Rakı gibidir Türkiye... İlk gördüğünde, şişedeki gibi berraktır. Su ilave ettiğinde sisli-puslu hale gelir. Şeffaflığını kaybeder. Dışardan bakınca içini göremezsin. Anlayabilmen için, hissetmen, içine girmen lazım. Türkiye hakkındaki gerçekler, ancak bu yolla anlaşılabilir.


*


Rakı, Türkiye’nin anahtarıdır.


*


Bazı tarih kitapları, Mustafa Kemal Atatürk’ün rakıya aşırı düşkün olduğunu, bu nedenle öldüğünü yazar. Doğru değildir. Atatürk, aşırı dozda Türkiye’den ölmüştür. Türkiye Cumhuriyeti’ne olan ilgisi öyle şiddetli, öyle güçlüydü ki, sonunda kendini yiyip bitirdi.


*


Meyhane, Türk mutfağının tapınağıdır. Türkiye’nin kendisi gibi, inanılmaz fırsatlar sunar. Sen söylemeden, önüne mezeler gelir. Aklından bile geçmeyen fikirler, seçenek olarak önüne serilir.


*


Meyhane, Türkiye’nin aynasıdır, ülkeyi yansıtır. Meyhaneden çıkan her Türk’ün aklında Türkiye’ye dair bir türlü karar veremediği iki duygu vardır. Ya, dünyanın geleceğini şekillendirecek bir ülke olduğunu düşünür, ya da, ülkenin geleceğinden ümitsizdir. Ama neticede, hep Türkiye’ye kafa yorar.

*

Hani, Gaziantep belediyesi Amerikalı gazeteci Stephen Kinzer’e “fahri hemşehrilik” verecekti de, Stephen Kinzer cami duvarına işeyip, asrın lideri aleyhine yazı yazınca, hemşehrilik vermekten son dakikada vazgeçtiler ya... İşte yukardaki satırlar, o Stephen Kinzer’e ait.

*

Senelerce Türkiye’de yaşamış, “Hilal ve Yıldız” isimli kitabını yazmış, o kitapta Türkiye’ye dair bu muhteşem tespitlerde bulunmuştu.

*

Dolayısıyla, bizi bizden iyi tanıyan Amerikalı gazeteciye hemşehrilik vermişsin, vermemişsin, çok da şeyindeydi yani, hiç önemi yok.
Önemli olan...
Rakıdan anlamayan adama, memleket yönetimini vermeyeceksin!

*

İddia ediyorum, eğer bir kadeh rakı içmiş olsaydı Tayyip Erdoğan, hem kendisi, hem memleket için çok daha hayırlı olurdu, Türkiye’nin ruh hali bugünkünden çok daha farklı, çok daha makul olurdu.