Ak­lın, bi­li­min, bil­gi­nin, ah­lâ­kın ve ada­le­tin yad­sı­nıp gö­zar­dı edil­me­siy­le in­san­lı­ğın çek­ti­ği acı­lar ta­ri­hin ka­ra ve kan­lı say­fa­la­rı­nı oluş­tur­muş­tur. Özel­lik­le din sa­vaş­la­rı­nın ne­den ol­du­ğu yı­kım­lar, top­lum­lar ara­sın­da bı­ra­kı­nız kar­deş­li­ği, dost­lu­ğu, in­san­lı­ğı bi­le unut­tu­ran bo­yut­la­ra var­mış­tır. Ak­lın ye­ri­ne inan­cı, bi­li­min ye­ri­ne di­ni, ger­çe­ğin ye­ri­ne var­sa­yı­mı alan duy­gu ba­ğım­lı­lı­ğı ile dü­şün­ce sı­nır­la­ma­sı her ül­ke­de ay­rı ay­rı ya­şa­nan olum­suz­luk­la­ra, ge­ri­de ka­lış­la­ra, çö­kün­tü­le­re, yı­kım­la­ra ve yok ol­ma­ya yol aç­mış­tır. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti, Ulu­sal Kur­tu­luş Sa­va­şı ut­ku­suy­la (za­fe­ri) hu­kuk dev­le­ti ola­rak bi­lim yo­lu­nu seç­mek­le ulu­sal ya­şa­mın gü­ne­şi ol­muş­tur.
Akıl, bey­nin en de­ğer­li ürü­nü­dür. En bü­yük in­san gü­cü­dür. İn­sa­nı öbür can­lı­lar­dan ay­rı ve üs­tün kı­lan ha­zi­ne­dir. Kul­lan­ma ye­te­ne­ği­ne gö­re sa­hi­bi­ni ba­şa­rı­lı ya da ba­şa­rı­sız kı­lan yol gös­te­ri­ci­dir. Arap­ça kö­ken­li söz­cük, dü­şün kay­na­ğı ve da­ya­na­ğı­dır. An­la­ma ve kav­ra­ma ye­ti­si­nin oca­ğı­dır. Yi­ne Arap­ça kö­ken­li “ha­fı­za­” söz­cü­ğü­nün (di­li­miz­de kar­şı­lı­ğı “bel­le­k”­tir) an­lat­tı­ğı ya­pı­yı gös­te­rir.
Akıl, bil­gi­nin ve bi­li­min ya­ra­tı­cı­sı­dır. İnanç ba­ğım­lı­la­rı, ço­ğun­luk­la, akıl öz­gür­lü­ğü­nün gü­ven­ce­si olan lâ­ik­li­ğe “din düş­man­lı­ğı­” suç­la­ma­sıy­la sal­dı­rır­lar. Oy­sa akıl, ya­şa­mı ay­dın­la­tan bir in­san öğe­si­dir. İn­san­lık her şe­yin üs­tün­de­dir. Soy ve din ba­ğı son­ra ge­lir. Öz­gür­lük ve ba­ğım­sız­lık yok­sa hiç­bi­ri­nin an­la­mı ve de­ğe­ri yok­tur. Akıl, in­san için her ko­nu­da en iyi­yi, en uy­gu­nu, en ya­rar­lı­yı seç­me be­ce­ri­si­ni ve­rir. Ak­lı ar­ka­ya atıp it­tik­çe, önü­ne inan­cı al­dık­ça ka­za­nı­la­cak­lar aza­lır, yi­ti­ri­le­cek­ler ço­ğa­lır. Ak­la uy­gun ol­ma­yan inan­cın ya­şam için ya­ra­rı yok­tur.

İNANÇ

İnanç in­sa­nın be­nim­se­di­ği dü­şün­ce ve duy­gu ba­ğı­dır. Es­ki dil­de “i­man, iti­ka­t” söz­cük­le­riy­le an­la­tı­lan bu ol­gu, Tan­rı­’ya uza­nan bağ­lı­lık, say­gı, gü­ven an­la­mın­da­dır. Din ku­ru­muy­la tüm­den be­lir­le­nir. An­cak “bâ­tıl iti­ka­t” de­ni­len ge­çer­siz, kö­rü­kö­rü­ne ina­nı­şı kul­la­nan ge­ri­ci­le­rin sa­kın­ca­lı ey­lem­le­riy­le, din ön­der­le­ri­nin yak­la­şım ay­rı­lık­la­rıy­la gün­de­me ge­len olum­suz­luk­lar in­san­lı­ğa pa­ha­lı­ya mal ol­muş­tur. Lâ­ik­lik, inan­ca say­gıy­la bir­lik­te inan­cı kö­tü­ye kul­lan­ma­yı en­gel­le­yen sağ­lık­lı gü­ven­ce­dir.
İnanç öz­gür­lü­ğü, lâ­ik dev­le­tin gü­ven­ce­si al­tın­da­dır. İnanç ge­rek­le­ri lâ­ik dev­le­te kar­şı da­yat­ma ne­de­ni ve ge­rek­çe­si ola­maz. Lâ­ik­lik­le bağ­daş­ma­yan du­rum­lar dev­let­ten an­la­yış ve ko­ru­ma gö­re­mez. Akıl ba­ğım­sız­lık, inanç ba­ğım­lı­lık­tır. Uy­gu­la­ma dü­ze­niy­le bağ­daş­tı­rıl­ma­sı bi­li­min, in­san­lı­ğın ba­şa­rı­sı­dır.

OLAN­LAR

Si­ya­sal ya­şa­mı­mız­da eği­tim ve bil­gi yok­sun­lu­ğun­dan ya­rar­la­nan ki­mi­le­ri inanç sö­mü­rü­süy­le oy al­ma yön­te­mi­ne ağır­lık ver­miş­tir, ver­mek­te­dir. Ku­ru­cu­muz Mus­ta­fa Ke­mal ATA­TÜR­K’­ü, ter­te­miz inan­cı­nı açık­la­yan öz­de­yiş ni­te­lik­te söz­le­ri­ni unu­tup, din­siz­lik­le suç­la­yan inanç sö­mü­rü­cü­le­ri, O’­na say­gıy­la, cum­hu­ri­ye­te ve ni­te­lik­le­ri­ne bağ­lı­lık­la bağ­daş­ma­yan söz­le­rin sa­hip­le­ri­ni baş­kö­şe­ler­de oturt­mak­ta­dır. Bun­lar Ata­tür­k’­ün bin­de bi­ri ka­dar inanç­lı de­ğil­dir.
Tan­rı­’sıy­la ina­na­nı ara­sın­da­ki öz­gün yo­lu ken­di­le­ri­ne gö­re çi­zen ve dö­şe­yen din tâ­cir­le­ri ne­yi sağ­lı­yor? İnanç sö­mü­rü­sü, ya­şam güç­lü­ğü­nü azal­tı­yor, ba­ğım­sız­lı­ğı, öz­gür­lü­ğü ko­ru­yor, sağ­lı­ğa do­ku­nu­yor mu? Hal­kın te­miz duy­gu­la­rıy­la oy­na­ya­rak si­ya­sal ge­ti­ri pe­şin­de olan­lar inan­ca göl­ge dü­şü­ren­ler­dir.

OR­TAM

Ba­ğım­sız iki-üç ga­ze­te dı­şın­da ak­lın se­si­ni ye­te­rin­ce du­yu­yor mu­yuz? Hep eti­ket­li, par­ti­li yan­daş­la­rın ses­le­ri yan­sı­tı­la­rak top­lum bi­lim­sel ger­çek­le­rin dı­şı­na çı­ka­rı­lı­yor. Oy­sa akıl iyi­yi, doğ­ru­yu, uy­gu­nu, ge­rek­li­yi amaç­lar. Med­ya­da hiç yan­sız, ba­ğım­sız, si­ya­sal bi­lim­sel alan­da ta­nın­mış ba­şa­rı­lı ad­la­ra yer ve­ri­li­yor mu? Ga­ze­te­le­ri, ik­ti­dar yan­lı­sı ol­ma­ya­nı tut­mu­yor, işi­ne son ve­ri­yor. Yan­sız ku­rum yö­ne­ti­ci­le­ri­nin gö­rüş­le­ri­ne, ile­ti­le­ri­ne, ya­zı­la­rı­na yer ver­mi­yor. Bi­li­me da­ya­nan bil­gi­nin se­si, ak­lın se­si et­kin ve ege­men ol­ma­dık­ça çe­ke­ce­ği­miz çok­tur.
Bay­ram son­ra­sı bun­la­rı dü­şü­nüp de­ğer­len­dir­me­li­dir.