9 Temmuz 1994...
Saatler 18.00’e yaklaşırken, o yıl İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü birincilikle bitiren 22 yaşındaki Alper Çizgenakat, ağırlıkları kuşanıp, nefes tutma eğitimi için Çeşme’deki yazlıklarının havuzuna atlıyor.
Ama daha önce denizde nefesle 27 metre derinliğe rahatça dalabilen Alper, su altında kalma süresini 4 dakikaya çıkarabilmek amacıyla girdiği havuzda, ne yazık ki beyin kanaması geçiriyor.
Ağabeyinin dipte hareketsiz durduğunu tesadüfen gören kız kardeşi Müge, çığlık çığlığa daldığı havuzdan Alper’i baygın durumda çıkarıyor.
O yıllarda, Çeşme’de bırakın tam teşekküllü hastaneyi, çoğu kez külüstür bir ambulans bile bulunmuyor.
Sağlık ocağına başvuran hastalar genellikle en yakındaki Urla Kemik Hastanesi’ne, kritik durumdakiler ise Ege veya 9 Eylül Üniversitesi’ne sevk ediliyor.
Güçlükle nefes alabilen Alper de babasının kullandığı özel araçla 9 Eylül Hastanesi’ne götürülüyor.
Eğer Çeşme’de ilk müdahaleyi yapacak imkan olsa, belki de kurtarılabilecek hayatı, yolda kaybedilen süre nedeniyle anneciğinin kollarında eriyip gidiyor.
Hastanedeki sağlık ekibinin olağanüstü çabalarına, sürekli kalp masajı yapmalarına karşın, 6 yaşında piyano çalmayı öğrenen, amatör dalgıçlığın yanı sıra kayak, binicilik ve yelken sporlarını da başarıyla yapan, ağırbaşlı ve saygılı davranışlarıyla çevresindeki herkesin sevgisini kazanan Alper kurtarılamıyor.
Yaşasa bir hafta sonra yapılacak diploma töreninde birinciliğini kutlayacak olan Alper’in kısacık yaşamı, Çeşme’deki ihmal edilmişliğin kurbanı oluyor.
* * *
Ailesinin evlatlarının bitimsiz acısını yaşadığı günlerin birinde, anne Emine Hanım’ı dönemin İzmir Valisi Kutlu Aktaş arıyor. “Sizinle bir projeyi konuşacağım” diyerek makamına davet ediyor. O güne kadar birçok okul yaparak, eğitime unutulmaz katkılar sağlayan Milli Eğitim Vakfı Gönüllüler Derneği üyelerinden biri olan Emine Hanım, yine bir okul ihtiyacını konuşacaklarını düşünerek hemen Valiliğe gidiyor.
Kutlu Bey “Bu kez okul değil, hastane yapacaksınız. Hem de Çeşme’de! Hiç durmayın, başka Alper’leri kurtarabilmek için hemen başlayın” diyerek, evlat acısıyla kahrolan anneye hayatının en ulvi görevini veriyor.
Böylesine anlamlı bir görev verilir de durulur mu?
Aynı grup Emine Hanım’ın önderliğinde hemen kolları sıvıyor. İzmir’in gönül zengini ne kadar hayırseveri varsa seferber oluyor. Bağış kampanyası öylesine müthiş bir boyut kazanıyor ki, Emine Hanım’ın bir cihazın alımı için telefon ettiği kişiler, soru sorma gereğini bile duymadan sadece “ne kadar paraya ihtiyaç olduğunu” soruyorlar. Sonra da en kısa sürede banka hesabına yatırıyorlar. Böylece Valiliğin dört duvar halinde teslim ettiği bina, kısa sürede 25 yataklı ve tam teşekküllü bir hastane haline getiriliyor.
Alper’in vefatının üzerinden 4 ay bile geçmeden, 31 Ekim 1994 günü yapılan açılışta Emine Hanım’ı, İzmir’in efsanevi valisi Kutlu Aktaş’ın, herkesin gözlerini yaşartan bir sürprizi bekliyor.
Hastaneye Alper’in adı veriliyor...
* * *
O gün bu gündür Çeşme Alper Çizgenakat Devlet Hastanesi hem yerli halka, hem de yazlıkçılara sağlık hizmeti sunuyor. 25 yataklı olmasına karşın, personelin büyük özverisi sayesinde 100 yataklı hastanelerle yarış edebilecek kaliteye ulaşılıyor. Öyle ki, 24 saat nöbet tutan bir doktorun, birkaç saatlik bir uykunun ardından gönüllü olarak yeniden görevine döndüğü günler yaşanıyor.
Bu arada hastanenin ekipmanları yenileniyor, eskiyen mobilyalar değiştiriliyor, bölümler son teknoloji ürünü cihazlarla donatılıyor.
Tüm atılımlar bu güne kadar toplamı 30 milyon TL’yi aşan hayırsever bağışlarıyla yapılıyor.
Bunlardan biri var ki anlatırken Emine Hanım’ın gözleri yaşarıyor:
“Hastaneye morg yapılacak. Bunun için 120 bin lira gerekiyor. Bir adam geldi. Kılık kıyafetine baksanız, yardım yapmaya kalkarsınız, öyle biri. Örneğin pantolonunda kemer yerine ip bağlamış! “Duydum ki morg yapacakmışsınız” diye söze girdi. Ben “Evet ama çok para lazım” deyince, ne kadar olduğunu sordu. Ben de söyledim. Güldü ve başladı anlatmaya: “Benim annem ölü yıkar, babam da ölü gömerdi. Anneciğim eve geldiğinde “Daha güzel bir yer olsa da mevtaları daha güzel yıkasam” diye ağlardı. Ben çok şükür iş güç sahibi oldum. Çocuklarımı okuttum. Şimdi sıra annemin vasiyetini yerine getirmeye geldi. Bana bu fırsatı verin...”
Çeşme’nin Dalyan Köyü’nden hayırsever Ahmet Deniz, annesi Hamide Deniz’in anısına güzelinden bir morg yaptırıyor. Malzemenin en iyisini, işçiliğin en mükemmelini kullanarak hazır hale getirdiği morg açılırken “Ne mutlu bana, şimdi anneciğimin ruhu şad olmuştur” diyor.
* * *
Vali Kutlu Aktaş’ın görevi verirken söylediği gibi Alper Çizgenakat Devlet Hastanesi gerek sahip olduğu cihazlar, gerekse hekim ve sağlık personelinin özverili çabalarıyla bugüne kadar birçok insanın hayatını kurtarıyor. Kritik durumdaki hastalar, telsiz sisteminin devreye girdiği tam donanımlı ambulanslarda ilk tedavileri yapılarak İzmir’e yetiştiriliyor. Yeni Başhekim Yasin Akar’ın mükemmel yönetiminde hizmet kalitesi, komşu Sakız Adası’ndaki hastaların bile gelmek için can atacakları düzeye çıkıyor.
Bu arada hastane kapasitesini 75 yatağa yükseltmek için TOKİ, yeni ve depreme dayanıklı bir bina inşa ediyor. Yeni binanın tefrişatını da yine Emine Hanım’ın önderliğindeki “Çeşme Alper Çizgenakat Hastanesi Gönülüleri” yaklaşık 2 milyon TL’yi bulan bağışlarla yapıyor. Eski binadaki tüm cihazlar, yenisine taşınıyor.
İlkindeki gibi, bu açılışta da Emine Hanım’ı bir sürpriz bekliyor.
Ama kötü bir sürpriz!..
Zira “Alper Çizgenakat Devlet Hastanesi” adından “Alper Çizgenakat” bölümü çıkarılıyor!
Bu eşi görülmedik vefasızlık üzerine sosyal medyada Alper Çizgenakat isminin geri verilmesi için kampanya başlatılıyor.
Bağışlarıyla hastaneyi bu günlere getiren İzmir”in gönül zengini hayırseverleri ise tarifsiz bir hayal kırıklığı yaşıyor.
Şimdi Çeşme’de herkes bu vefasızlığı “Meğer Sağlık Bakanlığı için ‘Vefa’, sadece bir semt adıymış” diyerek anlatıyor.
Sağlık Bakanlığı için “Vefa” sadece bir semt adıdır!..
Uğur Dündar
Yayınlanma: