Türkiye haftalardır koalisyon tartışmalarıyla yatıyor, koalisyon tartışmalarıyla kalkıyor.
Bu arada seçimlerde halkın oylarıyla düşen AKP hükümetinin aldığı bazı çok önemli kararlar gözden kaçıyor.
Bunlardan biri, Soma benzeri  katliamları önlemek amacıyla, maden ekipmanlarında AB standartlarına uyum zorunluluğu getiren uygulamanın  2020 yılına ötelenmesi.  Böylece güvenlik sertifikasına sahip olmadıkları için kapatılan 60 civarında madenin yeniden açılmasının önünde hiçbir engel kalmadığı gibi, bu işletmelerde kalitesiz Çin ürünleri rahatlıkla kullanılabilecek.
Yani, ekmek parası için yerin altında çalışmaya mahkum olan işçilerin canları, daha yıllarca ocak sahibinin ve Çinli üreticinin insafına emanet edilecek.
***
İkinci çarpıcı olaya gelince...
Biliyorsunuz, önceki gün İstanbul Tuzla’da nitrik asit üreten bir fabrikada sızıntı meydana geldi. Vatandaşlar rüzgarın etkisiyle çevreye hızla yayılan sağlığa son derece zararlı asit dumanını adeta film gibi seyretti. Bu arada bazı kişilerin hiçbir koruyuculuğu olmayan bez, ya da kağıt maskelerle sızıntı bölgesinde çalıştıkları görüldü. Yaklaşık 5 saat süren sızıntıyı özel giysili itfaiyeciler sona erdirirken, ürkütücü mevzuat boşluğu bulunduğu ortaya çıktı. Çevre Mühendisleri Odası, ülkemizde kimyasal madde toplayan 20 bin tesisin faaliyet göstermesine rağmen henüz bir sızıntı planı olmadığını açıkladı. Oda Başkanı Baran Bozoğlu, bu türden kazalara karşı 2010 yılında çıkarılan AB’ye uyum yönetmeliğinin de yürürlüğe girmediğini söyledi.
***
Olaylar  ülkemizde insan hayatının en ucuz şey olmaya devam ettiğini gösteriyor.
Anlaşılan o ki; AKP bu umursamazlığı, 301 insanımızın ihmal sonucu yok yere yaşamlarını yitirdiği Soma’da ve diğer facia bölgelerinde seçimleri kazanmış olması nedeniyle sergiliyor.
Can güvenliğini arttıracak radikal önlemlerin bir an önce hayata geçirilmesii yine bu nedenle savsaklanıyor.
Onca kazaya ve can kaybına rağmen bu bakış açısından vazgeçilmiyor.
Kazaların ardından bazı şovlar yapılıyor, “mış” gibi laflar ediliyor,  hepsi o kadar!..
***
Sevgili okurlarım,
Türkiye kot pantolonları beyazlatmak için kumla yapılan “taşlama” işinde çalıştırılan işçilerin trajik sonlarını Arena”nın haberiyle öğrenmişti.  İşverenler üç kuruş para karşılığında sigortasız çalıştırdıkları işçileri “Yiğit adamsın, senin gibi bir arslana minicik kum taneciği ne yapar? Üstelik sana maske de veriyorum” diyerek kandırıyor, en ufak koruyucu işlevi bulunmayan kağıt maskelerle (!) çalışmak, yani kum bulutunu solumak zorunda bırakıyorlardı.
İşsizliğin ve cehaletin gözü kör olsun. O yiğitler, minicik kum zerreciklerinin ciğerlerine yapışması nedeniyle çok geçmeden ölümcül “Slikozis” hastalığının pençesine düşeceklerini, birkaç yıl içinde de, sık sık gelen öksürük nöbetlerinin birinde yitip gideceklerini nereden bilsinler?  
Bu satırları yazarken elim titriyor, yüreğim yanıyor. Zira o haberde Arena’ya konuşan gencecik işçilerin hiçbiri ne yazık ki artık hayatta değil.
O çaresizleri kandıran uyanıklar ise bu ülkede en ucuz şeyin “hayat” olduğunu çok iyi bildiklerinden, programdan sonra insan yiyen tezgahlarını başka merdiven altlarına taşıdılar. Kaçak ölümcül faaliyetlerine oralarda devam ettiler. Böylece vergi kaçırmaktan Maliye’ye, insan hayatına kastetmekten de yargıya hesap vermediler.
***
Önceki gün Tuzla’da bez veya kağıt maske takmış bazı yurttaşların nitrik asit (kezzap) dumanı içinde çalıştıklarını görünce içim cız etti  ve “Slikozis” kurbanlarını hatırladım. Sadece paraların değil, hayatların da sıfırlandığını bir kez daha anladım.