Dün sabah televizyonu açtım, acı haberle karşılaştım:
“Afganistan’daki Türkiye Görev Kuvveti’ne ait bir askeri koruma aracı, Büyükelçi İsmail Aramaz’ın konvoyuyla ilerlerken, aşırı dinci terör örgütü Taliban’ın canlı bomba saldırısına uğradı. Olayda Piyade Uzman Çavuş Adem Şengül şehit oldu. Uzman Çavuş Ahmet Basatlı da yaralandı.“
Televizyonlarda haberin görüntülerini seyrederken aklıma, bir başka Taliban saldırısı geldi.
2011 yılında Afganistan’da görevli 2 İspanyol askerin Taliban saldırısıyla hayatlarını kaybetmeleri üzerine ülkede yas ilan edilmiş, bayraklar yarıya indirilmişti.
“Saldırı 05.45’te olduğuna göre acaba bizler uyurken yas kararı alınmış olabilir mi?” diye düşünerek hemen dışarıya baktım.
Uzaklardaki bir İstanbul tepesinde ay yıldızlı bayrağımızın dalgalandığını gördüm.
Sonra en son “ulusal yas”ın şehit asker ve polislerimiz için değil bir süre önce yaşlılık nedeniyle hayatını kaybeden Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el-Suud’un ölümüne duyulan derin üzüntü nedeniyle tutulduğunu hatırladım.
Kendi kendime söylenmeye başlayıp “Sen cumhuru gözyaşları içinde bırakan 4 şehit pilotun cenaze törenine katılmak yerine aynı dakikalarda oğlunun vakfı TÜRGEV’in yurtlarını açmayı tercih eden bir cumhurbaşkanının ülkesinde yaşıyorsun, kendine gel Uğur!” dedim.
Haklıydım.
Titreyip kendime geldim!..

* * *

Dün Sözcü’de okudunuz.
Öngörüleri daima doğru çıkan bilge diplomat Şükrü Elekdağ, Süleyman Şah Türbesi operasyonunun tam bir fiyasko olduğunu açıkladı. AKP’nin türbeyi, palazlanmasına yardım ettiği IŞİD terör örgütünün seçimler öncesinde saldırıda bulunmasından korktuğu için apar topar kaçırdığını öne sürdü.
Bir anlamda bu iktidarın radikal dinci örgütlerle içli dışlı olmasının faturasını ödemeye başladığını iddia etti.
Ertesi gün de Afganistan’daki Taliban saldırısı gerçekleşti.
Ne acı bir tesadüf değil mi?

* * *

Televizyonu kapatıp, gazeteleri okumaya başladım.
Hürriyet’teki “Dersimiz Ölüm” başlığını görünce bir kez daha titredim.
Muhabir Mesut Hasan Benli’nin haberine göre, Milli Eğitim Bakanlığı ile Hizmet Vakfı ortak bir proje gerçekleştirmiş. Proje kapsamında 81 ildeki ilköğretim çocuklarına okutulmak üzere 39 sayfalık bir kitapçık hazırlanmış. Kitapçıkta “Ölüm nimettir, çoğu zaman ağırlaşmış hayat yükünden kurtulmaktır” denilmiş. Küçücük çocuklara kış mevsimi bile kefen ve ölümle anlatılmış. Ölümün ne denli güzel olduğu “Peygamberimiz 63 sene gibi kısa sayılacak bir ömür yaşamıştır. Eğer ölüm gerçekten güzel olmasaydı, Allah en sevdiği kullarını çok yaşatırdı” vurgusuyla belirtilmiş.
Ankara Barosu da projenin durdurulması ve iptali talebiyle İdare Mahkemesi’ne başvurmuş.
Haberi okuyunca bu kez tir tir titremeye başladım.
Gencecik yaşlarında yitip giden şehit askerlerimiz için yas ilan edilmemesinin nedenini çok iyi anladım.

* * *

Gazete turumu Cumhuriyet’ten Erdem Gül’ün AKP’nin kurucularından Dengir Mir Mehmet Fırat’la yaptığı söyleşiyi okuyarak tamamladım.
İktidar öncesinde AKP programını yazan ve felsefesini oluşturanlardan biri olan Fırat, eski yol arkadaşı Erdoğan’ın diktatör olmak istediğini öne sürmüş ve getirilmek istenilen başkanlık sistemi için “felaket” tanımlamasında bulunmuş.
Partinin şiddetinden korkan medya gruplarıyla algı operasyonu yürütüldüğünü söyleyen Fırat

“Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels’in 30 bin sayfalık meşhur kitabının neredeyse tamamı uygulanıyor” diye konuşmuş.

* * *

Sevgili okurlarım,
Türkiye akıl tutulmasını çoktan geride bıraktı.
Ülke adeta açık bir tımarhaneye döndü!
Sosyal medyada paylaştığı bir şiir nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaretten hakkında soruşturma açılan model Merve Büyüksaraç’ın söylediklerine bakar mısınız?
“Benden bile korkuyorlar!”
Evet korkuyorlar.
Kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi yaşamayan herkesten çok korkuyorlar.
O nedenle mini eteği bahane ederek, başı açık kadınlarımızı bile -akılları sıra- aşağılıyorlar.
Zira kadının gücünden korkuyorlar...