Değerli okurlarım Suriye krizinin patlak verdiği tarihten itibaren bugüne kadar bilge diplomat emekli Büyükelçi Sayın Şükrü Elekdağ’la bu konuda birçok söyleşi yaptık. Her seferinde Sayın Elekdağ, Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasının ve merkezi kontrolün devamının yaşamsal önemde olduğunun ve Ankara’nın bunu hedefleyen bir politika benimsemesi gerektiğinin altını çizdi. AKP iktidarı ise yanlış bir değerlendirme yaptı ve Esad’ı devirme, rejiminin de altını oyma politikası izledi. Erdoğan’ın bu affedilmez hatası Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt özerk yapılanmasına, bu suretle PKK tehdidinin eskisiyle kıyaslanmayacak derece tehlikeli bir boyut kazanmasına yol açtı. Esad’a arka çıkan Moskova’nın, IŞİD yerine ılımlı muhalifleri ve ABD ile Türkiye tarafından desteklenen Özgür Suriye Ordusu’nu vurarak ABD ve müttefiklerine meydan okuması, arkasından Rus uçaklarının Türkiye hava sahasını ihlal ve Türk uçaklarını taciz etmeleri Ankara-Moskova ilişkilerini riskli ve tırmanmaya açık bir şekilde gerdi. Sayın Elekdağ Suriye’deki endişe verici durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ş.E.: Bugüne nasıl gelindiğinin isabetli bir değerlendirmesini yapmak için biraz gerilere gitmek gerekiyor. 1 Temmuz’da Esad dramatik bir konuşma yaptı. Asker sayısının ülke savunmasına yetmediğinden söz etti. Esad’ın, ordusu bir moral çöküntüsü içinde olmasa zafiyetini açığa vurmayı göze alarak, müttefiklerinden yardım talebinde bulunması beklenemezdi... Şam’dan yükselen bu “imdat” çağrısından bir ay sonra Rusya, Suriye’ye yoğun bir güç yığma hamlesi içine girdi. Bu bağlamda, uçaklar, hava savunma sistemleri, topçu birlikleri, tanklar, zırhlı vasıtalar ve diğer çeşitli silahların Suriye’ye gönderildiği saptandı. ABD gazeteleri bu silahların bir kısmının konuşlandıkları yerlerdeki uydulardan alınan fotoğraflarını yayınladılar. Tabii ki bunların bir kısmıyla Suriye Ordusu’nun donatılması ve takviyesi öngörülüyordu. Fakat özellikle uçakların ve hava savunma sistemlerinin niteliği ve niceliği dikkati çekti. Örneğin Lazkiye’deki hava üssüne konuşlandırılan ileri teknoloji ürünü karadan havaya füze savunma sistemleri, Rusya’nın Akdeniz’in kuzey doğusunda uçuşa yasak bir bölge oluşturduğu yolunda yorumlar yapılmasına yol açtı. Batı basınında açıklanan bilgiler, Moskova’nın, Lazkiye Limanı, Lazkiye’deki Beşir East Hava Üssü, Tartus Limanı, Humus, Şam ve Hama hava limanları gibi stratejik mevkilerin savunmalarının güçlendirilmesine ve modernize edilmesine özel bir önem atfettiğini ortaya koydu. İşte bu ortamda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılan Obama ve Putin 29 Eylül’de yaptıkları görüşmede, Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve laik yapısının korunması, IŞİD’e karşı mücadelenin sürdürülmesi ve Suriye’de barışın “kontrollü geçişle” sağlanması konularında uzlaşmaya vardılar. Ancak, Esad’ın geleceği konusunda anlaşamadılar.

* * *

U.D.: Nedir bu kontrollü geçiş?
Ş.E.: “Kontrollü geçiş”, “Esad’lı bir geçiş” yöntemi demek. ABD Dışişleri Bakanı Kerry, bunu şöyle izah etti: “Esad iktidarının aniden değil, düzenli ve kontrollü bir geçiş sürecinin parçası olarak, makul bir süre zarfında görevi bırakması.” Esasında, Rusya da, Esad’ın devamlı Başkanlık koltuğunda oturmasında ısrarlı değil. Nitekim Putin, “Esad’ın siyasi değişim için hazır olduğunu biliyorum. Ülkesi için uzlaşacaktır” demişti. Yani, Kerry’nin, “Esad’lı geçiş” tanımlaması üzerinde Obama ile Putin arasında bir mutabakat olduğu anlaşılıyor. Sadece, geçiş sürecinin ne uzunlukta olacağı konusunda görüş birliği yok. Şu sırada iki lider arasında tam bir gerginlik yaşansa da, bakarsınız bir süre sonra Putin’le Obama, Esad’ın kaderi konusunda birden anlaşıp havayı yumuşatabilirler. Bu bakımdan, Rusya ile ilişkilerinde Ankara temkinli hareket etmeli, NATO’nun dolduruşuna gelmemeli... Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bir ara “Esed’li bir geçiş olabilir” dediğini de anımsatmak isterim.
U.D.: Peki, Putin neyin peşinde?
Ş.E.: Putin’in üç temel amacı var. Bunlardan birincisi, Suriye’de rejimi güçlendirmek suretiyle Esad’ın güçlü bir pozisyona sahip olarak müzakere masasına oturmasını istiyor... Putin, bu amaçla, Suriye’nin geleceğine ilişkin müzakereler öncesinde, Suriye rejiminin sahadaki konumunu azami ölçüde genişletmeyi ve güçlendirmeyi planlıyor. Putin’in izlediği strateji, artık bölünmesi önlenemeyecek olan Suriye’de, ülkenin en işe yarar ve verimli topraklarının rejimin yönetiminde kalmasını öngörüyor. Tabii bu şekilde Rusya’nın sahip olduğu Tartus’daki deniz üssü ile Lazkiye’deki Hmeimim Hava Üssü de emniyet altına alınmış olacak. Söz konusu strateji, güneyde Lübnan sınırından başlayarak Akdeniz kıyı şeridinin kuzeyde Lazkiye ve çevresindeki geniş bölgeyi de kapsayacak şekilde, Esad rejiminde kalmasını amaçlıyor. Esasen, Moskova’nın hava saldırılarında ilk günden itibaren seçtiği hedefler de bu amacın gerçekleştirilmesine yönelikti... Bu operasyonlarla, önce, Esad’la Suriye
Alevileri’nin kalesi olan Lazkiye ile başkent Şam arasında bağlantı tesis edilmek istendi, bunun için de irtibatı engelleyen muhalif unsurlar temizlendi. Sonraki hava operasyonları da Şam-Humus-Hama-Lazkiye hattında güvenli bir kuşak oluşturulmasını hedefliyor.
U.D.: Putin’in diğer amaçlarına gelirsek...
Ş.E.: Putin’in ikinci amacı, Rusya’nın eski süper güç statüsünü kazanması ve Ortadoğu’a nüfuz sahibi olmasıdır. Üçüncü amaç, Rusya’nın, Ortadoğu da azan İslami terör ve radikalizmi kendine yönelik bir tehdit olarak görmesinden kaynaklanıyor. Yani Rusya, IŞİD’i ciddi bir tehdit olarak görüyor. Nitekim, önce Rus uçaklarından sonra da Hazar Denizi’ndeki gemilerden atılan seyir füzelerinin Rakka’yı vurması gayet etkili oldu.... Rusya’da yaşayan 20 milyon Müslüman arasında radikalizmin artması Moskova’yı derinden endişelendiriyor. Halen 2400 Müslüman Rus vatandaşı IŞİD saflarında savaşıyor. Moskova, Kafkaslar ve Orta Asya’nın oluşturduğu coğrafi kuşağı Rusya’yı terörden koruyan bir tampon bölge olarak görüyor ve mücahitlerle savaşı bu kuşağın dışında vermek istiyor.

* * *

U.D.: Rusya ile ilişkilerde Ankara’nın temkinli hareket etmesinden söz ettiniz, buna açıklık getirir misiniz?
Ş.E.: Türkiye, egemenlik haklarının korunması konusunda son derece hassas olmalı, bu ilkeyi özenle gözetmelidir. Ancak, AKP iktidarının iflas ettiği ayan beyan belli olan Suriye politikasındaki fahiş hataların, bir Türkiye-Rusya krizine yol açmamasına da azami dikkat edilmelidir. Bu nedenle Rusya Savunma Bakanlığı’ndan gelen diyalog çağrısı süratle değerlendirilmelidir. Ankara, Patriot hava savunma sistemlerini kaldıran
NATO’nun şu sıralarda gösterdiği dayanışma jestlerini de sorgulamalıdır.
U.D.: Suriye’nin nüfusunun yüzde 80’i Sünni... Ama, izahatınızdan Rusya’nın planının Suriye topraklarının kremasını, kendisine veli-nimet gözüyle bakan Esad rejimine ve onu destekleyen Alevilerle Hıristiyanlara bırakmak olduğu anlaşılıyor. Rusya, Kürt koridoru üzerinde de PYD’nin egemenliğini destekliyor. Geriye kalan büyük Sünni topluma ise ülkenin çöl kısmı kalacak... Bu sakat yaklaşımla Suriye’de barış gerçekleşir mi? Karşısında ABD bulunan, üstelik ekonomik sorunları da olan Rusya bu planı gerçekleştirebilir mi?
Ş.E.: Tabii ABD, uygun gördüğü “ılımlı İslamcı” diye nitelenen muhalefet gruplarına destek vererek Putin’in hesaplarlını bozmaya çalışacak ve kendi safında yer alan, Türkiye, Almanya, İngiltere, Fransa, Katar ve Suudi Arabistan’ın da bu hususta işbirliğinden yararlanacaktır... Ancak, gerçek şu ki, Rusya ülkedeki askeri varlığı ve kararlı tutumuyla, Suriye’de nihai çözüm üzerinde en fazla söz sahibi olan devlet olmuştur. İngilizce’de, arkasında askeri güç bulunmayan ve sadece retorikle yürütülmek istenen, bu nedenle de başarısızlığa mahkûm olan diplomasiye “diplomacy without teeth” (dişsiz diplomasi) denir. Bunu, Suriye’de ABD ve Batı diplomasisinin “dişsiz” olduğunun altını kalınca çizmek için belirttim. Bu nedenle, askeri hedeflerini gerçekleştirmek açısından Rusya, ABD’ye nazaran avantajlıdır. Keza, Esad’sız bir geçişim mümkün olmayacağı da kesindir. Ancak bir noktaya daha dikkati çekmek isterim. Rusya’nın, İran ve Hizbullah’la birlikte Şii-Alevi mezheplerinin hamisi rolüne soyunmuş olması Sünni radikalizmini güçlendirecek ve Sünni muhalefet güçlenecektir.

* * *

U.D.: Suriye’de muhalefet gruplarında 100 bin kişilik bir kuvvet olduğu söyleniyor. Bu grupların güç birliği yapması, Moskova’nın hesaplarını boşa çıkaracak sonuçlar doğurur mu?
Ş.E.: Böyle bir gelişme gözardı edilemez... Ancak bu konuda bir tahminde bulunmak için biraz beklemek lazım... Esad, halen ülkesinin yüzde 15-20’sini kontrol ediyor. Rusya büyük hedefler peşinde koşmaz -altını çiziyorum- ve sadece Esad’ın kontrolündeki topraklar üzerinde rejimin hakimiyetini tesis etme yoluna giderse, Suriye’deki konumunu tehlikeye düşürmez... Moskova bunu, takviye edeceği hava kuvvetlerine ilaveten, gönderileceği basında haber konusu olan “Spetsnaz” denilen Rus gönüllü komando birlikleri (Rusya bu kuvvetleri Doğu Ukrayna’da test etmişti), İran’ın Şii milisleri, Hizbullah birlikleri ve yıpranmasına rağmen yine de Suriye’de en büyük güç olan Esad ordusuyla gerçekleştirebilir.
U.D.: Söyleşimize son vermeden önce size Obama’nın 20 bin kişilik Kürt ordusu kurma planını sormak istiyorum. Bu doğru mu?
Ş.E.: Evet doğru... Eğit-donat programının fiyaskoyla sonuçlanmasından sonra bir de Putin’in kararlı bir lider olarak öne çıkması Obama’yı müşkül durumda bıraktı. Bu nedenle, Pentagon tarafından hazırlanan, PYD öncülüğünde IŞİD’in kalesi Rakka’yı kuşatmayı öngören plan Obama tarafından onaylandı... Bu harekata PYD, PKK ve Barzani’nin peşmergelerinden oluşan 20 bin kişilik bir güç katılacak. Bunlara 3-5 bin Arap savaşçı da ilave edilecek. Bu orduya her türlü silah, teçhizat ve mühimmat ABD tarafından sağlanacak. İncirlik’ten kalkacak savaş uçaklarıyla desteklenecek bu ordunun Rakka’yı kuşatarak IŞİD’in ikmal hatlarını kesmesi öngörülüyor. Böylece, Cerablus bölgesinin IŞİD’den temizlenmesinin kolaylaşacağı hesaplanıyor. Bu eğitilmiş ve modern silahlarla donatılmış ordunun üçte ikisi PKK ve PYD kuvvetlerinden oluşuyor. Bu durum, Türkiye için PKK tehdidinin kazandığı boyut hakkında bir fikir verecektir.