Gazeteciliğe başladığım dönemlerde, henüz medyum sektörü gelişmemişti. Roman ablaların mendilde baktığı bakla falı seviyesindeydik. Tarot’tan filan kimsenin haberi yoktu.

*

Bi gün, yazı işleri müdürüm yanına çağırdı, bundan böyle burçları sen yazacaksın dedi. Doğrusu hiç şaşırmadım. Medyum değildim ama, bu tür angaryaların çömezlere kakalandığını bilecek kadar astrolog’tum.

*

Bütün gün habere koşuyor, gece mesai bitiminde, benim gibi çömez bir arkadaşımla beraber oturuyorduk bilgisayar başına... O arkadaşımın babası doktordu. O nedenle “Profesör Susan Steward” olma görevi ona verilmişti. Susan Steward’ın kim olduğunu bilmiyorduk ama, profesör olmadığını, yabancı dergiden araklanıp profesörmüş gibi köşe yazısına monte edilen sarışın bir gözlük mankeni olduğunu biliyorduk.

*

Gazetem vizyon sahibiydi. “Profesör Mehmet Öz, Profesör Canan Karatay, Profesör İbrahim Saraçoğlu sektörü”nün getirdiği tirajı ilk keşfedenlerdendi. “Fındık yiyin, ıspanak suyu için, amuda kalkın” gibi sağlık tavsiyelerini, babasına danışarak, o arkadaşım yazıyordu.

*

Aslına bakarsanız, isimsiz-sıfatsız yazılan burçların bana verilmesine şükrediyordum. Bi başka çömez arkadaşıma mesela, at yarışı tahminleri için “Beyaz Yele” olma görevi verilmişti.

*

Neyse... Hangisi yengeç’tir, hangisi terazi’dir, gününe ayına bakmadan Allah ne verdiyse döşeniyordum. “Negatif ilişkilerden uzak durun, bugün bir sürprizle karşılaşacaksınız, kıskanılıyorsunuz, Jüpiter’in etkisine dikkat” falan... Oğlak olduğum için, öyle bir oğlak yazıyordum, aklınız durur. Herkes oğlak olmaya özeniyordu.

*

Yazı işleri müdürüm balık’tı. Ne karaktersizliği kaldı balık’ın, ne cimriliği, cinsel sorunları olduğunu yazıyordum. Meğer okuyormuş iyi mi... Bi akşam üstüme saldırdı. Kendi kaderimle oynamamak için, mecburen değiştirdim balık’ın kaderini... “Şanslı gününüzdesiniz, bugün yine en doğru kararı siz vereceksiniz” filan yazdım.

*

İki sene böyle gitti. Sonra yeni bir sektör gelişti, altı ay kadar rüya tabirleri işine girdim. “Para görmek iyidir, fatura görmek üç vakte kadar fenadır” falan... Neticede, altıma yeni çömezler geldi, çayda dem meslekte kıdem, kurtuldum. Yurt haberleri sayfasına geçtim.

*

Müdür gene çağırdı bi gün, “sınıra sevkiyat devam ediyor, detaylarını yaz, birinci sayfadan anonslayacağız” dedi. “Bilgileri kimden alayım abi?” dedim. “Ne bilgisi lan, sınıra sevkiyat işte!” dedi. Asabi adamdı rahmetli. Tırsıyoruz haliyle. Oturdum yazdım. Sanırım, basın tarihindeki ilk, hangi sınır olduğu belirsiz sınıra sevkiyat haberiydi. Güzergah yok, şehir ismi yok. Yunan sınırı mı, İran sınırı mı, meçhul. Sadece tankları ve askerleri gönderdim. Konvoy lafını bi yerden duymuştum, göndermişken konvoy halinde gönderdim. Öyle şahane göndermişim ki, birinci sayfaya manşet yaptılar.

*

32 sene boyunca, 10 gazete, 2 televizyon kanalında çalıştım, henüz “sınıra sevkiyat devam ediyor” haberini yazmadığım gazete-televizyon olmadı. Türk basınında bugüne kadar 75 bin kere filan “sınıra sevkiyat devam ediyor” manşeti atıldığına göre, sınırlarımızda kaba hesap 5 milyon tank, 145 milyon askerimizin yığılmış olması gerekiyor. Çünkü daima “sınıra sevkiyat devam ediyor” manşeti atılır. Meslek hayatımda bir kez olsun “sınıra sevkiyat bitti” veya “sınırdaki sevkiyat geri çekildi” haberi yapıldığını görmedim. Ben de yapmadım.

*

İlerleyen yıllarda, sınıra sevkiyat devam ediyor’un heyecanı söndü, eskisi kadar okunmamaya başlandı. Şak... “Kritik MGK” icat edildi.

*

Kritik MGK toplanıyor, kritik MGK toplandı, kritik MGK hâlâ bitmedi filan... Yepyeni bir adrenalin fırtınası yaratılmıştı.

*

(Google’a girin, kritik MGK yazıp, arayın, 398 bin defa kritik MGK başlığı atıldığını görürsünüz. Ne kadar kritik olduğunu düşünün gari.)

*

E bakıldı ki, kritik MGK modası pek beğenildi. Hadi bakalım “kararlılık mesajı” modası ilave edildi. Kritik MGK’lardan daima kararlılık mesajı çıkmaya başladı.

*

(Allah sizi inandırsın, henüz MGK toplantısı bitmeden kararlılık mesajı çıktığı bile oldu. Nasıl oldu derseniz... Bi gün Star Haber’deyim, bütün kanallar gibi biz de Çankaya Köşkü’nün kapısına canlı yayın aracını kondurmuşuz. Muhabirler bekliyor. O da ne? Haber kanallarından biri “kritik MGK bitti” diye son dakika anonsu girdi. Aman geride kalmayalım diye, bütün kanallar yayına daldı. Biz de daldık. Muhabirlerin hepsi, kritik MGK’nın sona erdiğini, kararlılık mesajı çıktığını uzuuun uzun anlattı. Bilahare anlaşıldı ki, toplantı devam ediyordu, yanlış anons verilmişti... Ama hiç sorun değildi. İki saat sonra kritik MGK hakikaten bitti, yazılı açıklama yapıldı, kararlılık mesajı çıktı.)

*

Zamanla, kritik MGK da tat vermemeye başladı. Çiğne çiğne, yavan geliyordu ki... “Güvenlik zirvesi” klişesi peydah oldu.

*

Kritik MGK’ya göre daha kullanışlıydı. MGK, anayasaya göre iki ayda bir toplanabiliyordu. İstediği kadar kritik olsun, anca iki ayda bir kritik olabiliyordu. Güvenlik zirvesi ise, hem kritik, hem pratikti. İstediğin zaman toplanabiliyordu. İstersen haftada bir topla, istersen hergün topla... Bazen günde dört defa toplandığı bile oldu.

*

(Güvenlik zirvesi’nin kaç defa toplanacağı, durumun ne kadar boka sardığıyla doğru orantılıdır. Ahalimizin dikkati dağılana kadar, peş peşe güvenlik zirvesi yapılır. Ahalimizin dikkati en fazla iki gündür... Uranüs dünyaya çarpsa, sayın ahalimiz iki gün konuşur, sonra sıkılır, başka mevzulara yönelir. Baktın ki, iki gün olmuş, ahalimizin dikkati hâlâ dağılmıyor... O zaman güvenlik zirvesi yerine, bi tane “tarihi güvenlik zirvesi” patlatılır, ahalimiz rahatlar.)

*

(Görüşme, toplantı, zirve gibi klişelerin önüne “tarihi” kelimesinin ilave edilmesi, ahalimizin gazını almakta birebirdir.)

*

Suriye meselesine gelirsek...

*

Gördüğüm kadarıyla, henüz “kritik MGK” seviyesindeyiz.
Dün itibariyle “kararlılık mesajı” verildi.
Gazetelerimiz “sınıra sevkiyat devam ediyor” aşamasına geçti ama, televizyonlarımız daha anca “sınıra sevkiyat başladı” aşamasında.
Şimdilik “güvenlik zirvesi” görünmüyor.

*

“Tarihi güvenlik zirvesi” yapılana kadar, telaşa gerek yok.

*

Tarihi güvenlik zirvesi yapılırsa da, sıkmayın canınızı... Negatif ilişkilerden uzak durup, Mars’ın etkisine dikkat edin, geçer gider.