Balyoz, Ergenekon, Poyrazköy, Oda Tv, Zirve davaları çirkinlikleri, sözde kanıtlar da ortaya koydu, yalan kınanmalıdır. Olmayanı olmuş gibi konuşarak gerçekleri tersine çevirmek, yalan söylemektir. İnsanlığın her döneminde değişik biçimde gündeme gelen yalanlara ilişkin tarihte ilginç örnekler vardır. İyilikten çok kötülük getiren, kavgalara, kıyımlara, savaşlara neden olan yalanlar, değişik atasözleriyle deyişlerde de geçmektedir. Toplumumuzda özellikle son yıllarda siyasal nedenlerle yaşamı karartan, insan ilişkilerini olumsuz etkileyen, güç kıran, kimi zararlara neden olan yalanlar, dilden dile dolaşmakta, aldatıcı yanıyla varlıktan sağlığa büyük zararlara ve yitiklere yol açmaktadır. İktidarcı medya önde gelen sorumludur.
Araştırmadan, incelemeden, sormadan, öğrenmeden yalana sarılanlar yetersizliklerinin, kişiliksizlerinin, zayıflık ve kötülüklerinin tutsağı olmakta, ıra (karakter) bozukluklarını ele vermektedirler. Okurlarımızdan aldığımız mektup ve iletilerde değinilen olaylarla, yanıtlamamız istenen sorular nedeniyle bize ilişkin kimi yalan ve yanlışa değinmek zorunda kalmamızın anlayışla karşılanacağını umarak açıklamalar yapacağız.


Yalanlar
12 Eylül sonrası Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin Anayasa Mahkemesi üyelerince kutlandığı savı tümüyle yalandır. Zamanın Anayasa Mahkemesi Başkanı Dr. Şevket MÜFTÜGİL ile Başkanvekili ve Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Ahmet BOYACIOĞLU, 12 Eylül günü Kenan EVREN‘e birer yazı göndererek, demokrasiye geçiş için katkı vereceklerini söyleyerek uyarılarda bulundular. Andiçme töreni Anayasa Mahkemesi üyelerinin huzurunda yapıldı. Asla alkışlayıp kutlamadık.
Benim Kenan EVREN‘e gönderdiğim 30 Mayıs 1981 ve 4 Ekim 1982 günlü iki mektupla zamanın Başbakanı Bülent ULUSU‘ya gönderdiğim 8 Aralık 1989 günlü mektup 1990’da yayımlanan “Hukukun Üstünlüğüne Saygı’’ adlı kitabımın 361-370. sayfalarında yer aldı (Bilgi Yayınları). Ayrıca BARIŞ gazetesinde 1982 Anayasası tasarısının yargı bölümünü 32 makale ile eleştirdim. CUMHURİYET gazetesinde de Evren‘in konuşmasına karşı Anayasa’nın eleştirileceğini yazdım. O sırada çok kimse konuşup yazmaya korkuyordu.


Dahası
AKP döneminde yalanlardan geçilemez oldu. Başta siyasal yalanlar, abartılar, bahaneler ve uyduruk gerekçeler alabildiğine sürüyor. Uğur MUMCU’nun eşine kıyıldığı günün sabahı zamanın Genelkurmay Başkanı’yla evlerinde başsağlığı diledik. Aramızda Önder SAV‘la benim öncülük ettiğim İmran ÖKTEM yürüyüşünde çocukların Maltepe’de yabancıların çalışma yerlerini taşlamalarını önlemeye çalıştığım sırada çıkan tartışmadan başka tartışma, itişme, yumruklaşma asla olmadı. Amaçlı yalanlar sahiplerini utandırır. İmran ÖKTEM cenaze töreninde gericilerin tepkilerini önleyenlerden biriydim. Uğur, ölümünden bir hafta önce Anayasa Mahkemesi’nde öğle yemeğinde konuğumdu. Baro Başkanlığımda, Yeni Ortam gazetesinde yayımlanan yanlış bilgilere dayalı yazılarının kimini tekzip etmiştim. Kendisine ithaf ettiğim “Büyük Acı’’ adlı şiirim Bilgi Yayınları’ndan 1994’te çıkan Tan Çiçeği adlı şiir kitabımın 234-235. sayfalarındadır. Tersine savlar için Uğur‘un eşine iki sayfalık bir mektup gönderdim. Ağabeyi Ceyhan MUMCU da benimle ilgili yayınların gerçek olmadığını televizyonda açıkladı.


Önemli yanlışlar
28 Şubat’la ilgimiz olduğuna, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural SAVAŞ’ın Refah Partisi’nin kapatılması istemli iddianamesini önceden bildiğimize ilişkin yazılar ve sözler tümüyle gerçek dışıdır. Savaş‘ın hiç kimseye söylemediğine ilişkin sözlerine inanıyorum. Yalana gereksinim duymak, yalana sarılmak, yalanla yaşamak onursuzluktur, yalanla geçinmek insanlıkdışı düşmektir.
Benim için internette geçtiği söylenen yanlışlar da var. Doğum günüm 5.6.1932’dir. Kayıttaki 1.1.1933’ün yanında özgeçmişimde bunu ayraç içinde gösteriyorum. Yayınlarda bile. Kayseri Lisesi’nde okudum ama Sivas Lisesi’ni bitirdim.
Kendilerine göre yazan tembeller, kötü niyetliler var. Sormuyor, düzeltmeden kaçınıyorlar. Tarihi ve ATATÜRK‘ü yalanlarla karalayan Osmanlı maskaraları, siyaset kuklalarına son söz; namuslu ve şerefli insanlar yalan söylemezler.