Er­zu­ru­m’­da, Top­rak Mah­sul­le­ri Ofi­si­’n­de (TMO) gö­rev ya­pan me­mur ba­ba­nın ve ev ka­dı­nı an­ne­nin üçün­cü ço­cu­ğu ola­rak, 1983 yı­lın­da doğ­du. İki ağa­bey­den son­ra dün­ya­ya ge­len gü­ze­lim be­be­ğin adı­nı Gon­ca koy­du­lar.
Bir apart­ma­nın bod­rum ka­tın­da­ki ev­le­ri­ gün ışı­ğı­nı hiç gör­mü­yor­du. Son­ra­dan bir kar­de­şi da­ha ol­du.
Er­zu­ru­m‘­un don­du­ru­cu so­ğu­ğun­da so­bay­la ısın­ma­ya ça­lış­tık­la­rı o kap­ka­ran­lık ve buz gi­bi bod­rum ka­tın­dan dev­let loj­ma­nın­da­ki ka­lo­ri­fer­li da­ire­ye ta­şın­dık­la­rın­da, ken­di­le­ri­ni Ku­zey Kut­bu­‘n­dan Ek­va­tor ku­şa­ğı­na gel­miş gi­bi his­set­ti­ler! Kar­deş­le­ri da­ha ön­ce ka­lo­ri­fer rad­ya­tö­rü gör­me­dik­le­ri için, ye­ni yu­va­la­rı­na “de­mir­li ev” adı­nı tak­tı­lar.
Al­tı ki­şi­lik ai­le­nin se­vinç­le ta­şın­dık­la­rı iki oda ve bir sa­lon­dan iba­ret loj­ma­nın ge­niş­li­ği 68 met­re­ka­rey­di. Ço­cuk­lar ye­me­ğin yen­me­si­ni bek­li­yor, da­ha son­ra çev­re­si­ne ge­çe­rek hep bir­lik­te ders­le­ri­ni ­ça­lı­şı­yor­lar­dı. Çün­kü ikin­ci bir ma­sa­la­rı yok­tu!

* * *

Oku­ma yaz­ma­yı, oku­la git­me­ye baş­la­yan kar­deş­le­rin­den öğ­ren­di. İl­ko­kul me­zu­nu olan an­ne­si çok is­te­me­si­ne rağ­men ken­di­si­ni okut­ma­yan ba­ba­sı­na kır­gın­dı. O ne­den­le ha­ya­tı­nı ev­lat­la­rı­nın iyi eği­tim­li bi­rey­ler ola­rak ye­tiş­me­le­ri­ne ada­mış­tı.
Ama el­de­ki tek me­mur maa­şı yet­me­di­ğin­den ör­gü iş­le­ri ya­pı­yor, hat­ta ha­lı ve ki­lim do­ku­ya­rak ai­le büt­çe­si­ne kat­kı­da bu­lun­ma­ya ça­lı­şı­yor­du. Ba­zı ge­ce­ler hiç uyu­ma­dan yap­tı­ğı işin­de öy­le­si­ne us­ta­laş­mış­tı ki, üret­ti­ği ki­lim­le­rin açık art­ır­ma­da sa­tıl­ma­sın­dan sağ­la­nan ge­lir­le, ai­le­yi bir ko­ope­ra­tif evi­ne üye ola­bi­le­cek nok­ta­ya bi­le ge­tir­miş­ti.
Ba­ba­sı kon­tro­lör ola­rak ça­lış­tı­ğın­dan yı­lın 4 ayı­nı baş­ka kent­ler­de ge­çi­ri­yor­du. Bu dö­nem­ler­de evin tüm yü­kü, fe­da­kar an­ne­nin omuz­la­rı­na bi­ni­yor­du.

* * *

Ço­cuk­luk ve ilk genç­lik dö­ne­min­de sık sık git­tik­le­ri Tor­tum ve İs­pi­r’­in son­su­za uzu­yor­muş iz­le­ni­mi­ni ve­ren mey­ve bah­çe­le­ri­nin ya­vaş ya­vaş yok ol­du­ğu­nu gör­dük­çe kah­ro­lu­yor­du. Oy­sa Er­zu­ru­m’­un ağır ka­ra­sal ik­li­mi­ne kar­şın o dö­nem mey­ve­ci­lik, üre­ti­ci­si­ni mad­den tat­min edi­yor ve yö­re in­sa­nı, ken­di ilin­de üre­ti­len mey­ve­yi tü­ke­te­bi­li­yor­du. Pe­ki bu kö­tü gi­di­şi dur­du­ra­bil­mek için ne ya­pı­la­bi­lir­di? Tü­ke­ni­şi ön­le­me­nin bir yo­lu bu­lun­ma­lıy­dı.
Ni­te­kim bul­du da...
Gün­ler­ce dü­şün­dü, ge­ce­ler­ce uy­ku­suz kal­dı ve so­nun­da Mey­ve İş­le­me Te­si­si Pro­je­si­’ni ge­liş­tir­di. Bu amaç­la en­teg­re mey­ve iş­le­me fab­ri­ka­la­rın­dan, mo­bil mey­ve sı­kım TI­R’la­rı­na ka­dar dün­ya­da­ki tüm ör­nek­le­ri araş­tır­dı. Böy­le­ce Er­zuru­m’­un ku­zey il­çe­le­ri­nin yük­sek ka­li­te­li mey­ve­si­ni ıs­lah ede­rek, yurt ça­pın­da ta­nı­tı­mı­nı sağ­la­ya­bi­le­cek pro­je­yi ge­liş­tir­me­yi ba­şar­dı.

* * *

2001’e gel­dik­le­rin­de, üç kar­deş bir­den üni­ver­si­te­ye git­me­ye baş­la­dı. Ama ay­nı yıl bü­yük kriz pat­lak ve­re­cek­ti. O sü­reç, ba­ba­sı­nın eko­no­mik ola­rak en çok zor­lan­dı­ğı dö­nem­di. Bir yan­dan eği­tim gi­der­le­ri, di­ğer yan­dan sa­bit ya­şam mas­raf­la­rı, ai­le büt­çe­si­nin be­li­ni bü­kü­yor­du. Ko­şul­lar öy­le­si­ne ağır­dı ki, don­du­ru­cu Er­zu­rum so­ğu­ğun­da, ısın­ma ve gı­da gi­bi te­mel ih­ti­yaç­lar­dan bi­le vaz­geç­mek zo­run­da kal­mış­lar­dı. Ama umut­suz de­ğil­di. İn­sa­nın ken­di­si­ni en ye­nik his­set­ti­ği an­da bi­le ba­şa­rı­nın, he­men ya­nı ba­şın­da dur­du­ğu­na ina­nı­yor­du. Ni­te­kim o ber­bat ko­şul­lar, ye­ni bir pro­je­nin te­tik­le­yi­ci­si ol­du. So­ğuk­tan tir tir tit­rer­ken Er­zu­ru­m‘­da ısın­ma gi­der­le­ri­ni ma­kul dü­ze­ye çe­ke­cek Akıl­lı Des­tek Pro­jesi­’ni kur­gu­la­dı. Bu pro­je, Er­zu­rum­lu­nun uzun kış ne­de­niy­le yük­se­len ısın­ma gi­der­le­ri­ni dev­let süb­van­si­yo­nu sa­ye­sin­de azalt­ma­yı amaç­lı­yor­du. Genç­li­ği­nin önem­li kö­şe taş­la­rı ve ya­şa­dı­ğı so­run­lar, bu­gün sa­vun­du­ğu pro­je­le­ri­nin il­ham kay­na­ğıy­dı.

* * *

Üni­ver­si­te­yi ka­zan­dı­ğın­da çev­re­nin ge­nel ka­na­ati, ai­le­si­nin onu İs­tan­bu­l’­a gön­der­me­ye­ce­ği yö­nün­dey­di. Ama an­ne­si ve ba­ba­sı “On se­kiz ya­şın­da bir kız ço­cu­ğu İs­tan­bu­l’­a tek ba­şı­na gön­de­ri­lir mi?” di­yen ma­hal­le bas­kı­sı­na bo­yun eğ­me­ye­cek­ti. On­la­rın güç­lü des­te­ğiy­le gel­di­ği İs­tan­bu­l’­da Kre­di ve Yurt­lar Ku­ru­mu­’na ait bir kız yur­dun­da kal­ma­ya baş­la­dı. Di­ğer kar­deş­le­ri gi­bi, ka­zan­dı­ğı Baş­ba­kan­lık Bur­su sa­ye­sin­de, Hu­kuk Fa­kül­te­si­’ni 4 yıl­da bi­tir­me­yi ba­şar­dı. An­ka­ra­’da bir yan­dan genç bir avu­kat ola­rak ça­lı­şı­yor, di­ğer yan­dan da ken­di­sin­den kü­çük kar­de­şi­nin eği­tim mas­raf­la­rı­nı ­üst­le­ni­yor­du.

* * *

Bu ara­da ba­ba­sı da emek­li ol­muş ve ya­şa­mı bo­yun­ca ha­ya­li­ni kur­du­ğu hay­van­cı­lık­la uğ­raş­ma­ya baş­la­mış­tı. Ne var ki, yük­sek gir­di ma­li­yet­le­ri ve ser­best pi­ya­sa­ya tes­lim ol­muş et alım­la­rı ne­de­niy­le cid­di za­ra­ra uğ­ra­mış­tı. Ba­ba­sı­nın ya­şa­dı­ğı ta­lih­siz­lik, hak et­ti­ği ka­zan­cı sağ­la­ya­ma­yan be­si­ci­le­ri kal­kın­dır­mak için İş­len­miş Et En­teg­re Te­si­si Pro­je­si­’ni ge­liş­tir­me­si­nin ne­de­ni ol­du.

* * *

Kar­deş­le­ri üni­ver­si­te­den me­zun ol­duk­la­rın­da ak­ran­la­rı gi­bi iş­siz­lik­le kar­şı kar­şı­ya kal­dı­lar. Ağa­be­yi­nin iş ara­yı­şı tam 3 yıl sür­dü. Bü­yük ağa­be­yi ise bir KPSS mağ­du­ruy­du. Çok is­te­me­si­ne ve bir dö­nem pua­nı yet­me­si­ne rağ­men, ata­ma­sı bir tür­lü ya­pı­la­ma­mış­tı. Kar­deş­le­ri­nin ya­şa­dı­ğı ada­let­siz­lik­le­re is­yan ede­rek si­ya­se­te atıl­ma­ya ka­rar ver­di.
Ha­len Ga­zi Üni­ver­si­te­si­’n­de “Av­ru­pa Bir­li­ği Hu­ku­ku” ala­nın­da yük­sek li­san­sı­na de­vam edi­yor ve ti­ca­ri şir­ket­le­re hu­kuk da­nış­man­lı­ğı ya­pı­yor.

* * *

Sev­gi­li okur­la­rım,
Si­ze zor­luk­lar­la mü­ca­de­le­yi ve en­gel­ler kar­şı­sın­da pes et­me­ye­rek on­la­rı mut­la­ka aş­ma­yı ya­şam bi­çi­mi edin­miş bir da­daş kı­zı­nın, Avu­kat Gon­ca Ay­ta­ş’­ın müt­hiş öy­kü­sü­nü an­lat­tım.
Gon­ca Ay­taş, bir en­ge­li da­ha aşa­rak ha­ya­tı­nın ba­şa­rı­sı­nı ya­ka­la­ma­ya, CHP’nin Er­zu­ru­m’­da­ki 1. sı­ra mil­let­ve­ki­li ada­yı ola­rak se­çi­mi ka­za­nıp, ta­ri­he geç­me­ye uğ­ra­şı­yor.