Hukuk devleti sözde kaldığı için Anayasa’nın öngördüğü güvencelerden yararlanılmıyor. Basın özgürlüğü konusunda kötü bir sınav veren Türkiye, yöneticilerin inanç bağımlılığı ve partizanlığıyla, cumhuriyetin kuruluş felsefesine karşıtlıkları nedeniyle alacakaranlık günler geçirmektedir. Halkın bilgi edinme, yurttaşlık görevlerini yönetimin tutumunu değerlendirerek yerine getirmek için olayları izleme konularında en etkin kaynak olan basın, iktidarın değişik işlemleriyle (ilân kısıtlaması, para cezası, soruşturma, baskı, gözdağı) güçlüklere düşürülmektedir. Hiçbir dönemde karşılaşılmayan durumlar toplum yaşamını sarsmaktadır. Gerçekleri öğrenme hakkı, basın özgürlüğünün sağlıklı biçimde tanınmasıyla kullanılır.
İktidar kalemden korkmaktadır. Bilgi edinilmesini istememektedir. Kendilerinin her dediklerine inanılmasını, yalan, dolan, düzmece, abartı, yanıltma, aldanma, tersine çevirme ne varsa onlara dayanılmasından yanadır. Görüş ve düşünce bağımsızlığı, inanç bağımlılığının yanında geçerli sayılmamaktadır. Koyu partizanlık, değişik nedenli ayrılıkçılıklar ulusal yaşamı olumsuz etkileriyle sarsarken iktidarcı cumhurbaşkanı topladığı muhtarlara birlik- bütünlük nutukları atmaktadır. Ulusalcılara saldıranlar, ulusal değerleri gözardı edenler, ulusu ulus yapan öğelere bağlı ve saygılı olmayanlar “millî” olamazlar. Seçmeni, adayları değişik çizgilerle ayırıp aynı toprağın çocuğu olunca milli saymak çelişkisi tutarsızlık belirtisidir. İktidar hırsıyla, kural tanımazlık alışkanlığıyla saldırılar kimi zaman terbiye sınırlarını da aşmaktadır.
İktidarın yanlış uygulamaları ve ilişkileri nedeniyle azgınlaşan terör sürerken, yönetimde, yargıda, eğitim- öğretimde, güvenlikte, ekonomide sıkıntılar yaşanırken baskıcı iktidar, SÖZCÜ gazetesine gözdağı vermeye kalkışmakta, hiç ilgisi olmayan durumlarla ve tutumlarla suçlayarak saldırıda bulunmaktadır. SÖZCÜ gazetesi, ülkemizde bağımsızlığını her şeye karşın koruyan, yansızlığından ödün vermeyen birkaç yayın organından biridir. Ben, SÖZCÜ’nün avukatı değilim. Konuk yazarlarından biriyim. Bu yazıyı kaleme almamın nedeni, haksızlığa katlanamamamdır. ATATÜRKÇÜlüğünden asla kuşku duymadığım, sakıncalı bir ilişkisi olmadığına kendime güvendiğim kadar güvendiğim SÖZCÜ gazetesine iktidar kaynaklı ve dayanaklı saldırıları kınıyorum. İlke ve içerik tutarlığıyla yurttaşlarımızın çok okuduğu gazetelerden biri olan SÖZCÜ tüm çalışanları ve yazarlarıyla ulusal değerlerin, evrensel ve yaşamsal ilkelerin savunucusudur. Hiç değişmeyen, giderek anlamı ve değeri daha iyi anlaşılan çizgisine katlanamayan iktidarcıların gerçek dışı, çirkin suçlamaları kendilerine daha uygun düşmektedir. Kişiliksiz, dönek yandaşlarla, çıkarcı partizanlarla, lâik cumhuriyet karşıtlarıyla giriştikleri saldırı güneşi söndürme çabası gibi boşunadır. Bizlere çamur atmanın akıl dışılığıyla küçülenler ahlâk, adalet, onur, namus ve yurtseverlik düzeyimizin izleyicisi olarak kalacak, insanlık ölçülerimizi örnek alacaklardır. Hiçbir sakıncalı, yasak, çirkin, yanlış ilişkisi olmayan SÖZCÜ’yü tersine durumlarla suçlamak yalandır, iftiradır.
SÖZCÜ ulusumuzun basındaki sözcüsüdür, SÖZCÜ’ye söz yoktur.
“Yarası olan gocunur” derler. Gocunacak, alınacak yanım yok. Bay RTE’nin yandaşı olmayan medyaya yönelik sözlerine alınmıyor ve aldırmıyorum. Ancak onun çelişkili, yanlı, yanlış ve yanılgı dolu sözlerini kendine olsa bile makamına yakıştıramıyorum. Birleştirici değil, ayrıştırıcı oluyor. Nabza göre şerbet verme taktiği, savunması gereken ilkelere, değerlere, yapılara zarar veriyor. SÖZCÜ’de iktidar dalkavuğu, güç yandaşı, dönek, karakter değiştirip çıkara boyun eğen kimse yoktur. Basın ahlâkının örnek bir temsilcisi olan SÖZCÜ onurlu yolunda yürüyecektir.