa­ne­vî ser­vet­le­re sa­hip ola­rak Ka­run gi­bi zen­gin olur­lar.
12. Din­dar ge­çin­dik­le­ri hal­de İs­lâ­m’­ın en aman­sız, en azı­lı, en acı­ma­sız, en gad­dar düş­man­la­rıy­la iş­bir­li­ği ya­par­lar.
13. Ne ka­dar kut­sal de­ğer var­sa on­la­rı pa­ra­ya, men­fa­ate, pres­ti­je, iti­ba­ra, şöh­re­te alet eder­ler.
14. Nem­ru­d’­a Fi­ra­vu­n’­a taş çı­kar­ta­cak şe­kil­de ve aşı­rı de­re­ce­de lük­se, is­ra­fa, gös­te­ri­şe, şa­ta­fa­ta, deb­de­be­ye, tan­ta­na­ya yö­ne­lir­ler.
15. Ku­r’­an der­ler, Ku­r’­an’­ın emir­le­ri­ni ve ya­sak­la­rı­nı hi­çe sa­yar­lar; Pey­gam­ber der­ler, Sün­net der­ler, on­la­rın uy­gun gör­me­di­ği her şe­yi ya­par­lar.
16. Ben der­ler, baş­ka bir şey de­mez­ler. Ben­lik­le­ri için, şah­sî ih­ti­ras­la­rı için, dün­ye­vî şeh­vet­le­ri için ye­me­ye­cek­le­ri halt yok­tur.
17. Mü­na­fık­lı­ğın bel­li baş­lı kaç alâ­me­ti var­sa on­lar­da­dır.
18. Biz ıs­lah edi­yo­ruz der­ler, fit­ne ve fe­sat­tan baş­ka bir şey yap­maz­lar.
Evet, dün­ya­da ve yur­du­muz­da ke­fe­re var­dır, fe­ce­re var­dır, İs­la­m’­a ve Müs­lü­man­la­ra açık­ça düş­man­lık eden ka­ran­lık ruh­lu in­sî şey­tan­lar var­dır. La­kin emin olu­nuz, on­lar din sö­mü­rü­cü­le­ri ka­dar tah­ri­bat ya­pa­maz­lar, za­rar ve­re­mez­ler.
Yü­ce İs­lam mu­kad­de­sa­tı­nı şah­si men­fa­at­le­re ve nak­de tah­vil eden­le­re la­net ol­sun!
İs­la­m’­ın önün­de­ki en son, en bü­yük, en kor­kunç en­gel iş­te bu din sö­mü­rü­cü­sü ha­bis­ler­dir.
On­lar bü­tün ümit­le­ri­mi­zi ta­ru­mar et­ti­ler.
“Bu sis­tem bo­zuk­tur, ye­ri­ne düz­gün bir sis­tem ge­ti­re­ce­ği­z” di­ye işe baş­la­dı­lar ve son­ra yap­tık­la­rı­nı gör­dük. Bo­zuk de­dik­le­ri dü­ze­nin ne­cis, ha­ram, kir­li, ka­ra ni­met­le­ri­ne (!) kurt­lar gi­bi sal­dır­dı­lar.

* * *

(...) Sev­gi­li Müs­lü­man­lar, fe­ra­set­li olu­nuz, uya­nık olu­nuz, şu­ur­lu olu­nuz.
Din­dar­lık laf­la, ede­bi­yat­la ol­maz.
Din­dar ki­şi as­la ha­ram ye­mez, dü­rüst­lük­ten kıl ka­dar ay­rıl­maz, hal­kı al­dat­maz, ya­lan söy­le­mez, ver­di­ği sö­zü çiğ­ne­mez ve ema­net­le­re hı­ya­net et­mez.
Ger­çek din­dar, se­fa­let­ten öl­me­yi ter­cih eder ama ha­ram pa­ray­la ge­çin­me­yi he­le zen­gin­leş­me­yi hiç dü­şün­mez.
Bi­zi ag­re­sif din­siz­ler, ke­fe­re, fe­ce­re, İs­lam ve Müs­lü­man düş­man­la­rı mah­ve­di­yor­muş... Ha­yır, ha­yır! Bi­ze içi­miz­de­ki mü­na­fık­lar, din sö­mü­rü­cü­le­ri, mu­kad­de­sa­tı mad­di men­fa­ate tah­vil eden al­çak­lar en faz­la za­ra­rı ve­ri­yor.
Müs­lü­man­la­ra uya­nın di­yo­rum.
Din sö­mü­rü­cü­le­ri­ne, mu­kad­de­sat be­zir­gan­la­rı­na, bi­le bi­le, ka­sıt­lı bir şe­kil­de ca­na­var­ca bir iş­tah­la ha­ram yi­yen­le­re “Al­lah be­la­nı­zı ver­sin!” di­yo­rum.
(Not: Yaz­ma­ya lü­zum yok ama yi­ne de be­yan ede­yim: Tür­ki­ye­mi­ze, ya­ni va­ta­nı­mı­za, dev­le­ti­mi­ze, hal­kı­mı­za; doğ­ru­luk­la, dü­rüst­lük­le, na­mus­lu bir şe­kil­de, çal­ma­dan çırp­ma­dan, ha­ram ye­me­den, hor­tum­la­ma yap­ma­dan, ah­lak ve fa­zi­let ku­ral­la­rı­na yüz­de yüz uya­rak; ger­çek­ten, muh­li­sen lil­lah hiz­met eden her­ke­si teb­cil eder ve on­la­rın el­le­rin­den öpe­rim. Fi­kir, gö­rüş ve me­tod hu­su­sun­da ara­mız­da fark­lı­lık­lar ol­sa bi­le on­la­ra hür­met­te ku­sur et­mem. Bu gi­bi ger­çek hiz­met­kâr­lar var ol­sun­lar, sağ ol­sun­lar, sa­yı­la­rı ço­ğal­sın...)

* * *

Sev­gi­li okur­lar, bed­du­ayı eden ki­şi, mu­ha­fa­za­kar çev­re­nin ka­na­at ön­der­le­rin­den Mil­li Ga­ze­te Ya­za­rı Meh­met Şev­ket Ey­gi.
Bu ya­zı­yı 6 Ey­lül 2006’da, ya­ni bun­dan 9 yıl ön­ce ga­ze­te­sin­de ya­yın­la­mış.
Ben hiç­bir ila­ve­de bu­lun­ma­dı­ğım gi­bi, kö­şe­me sığ­dı­ra­bil­mek ama­cıy­la ba­zı kı­salt­ma­lar yap­tım.
Ön­ce bi­ri­le­ri­nin sü­rek­li ola­rak doğ­ru­luk­tan, dü­rüst­lük­ten, ba­rış­tan, hu­zur­dan, kar­deş­lik­ten, de­mok­ra­si­den, hu­ku­kun üs­tün­lü­ğün­den söz et­ti­ği, hır­sız­lık, yol­suz­luk ve yok­sul­luk­la mü­ca­de­le­yi bay­rak ha­li­ne ge­tir­di­ği yıl­la­rı gö­zü­nü­zün önü­ne ge­ti­rin, bir de bu­gün­le­ri!
Ne çar­pı­cı tes­pit, ne müt­hiş bir ön­gö­rü de­ğil mi?