15 Kasım 2014... Almanya’nın Offenbach kenti... Gece...
Giessen Üniversitesi’nde Felsefe ve Almanca Öğretmenliği okuyan 23 yaşındaki Tuğçe Albayrak ve 7 kız arkadaşı, doğum günü kutlaması yaptıktan sonra bir lokantaya gidiyorlar... Neşeyle yemeklerini yerken, kadın tuvaletlerinin bulunduğu bölümden çığlıklar geliyor. Canhıraş sesler devam edince, Tuğçe ve bir arkadaşı, alt kattaki tuvaletlere yöneliyorlar. İri kıyım üç gencin küçük yaştaki iki kızı zorla götürmeye çalıştıklarını görünce de müdahale edip tacizcilerin elinden kurtarmayı başarıyorlar. Mütecavizler lokantadaki diğer müşterilerin ve personelin yardımıyla dışarı atılıyorlar.

* * *

Ancak öfkeli üçlü dışarıda pusuya yatarak Tuğçe ve arkadaşlarının çıkmalarını bekliyorlar.
Genç kızlar dışarıya adımlarını atar atmaz hemen saldırıya geçiyorlar.
Tuğçe kendini korumaya çalışırken yediği bir yumrukla yere düşüyor ve başını kaldırıma çarpıyor. Onun kendinden geçtiğini gören gözü dönmüşler arabaya atlayıp kaçıyor. Ancak aracın plakası tespit edildiğinden kısa sürede yakayı ele veriyorlar.
Alman basını olayı, “Kahraman Türk Tuğçe, tacizci Sırp gençlere karşı 2 Alman kızı koruduğu için saldırıya uğrayıp komaya girdi” şeklinde duyuruyor.
Almanya’yı ayağa kaldıran vahşet, tüm dünyada telin ediliyor.
Bir süre yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren Tuğçe, doktorların tüm çabasına karşın kurtarılamıyor. Kaderin cilvesine bakın ki Tuğçe, kısacık yaşamında ayrımcılığa şiddetle karşı çıkan, eşitlikçi, sosyal olaylara duyarlı, yardımsever ve güçlü kişiliğe sahip bir genç olarak tanınıp seviliyor.

* * *

Tuğçe, Yozgat Sorgun’dan 30 yıl önce göç eden Albayrak Ailesi’nin üçüncü çocuğu... Almanya’da 1991 yılında dünyaya geliyor. Büyük ağabeyi Ulaş lise mezunu. Doğuş ise üniversitede ekonomi okuyor. Tek isteği, ülkesine ve tüm insanlığa yararlı evlatlar yetiştirmek olan baba Ali ve anne Sultan Albayrak, geldikleri günden bu yana çalışıyorlar. Tüm kazançlarını çocuklarının iyi eğitimli insanlar olabilmesi için harcıyorlar. Örneğin Tuğçe’ye küçüklüğünde bale ve piyano eğitimi aldırıyorlar, ayrıca yüzme başta olmak üzere birçok kursa gönderiyorlar. Sorumluluk duygusuyla büyüyen Tuğçe de ailesinin bu gayretlerine katkıda bulunmak amacıyla hafta sonları çalışıyor ve okul masraflarının bir bölümünü kendisi karşılıyor.
Arkadaşları onu anlatırken “Derslerinde çok başarılıydı. İdeali öğretmen olmak, barışcı, sevgi dolu, hoşgörülü ve iyi eğitim almış öğrenciler yetiştirmekti” diyor.

* * *

Frankfurt Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Başkanı Mahmut Telli dostumun daveti üzerine 29 Ekim 2012’de bu kentte “Cumhuriyet” konulu bir konferans vermiştim. Tuğçe de annesiyle birlikte yaşadığı bu kentten kalkıp, Cumhuriyet ve kurucusu Büyük Önder Atatürk hakkında söyleyeceklerimi dinlemeye gelmişti. Kendisiyle tanışıp konuşurken Atatürk sevdalısı olduğunu söylemiş, yazılarımı ve TV programlarımı hiç kaçırmadığını örnekler vererek anlatmıştı. Sonra da birlikte anı fotoğrafı çektirmiştik.

* * *

Geçen gün Tuğçe’nin yakınlarından bir davet aldım. Davet mektubunda şunlar yazıyor:
“Ailece, Tuğçe’nin anısını yaşatmak için bir dernek kurduk. Bu dernek, Tuğçe’nin adını taşıyacak bir vakıf için çalışmalar yapıyor. Vakfın amacı medeni cesareti ve organ bağışını teşvik etmek olduğu kadar, şiddeti önleyici tedbirler önermek.
27 Kasım 2015 tarihinde Frankfurt yakınlarındaki bir salonda gala gecesi düzenliyoruz.
Sizi de hem gazeteci kimliğinize duyduğumuz saygı, hem de kendimize yakın bulduğumuz için o gece aramızda görmek istiyoruz.
Geceye Türkiye Cumhuriyeti Frankfurt Başkonsolosu ve Hessen Başbakanı Bouffier başta olmak üzere Türk ve Alman toplumunun önde gelen isimlerini davet ediyoruz.
Gecede toplanacak gelir, vakfın kurulması için gereken kaynak olarak derneğe bağışlanacak.”

* * *

Davete katılmaktan onur duyacağım.

* * *

Sevgili okurlarım,
Bırakın medeni cesaret sergilemeyi, sıradan insanların bile teknik takip korkusundan kısık sesle konuşmayı alışkanlık haline getirdiği... Şiddetin neredeyse yasal hale gelerek kurumsallaştığı... Bağımsız gazetelerin baskına uğradığı... Tarafsız gazetecilerin günler süren tehditlerin ardından evlerinin önünde darp edildiği... İnsan hayatının en ucuz şey olduğu bir toplumda yaşarken, “Medeni cesareti teşvik... Şiddeti önlemek” gibi ifadeler içeren bir davet mektubu almak, bende tuhaf duygular yarattı!..
Hayatın çok değerli olduğunu hatırlattı!
Siz de bu satırları okurken benzer duygulara kapılmıyor musunuz?