Yıl 1980...
İs­tan­bul, coş­ku­lu bir ba­ha­rın ar­dın­dan ilk­ya­za ko­şu­yor.
TRT İs­tan­bul Te­le­viz­yo­nu­’n­da­ki odam­da bir­kaç da­ki­ka­lı­ğı­na ça­lış­ma­yı bı­ra­kıp, er­gu­van-
­la­rla dolu Or­ta­köy sırt­la­rı­nı, gün­bo­yu ne­re­dey­se ma­vi­nin tüm ton­la­rıy­la dans eden Bo­ğa­z’­ı sey­re da­lı­yo­rum.
O sı­ra­da  ün­lü film yö­net­me­ni, ya­zar, mer­hum Ha­lit Re­fiğ ge­li­yor.
Si­ne­ma­mı­zın bü­yük yö­net­me­ni, o ta­rih­te TRT için Ke­mal Ta­hi­r’­in ay­nı ad­lı ro­ma­nın­dan uyar­la­dı­ğı “­Yor­gun Sa­vaş­çı­’’ di­zi­si­ni çe­ki­yor. Ta­dı­na do­yum ol­ma­yan soh­be­ti­ne baş­lar­ken “Di­zi­nin çe­kim­le­ri sı­ra­sın­da Gem­li­k’­te çok il­ginç bir olay­la kar­şı­laş­tım. Onu si­ze mut­la­ka ak­tar­mam ge­re­ki­r’­’ di­yor ve an­la­tı­yor:
­Gem­li­k’­te­ki As­ke­ri Ve­te­ri­ner Oku­lu Eği­tim Mer­ke­zi­’nin Ko­mu­ta­nı Ve­te­ri­ner Al­bay Or­han Ön­cül, ta­nı­ma­nız ge­re­ken çok de­ğer­li bir ki­şi. Si­lah­lı Kuv­vet­le­r’­e, as­ke­ri amaç­lar­la kul­la­nıl­mak üze­re kö­pek ye­tiş­ti­ri­yor ve eği­ti­yor. Kıb­rıs Ba­rış Ha­re­ka­tı­’n­dan ön­ce bu gö­re­vi, halk ara­sın­da ‘Kur­t’ ta­bir edi­len Al­man ço­ban kö­pek­le­ri üst­le­nir­miş. An­cak ha­re­kât son­ra­sı am­bar­go ko­nu­lun­ca, Al­man­lar, kö­pek­le­ri gön­der­mek­ten vaz­geç­miş­ler. Or­du­da sı­kın­tı bü­yü­yün­ce, Al­bay Ön­cül de, bi­zim so­kak kö­pe­ği ya da ‘Ka­ra­ba­ş’ de­di­ği­miz, hay­van­la­rı gö­zü­ne kes­tir­miş. Uzun bir ça­ba so­nu­cun­da da ade­ta bir mu­ci­ze­yi ger­çek­leş­ti­re­rek, Ka­ra­ba­ş’­ı eğit­me­yi ba­şar­mış. Gi­dip bu mu­ci­ze­yi gör­me­ni­zi ve Tür­ki­ye­’ye ta­nıt­ma­nı­zı öne­ri­rim.”

* * *

Ül­ke­mi­zin çok özel ve de­ğer­li ay­dın­la­rın­dan bi­ri olan sev­gi­li Ha­lit Ağa­be­yim bir ko­nu­yu öne­rir de ben du­rur mu­yum?
He­men ge­rek­li iz­ni alıp, çe­kim eki­biy­le Gem­li­k’­e doğ­ru yo­la ko­yu­lu­yo­ruz.
Da­ha son­ra Ge­ne­ral olan Ve­te­ri­ner Al­bay Or­han Ön­cü­l’­ü ta­nı­dık­ça, on­da hay­van­lar­la sev­gi­ye da­ya­lı bü­yü­le­yi­ci bir ile­ti­şim kur­ma be­ce­ri­si ol­du­ğu­nu an­lı­yo­ruz, (Bu müş­fik kalp­li can­lı­se­ver, 1983’te yaz­dı­ğı ‘Sa­dık Dos­tu­muz Kö­pek­ler Ai­le­si­’ ad­lı ki­ta­bı­nı da kö­pe­ği Kon­te­s’­e it­haf et­ti.)
Ka­me­ra­man ar­ka­daş­la­rım, Ka­ra­baş­la­rın gös­te­ri­le­ri­ni gö­rün­tü­ler­ken, Ön­cül Al­bay da bu ina­nıl­maz nok­ta­ya na­sıl gel­dik­le­ri­ni an­la­tı­yor:
Ha­lit Re­fi­ğ’­in söy­le­di­ği gi­bi, Kıb­rıs Ha­re­ka­tı son­ra­sı am­bar­go ve dö­viz sı­kın­tı­sı baş­gös­te­rin­ce, Al­bay Ön­cül, Ame­ri­ka­lı­la­rın da­ha ön­ce “eği­ti­le­me­z’­’ ra­po­ru ver­dik­le­ri Ka­ra­ba­ş’­a yö­nel­mek zo­run­da ka­lı­yor.

* * *

Sa­de­ce “ya­l” de­ni­len ke­pek­li suy­la bes­le­ne­rek Ana­do­lu boz­kır­la­rın­da ko­yun sü­rü­le­ri­ni ko­ru­ma gö­re­vi­ni bü­yük bir sa­da­kat­le ye­ri­ne ge­ti­ren Türk ço­ban kö­pe­ği Ka­ra­ba­ş’­ın eği­til­me­si, pek öy­le ko­lay ol­mu­yor. Al­bay Ön­cül, bu­nun ne­den­le­ri­ni an­la­tır­ken, Al­man kö­pek­le­ri­nin asır­lar­dır eği­til­di­ği­ni, bi­zim­ki­le­rin ise he­nüz baş­la­dık­la­rı­nı söy­lü­yor. Bu ih­mal edil­miş­li­ğe kar­şın Ka­ra­baş, di­ğer gö­rev kö­pek­le­ri­ne oran­la üs­tün özel­lik­ler ta­şı­yor. Ör­ne­ğin da­ha sey­rek has­ta­la­nı­yor ve ide­al bes­len­me re­ji­mi uy­gu­lan­ma­sa bi­le, gö­rev­den kaç­mı­yor.Üs­te­lik bu kö­pek­ler tüm ce­sa­ret test­le­rin­den 10 puan alı­yor.  

* * *

Prog­ra­mı he­ye­can­la ta­mam­la­yıp, tek ka­nal­lı TRT te­le­viz­yo­nun­da ek­ra­na ge­ti­ri­yo­ruz.
Sı­nır ka­ra­kol­la­rın­da dev­ri­ye gö­re­vi ya­pan, iz sü­ren, ope­ras­yon­lar­da kul­la­nı­lan, ma­yın bu­lan Ka­ra­baş­la­rın (Kan­gal) öy­kü­sü­nü mil­yon­lar­ca se­yir­ci, TRT’­nin tek te­le­viz­yon ka­na­lın­dan il­giy­le sey­re­di­yor.
Öy­le ki, o ge­ce­ye ka­dar so­kak­lar­da kim­se­nin il­gi­si­ni çek­me­yen, iti­lip ka­kı­la­rak hor­la­nan Ka­ra­baş­lar, bir an­da hal­kın sev­gi­li­si olu­yor.  
Ün­le­ri kı­sa sü­re­de yurt sı­nır­la­rı­nı aşıp, dün­ya­ya ya­yı­lı­yor.
(Bu­nun en şa­şır­tı­cı ör­ne­ği­ni Ame­ri­ka­’da ya­şı­yo­rum. Zi­ra Kör­fez Sa­va­şı son­ra­sı Baş­kan Ge­or­ge Bus­h’­la Be­yaz Sa­ra­y’­da ger­çek­leş­tir­di­ğim rö­por­ta­jı gö­rün­tü­le­yen Ame­ri­kan TV eki­bi, bir gün on­ce de Was­hing­ton do­lay­la­rın­da­ki bir Türk Ço­ban Kö­pe­ği Çift­li­ği­’n­de çe­kim yap­tık­la­rı­nı ve be­ce­ri­le­ri­ne hay­ran kal­dık­la­rı­nı an­la­tı­yor)

* * *

De­ğer­li okur­la­rım,
Bu anı­mı bay­ram gü­nün­de siz­ler­le ni­çin pay­laş­tı­ğı­ma ge­lin­ce.
Dün, gü­ne­şin doğ­du­ğu sa­at­ler­de yaz­lı­ğı­mın bu­lun­du­ğu sem­tin so­kak­la­rın­da sa­bah yü­rü­yü­şü ya­par­ken, sa­hip­siz bir Ka­ra­ba­ş’­ı, yaz­lık­la­rın bi­ri­nin önü­ne otur­muş, bek­ler­ken gör­düm.
Bel­li ki geç­miş yaz­lar­da bu­ra­ya ge­ti­ril­miş ve mev­sim so­nun­da bü­yük ken­te dö­nen sa­hip­le­ri ta­ra­fın­dan terk edil­miş­ti.
Sa­hip­siz kö­pek, bel­ki ge­lir di­ye, sa­hi­bi­ni bek­li­yor­du.
Göz­le­rin­den öz­lem ve hü­zün oku­nan ta­lih­siz hay­va­na ba­kar­ken, John Ste­in­bec­k’­in pa­ra­sız gün­le­rin­de dost­la­rı­na yaz­dı­ğı mek­tup­la­rın bi­rin­de ak­tar­dı­ğı rü­ya­sı­nı ha­tır­la­dım.
Be­ni  çok et­ki­le­yen ve Ame­ri­-
ka­’nın 1930’lar­da ya­şa­dı­ğı kor­kunç eko­no­mik kriz sı­ra­sın­da ka­le­me alı­nan o mek­tup­ta bü­yük ya­zar “­Dün ge­ce ken­di­mi kö­pek­le­rin ara­sın­da otu­rur­ken gör­düm. Ah bir kö­pek ala­bi­le­cek ka­dar pa­ram ol­sa...’’ di­yor­du.

* * *

Aca­ba o kö­pek­le gü­zel anı­lar ya­şa­dık­tan son­ra, ar­ka­sı­nı dö­nüp gi­den sa­hi­bi bu sa­tır­la­rı okur da, hâ­lâ ken­di­si­ni bek­le­yen o sa­dık dos­tu­na gi­dip özür di­ler mi?
Ne­den di­le­me­sin?
Çün­kü bu­gün bay­ram... Yan­lış­lar­dan dön­me­nin, ba­rış­ma­nın ve sev­giy­le ku­cak­laş­ma­nın gü­nü...