Ko­nuş­tu­ğu her yer­de elin­de­ki ka­ğı­dı gös­te­ri­yor ve “200 va­tan ha­ini­nin adı, iş­te bu lis­te­de yer alı­yo­r” di­yor­du.
Ha­in­ler ara­sın­da kim­ler yok­tu ki!
Ül­ke­nin en say­gın bi­lim in­san­la­rı, ay­dın­lar, sa­nat­çı­lar, film yö­net­men­le­ri, ga­ze­te­ci­ler, hat­ta as­ker­ler...

* * *

Lis­te­nin açık­lan­ma­sıy­la baş­la­yan so­ruş­tur­ma kı­sa sü­re­de “Ca­dı avı­na­” dö­nü­şü­yor, ko­mü­nist­lik­le suç­la­nıp iti­bar­sız ha­le ge­ti­ri­len­ler, sor­gu­suz su­al­siz iş­le­rin­den atı­lı­yor­du. Ki­mi ca­dı avı mağ­dur­la­rı va­tan­la­rı­nı göz­yaş­la­rı ara­sın­da terk edi­yor, bu ağır suç­la­ma­yı onur­la­rı­na ye­di­re­me­yen ki­mi­le­riy­se, bir kö­şe­de can­la­rı­na kı­yı­yor­du.

* * *

Dö­ne­min en ge­çer­li, en çok pa­ra ka­zan­dı­ran işi muh­bir­lik, baş­ka bir de­yiş­le giz­li ta­nık­lık ol­muş­tu.
Ör­ne­ğin 10 ko­mü­nis­tin adı­nı ih­bar eden “Va­tan­se­ver (!)” bir muh­bir he­men kö­şe­yi dö­nü­yor­du!

* * *

Ama her hi­kâ­ye­nin ol­du­ğu gi­bi, her ca­dı avı­nın ve av­cı­nın da bir so­nu var­dı.
Ni­te­kim Ame­ri­ka Bir­le­şik Dev­let­le­ri­’n­de Cum­hu­ri­yet­çi Wis­kon­sin Se­na­tö­rü Jo­seph (Jo­e) McCart­hy’­nin 1956 yı­lın­da baş­lat­tı­ğı bu av, onun ce­sur bir te­le­viz­yon ha­ber­ci­si ta­ra­fın­dan av­lan­ma­sıy­la so­na eri­yor­du!
Ef­sa­ne­vi ha­ber­ci Ed­ward (Ed) Mur­row, ça­lış­tı­ğı CBS TV ka­na­lın­da ha­zır­la­yıp sun­du­ğu ‘İ­yi Ge­ce­ler, İyi Şans­la­r’ prog­ra­mın­da McCart­hy’­nin tüm kir­li ça­ma­şır­la­rı­nı or­ta­ya dö­kü­yor, iğ­renç yön­le­ri­ni bel­ge­li­yor ve böy­le­ce acı­ma­sız se­na­tö­rü so­ka­ğa çı­ka­ma­ya­cak ha­le ge­ti­ri­yor­du.
Mur­ro­w’­un ça­ba­la­rıy­la va­tan ha­in­le­ri­nin (!) sa­yı­sı 50’ye ini­yor ve 4 yıl sü­ren so­ruş­tur­ma so­nu­cun­da hep­si ak­la­nı­yor­du.
“So­ruş­tur­may­la zu­lüm ara­sın­da in­ce bir çiz­gi var­dır. Bu se­na­tör o çiz­gi­yi aşa­rak ca­dı avı yap­mış ve kor­ku ya­rat­mış­tı­r” di­yen Mur­row, ga­ze­te­ci­lik mes­le­ği­nin anıt is­mi olu­yor­du.
Da­ya­nıl­maz bas­kı­lar so­nun­da iş­siz ka­lı­yor­du ama, an­ti­ko­mü­nist­li­ğin dev­let po­li­ti­ka­sı ola­rak be­nim­sen­di­ği “Ca­dı avı­” yıl­la­rın­da bi­le hiç­bir ül­ke yö­ne­ti­ci­si “Mur­row yar­gı­lan­sın, dev­le­tin giz­li bel­ge­le­ri­ni açık­la­dı­ğı ve ha­in­le­ri sa­vun­du­ğu için zin­da­na atıl­sı­n” de­mi­yor­du.

* * *

Alın si­ze bir baş­ka unu­tul­maz olay:
Ha­tır­la­ya­cak­sı­nız, 1974 yı­lın­da ABD Baş­ka­nı Ric­hard Ni­xo­n’­un si­ya­si ra­ki­bi De­mok­rat Par­ti­’nin ka­rar­gâ­hı­nı giz­li­ce din­let­ti­ği­ni Bob Wo­od­ward ve Carl Bern­ste­in isim­li iki genç ve pı­rıl­tı­lı ga­ze­te­ci or­ta­ya çı­kar­mış­tı. Si­ya­si ta­ri­he “Wa­ter­ga­te Skan­da­lı­” ola­rak ge­çen re­za­le­tin ar­dın­dan Baş­kan Ni­xon is­ti­fa et­mek zo­run­da kal­mış­tı.
Ame­ri­kan ka­mu­oyu ga­ze­te­ci­le­ri al­kış­lar­ken, mes­lek ku­ru­luş­la­rı da on­la­rı dün­ya­nın en say­gın ödül­le­riy­le taç­lan­dır­ma ya­rı­şı­na gi­riş­mış­ler­di.
Hiç­bir yar­gı men­su­bu da on­la­rı ‘ca­sus­luk, va­ta­na iha­ne­t’ gi­bi suç­la­ma­lar­la yar­gı­la­ma­yı ak­lı­nın ucun­dan ge­çir­me­miş­ti.

* * *

Du­run da­ha bit­me­di.
Yi­ne Ni­xon dö­ne­min­de Sa­vun­ma Ba­kan­lı­ğı, Vi­et­nam Sa­va­şı­’n­da du­ru­mun gi­de­rek kö­tü­leş­ti­ği­ni or­ta­ya ko­yan bir ‘Pen­ta­gon Ra­po­ru­’ ha­zır­la­mış­tı. Ra­po­ru ele ge­çi­ren Was­hing­ton Post ga­ze­te­si­nin ya­yı­nı ‘u­lu­sal çı­kar­la­r’ ge­rek­çe gös­te­ri­le­rek dur­du­rul­muş­tu. An­cak Ame­ri­kan Yük­sek Mah­ke­me­si, ba­sın öz­gür­lu­ğü ve hal­kın bil­gi edin­me hak­kı­nı gö­ze­tip bu ya­sa­ğı kal­dır­mış­tı.
Ra­po­run ya­yın­lan­ma­sı son­ra­sın­da da Was­hing­ton Post, “U­lu­sal çı­kar­la­ra dar­be in­di­ren,ca­sus ve va­tan hai­ni ga­ze­te­” yaf­ta­sıy­la boy he­de­fi ha­li­ne ge­ti­ril­me­miş­ti.

* * *

Ge­çe­lim Av­ru­pa­’ya...
Dün­ya­nın en say­gın ya­yın ku­ru­luş­la­rın­dan bi­ri; İn­gil­te­re­’nin BBC ku­ru­mu­dur.
BBC dev­le­te ait ol­ma­sı­na rağ­men, 1956 Sü­veyş Sa­va­şı­’n­da İn­gil­te­re­’nin, ka­na­lı mil­li­leş­ti­ren Mı­sı­r’­a sal­dır­ma­sı­na kar­şı çık­mış­tı.
Ay­nı BBC, De­mir Ley­di ola­rak ün­le­nen Mar­ga­reth Thatc­he­r’­in ül­ke­si­nin za­fe­riy­le so­nuç­la­nan “Falk­land Sa­va­şı­” ka­ra­rı­nı da eleş­ti­ren ya­yın­lar yap­mış­tı.
Ama hü­kü­me­ti zor du­rum­da bı­ra­kan bu ya­yın­cı­lık ör­nek­le­ri ne­de­niy­le hiç­bir BBC ça­lı­şa­nı yar­gıç kar­şı­sı­na çı­ka­rıl­ma­mış, ku­rum ‘Va­ta­na iha­ne­t’ gi­bi ağır bir it­ha­ma ma­ruz bı­ra­kıl­ma­mış­tı.

* * *

Sö­zün özü­ne dö­ner­sek:
Ön­ce­ki ak­şam Cum­hu­ri­yet Ga­ze­te­si Ge­nel Ya­yın Yö­net­me­ni Can Dün­dar ve An­ka­ra Tem­sil­ci­si Er­dem Gül ile bir­lik­te “Hal­kın ger­çek­le­ri öğ­ren­me hak­kı­” da tu­tuk­lan­mış­tır.
İk­ti­da­rın uzun sü­re­dir “Ola­ğan şüp­he­li­” ola­rak bak­tı­ğı “Ba­sın öz­gür­lü­ğü­” ke­lep­çe­le­nip zin­da­na tı­kıl­mış­tır.
Ed­ward Mu­rro­w’­un de­di­ği gi­bi; so­ruş­tur­ma ile zu­lüm ara­sın­da­ki in­ce çiz­gi aşı­lıp zul­me dö­nüş­tü­rül­müş­tür.
Yar­gı ba­ğım­sız­lı­ğı ve hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü­ne ‘el­ve­da­’ de­nil­miş­tir.