Bilge diplomat Şükrü Elekdağ’dan sözde Ermeni soykırımının 100. anma yılındaki gelişmeler konusunda çarpıcı tespitler...

Sevgili okurlarım,
Bugün sözde Ermeni soykırımının 100. yılını anma kampanyası bağlamında Ermeni tarafının ne gibi kazanımlar elde ettiğinin bir değerlendirmesini yapmak ve Türkiye’nin bu haklı davayı kaybetmemesi için nasıl bir strateji izlemesi gerektiğini ele almak istiyorum. Zira medyamızın büyük bölümü, Ermeni tarafının tezini dünyaya kabul ettirmek konusunda aldığı mesafeyi hayli abartarak sundu. Bunun yanı sıra, Türkiye’nin suçlu olduğu ve bunun sorumluluğunu üstlenme zamanının artık geldiği yolunda bir algıyı da topluma pompalamaya çalıştı. Bu haksız ve abartılı yorum ve yaklaşımlar altında ezilen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun, Osmanlı Ermenilerine taziyede bulunmaları, Batılı çevreler tarafından “Türkler suçluluklarını da kabul yolunda ilk adımı attılar” şeklinde algılandı.
Gelişmeler üzerine, dış politikayla ilgili öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’a “Türkiye haklı davasını kaybediyor mu?” sorusunu yönelttim. İşte Sayın Elekdağ’ın çarpıcı açıklamaları:


TÜRK HALKI, BU İFADELERİ ASLA UNUTMAYACAK, AFFETMEYECEK
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Ermeni tarafının tezini güçlendirme ve siyasal açıdan yayma hususunda sürekli yeni mevziler kazandığı bir gerçek. Fakat, Türkiye’nin davasını kaybettiği söylenemez. Bakınız, Ermenistan ve diyasporası, 1915 olaylarının 100. yılını anma kampanyası bağlamında gerçekleştirmeyi planladıkları yoğun ve çok boyutlu etkinliklerle soykırım yalanını, uluslararası baskı yoluyla Türkiye’ye 2015’te kabul ettirmeyi bir numaralı hedef olarak ilan etmişlerdi. Bu amaçla son 5 yıldır, sahip oldukları büyük maddi kaynaklardan da yararlanarak yoğun bir tempoyla çalıştılar. Bu sayede soykırım kervanına yeni üyeler katılmasını sağladılarsa da, elde ettikleri sonuç beklentilerinin çok altında kaldı. Önemli başarılarından biri, Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francesco’nun 14 Nisan’da 1915 olaylarını anmak için Vatikan’da düzenlenen ayinde “20’nci yüzyılın ilk soykırımının Ermeni toplumuna karşı yapıldığının söylendiğini” ifade etmesi oldu. Bunun hemen ardından Avrupa Parlamentosu 1987’de aldığı kararı teyiden yaptığı çağrıyla AB ülkelerini 1915’te yaşananları ‘soykırım’ olarak tanımaya davet etti. Bunu, Çek Cumhuriyeti, Avusturya ve Bulgaristan parlamentolarının aldıkları soykırım kararları izledi. Daha önce soykırımı kabul eden Hollanda Parlamentosu’nu da hesaba katarsak, “Ermeni soykırımını” kabul etmiş olan parlamentoların sayısı 24’e çıkmış oldu. Bu arada, Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un soykırım kümesinde yer alması, Ankara için kötü bir sürpriz oldu. Gauck, 23 Nisan’da Berliner Dom Katedrali’nde Almanya’daki kiliselerin ortaklaşa düzenlediği soykırımı anma töreninde yaptığı konuşmada, Ermenilerin soykırım kurbanı olduklarını vurguladıktan sonra, Ermenilere karşı yapılan “Bu planlı ve hesaplı caniyane eylem, Ermenileri sadece bir sebepten dolayı vurdu: Ermeni oldukları için. Benzeri şey de aynı kaderi paylaşan Pontus Rumlarını, Asurileri ve Süryanileri vurdu” demiştir.
Ankara’nın, Gauck’un açıklamasına gösterdiği tepkide şu ifadeler yer aldı: “Türk halkı, Almanya Cumhurbaşkanı Gauck’un bu ifadelerini unutmayacak ve affetmeyecektir.”

ET­KİN­LİK­LER, ÇA­NAK­KA­LE­’NİN GÖL­GE­SİN­DE KAL­DI

Emek­li bü­yü­kel­çi Şük­rü Elek­dağ (sol­da) Uğur Dün­da­r’­a söz­de soy­kı­rı­mı de­ğer­len­dir­di. Er­me­nis­ta­n’­ın 100. yıl an­ma et­kin­lik­le­ri­ni ha­tır­la­tan Elek­dağ, “E­ri­va­n’­da­ki tö­ren­ler is­ter is­te­mez Ça­nak­ka­le et­kin­lik­le­rinin göl­ge­sin­de kal­dı­” de­di.

‘Soykırım var’ demek kuru iftiradan farksız!

U.D: Peki bu dönemde Türkiye’nin haklı davasına güç kazandıran herhangi bir gelişme var mı?
Ş.E: Var!.. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujaric’in,  gazetecilerin, BM’nin 1915 olaylarını niçin Ermeniler gibi “soykırım” olarak adlandırmadığını sormaları üzerine, BM’nin bu tanımlamayı yapması için “yasal bir mercinin” yani yetkili mahkemenin 1915 olaylarını bu şekilde nitelendirmesi gerektiğini vurguladı. Bu çok önemli bir açıklama. Zira BM’nin resmi tutumunu ortaya koyuyor. BM’nin 1948 tarihli “Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”nin 6. maddesi, hangi olayın soykırım olarak tanımlanabileceği yetkisini, sadece o olayın cereyan ettiği ülkenin ilgili mahkemesine veya yetkili kılınmış bir uluslararası mahkemeye vermektedir. Bu durumda, kendilerini yetkili mahkeme yerine koyma gafletinde bulunarak Türklerin soykırım suçu işlediğini iddia eden parlamentolar, uluslararası kuruluşlar ve siyasetçiler tarafından yapılan açıklamalar (buna Papa ve AB de dahil), hukuken kuru iftira olmaktan başka bir anlam taşımazlar... Diğer önemli bir gelişme de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Perinçek davasında 17 Aralık 2013’te verdiği karardır. Bu kararında AİHM şu hususu vurgulamıştır: “1915 Ermeni olayları, tarihsel olarak da, hukuki olarak da, Yahudilere karşı işlenen Holokost suçlarından farklıdır. Osmanlı Ermenileri ile Alman Yahudileri özdeşleştirilemez. Nazi döneminde Almanya’da Yahudilere soykırım yapıldığına ilişkin kesin, yetkili uluslararası bir mahkeme tarafından kabul edilen kanıtlar vardır. Yahudi soykırımı bu nedenle tartışılmaz bir tarihi gerçektir. Ermeni soykırımı iddiaları ise, tartışmaya açıktır.” Görüleceği üzere, Türkiye’nin eli uluslararası hukuk açısından kuvvetlidir. Bu meyanda, AİHM’nin 190 küsur üyeli Birleşmiş Milletler’in sadece 20 üyesinin Ermeni soykırımını kabul etmiş olmaları gerekçesiyle, İsviçre mahkemelerinin Ermeni soykırımı konusunda uluslararası “consensus” (fikirbirliği) olduğu yolundaki görüşünü reddetmiş olduğu da belirtilmelidir.

BAŞKAN OBAMA’DAN ERMENİ TEZİNE ÇOK AĞIR DARBE!..
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Başkan Obama’nın “med yeghern-büyük
felaket” açıklamasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Ş.E: Obama’nın “soykırım” demeyip de daha önceki açıklamalarında olduğu gibi “med yeghern” ifadesini kullanması, Ermeni tezine çok ağır bir darbe indirdi. Türkiye açısından bu yıl yaşanabilecek en olumsuz gelişme Obama’nın suçu hukuki anlamda tarif eden “soykırım” sözcüğünü kullanması olurdu. Zira, Obama’nın bu tutumu büyük olasılıkla ABD Kongresi’nin soykırım kararı almasına yol açar, bu da Türk-ABD ilişkilerinde, depremsel boyuttaki şu yıkıcı etkileri yaratırdı:
Birincisi, Ermeni tarafına bugüne kadar toplumsal ve siyasal düzlemde yürüttüğü mücadeleyi hukuki alana taşıma fırsatını verirdi. Bu karara dayanarak Ermenilerin ABD mahkemelerine başvurarak, Türkiye aleyhine ülkemizden toprak, mal ve mülklerin iadesi, tazminat ve sigorta bedellerinin ödenmesini talep eden binlerce dava açmaları kaçınılmaz olurdu. Davaların lehlerine sonuçlanması üzerine de, Türkiye’nin ABD’deki taşınır ve taşınmaz mallarına el konulurdu.
İkincisi ise, ABD Başkanı ve Kongresi tarafından Ermeni “soykırımının” kabul edilmesi, bu konuda tereddüt içinde olan ülke parlamentolarına örnek teşkil ederek, “çorap söküğü” etkisiyle birçoğunu bu yolda karar almaya teşvik etmek suretiyle, Ermenistan’ın “Soykırımın tarihsel açıdan saptanmış bir vaka” (historically established fact) olduğu tezini güçlendirirdi.


ABD’NİN ELİNDE TÜRKİYE’YE BASKI KURMAK İÇİN ETKİLİ BİR KOZ VAR

U.D: Ankara-Washington hattındaki gerilime rağmen ABD Başkanı
Obama neden böyle hareket etti?
Ş.E: ABD, özellikle Ortadoğu politikasının yürütülmesinde, stratejik konumu ve ulusal gücüyle bölgesinde etkili bir devlet olan Türkiye ile işbirliğini sürdürmek ve onun desteğinden yararlanmak istiyor. İlişkilere bu açıdan bakan Obama, Türkiye’yi “soykırım” ile suçlamanın, Türkiye-ABD ilişkilerini kalıcı bir şekilde zehirleyeceğini bilir ve bunu arzu etmez. Ancak, sorunun bu şekilde devam etmesinin de, ABD’nin eline, Türkiye üzerinde baskı kurmak ve dış politikasını yönlendirmek açısından etkili bir koz verdiği de unutulmamalıdır.
U.D: Türkiye’nin televizyon kanalları, Rusya Devlet Başkanı Putin ile
Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın katıldıkları Erivan’daki törenleri
uzun uzadıya yayınladılar. Sizce bu
törenlerin uluslararası alanda bir propaganda etkisi oldu mu?
Ş.E: Türkiye, 24 Nisan gündemini Erivan’ın belirlemesini engellemek için aynı gün “Çanakkale Kara Savaşlarının 100’üncü Yıldönümü” törenlerini planladı. Tören bağlamında düzenlenen ve uluslararası alanda yankı uyandıran etkinlikler, başarılı ve
görkemli olduğu kadar, ülke çapında da milli birliği ve milli hisleri canlandırıcı nitelikte oldu. Erivan’daki törenler de ister istemez Çanakkale etkinlikleri gölgesinde kaldı.

----YARIN: ERMENİLER ÖZÜRLE YETİNECEK Mİ?  SIRADA NE VAR?----