İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’ndeki “Disiplinler Arası Boyutlarıyla Türkiye’de Ayrımcılık, Nefret Söylemleri ve Nefret Suçları” konferansı sonuçlandı. Konferansta, ayrımcılık ve nefret söylemleri geniş çaplı ele alındı.


Dünyada ve Türkiye’de 'ayrımcılık', 'nefret suçları' ve 'nefret söylemleri' İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi'ndeki konferansta irdelendi.


Toplumlarda ayrımcılık, kişisel kimliklere göre grupsallaşmak ve ötekileştirerek nefret söylemlerinde bulunmak dünyanın ve ülkemizin hala aşılamamış sorunlarından biri iken İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’nde kişilerin etnik kökeni, dinsel inancı, cinsel tercihi ve hayata dair bakış açısına yaklaşımların nasıl olması gerekliliği farklı açılardan irdelendi.

Dünyada ve ülkemizde yapılan ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçlarının medyadaki yansımaları, hukuksal ve psikolojik perspektifi, LGBT ve yabancı öğrencilerin deneyimleri, feministlerin ağzından kadına yönelik şiddetle mücadelede sığınma evlerinin yeri, İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’ndeki “Disiplinler Arası Boyutlarıyla Türkiye’de Ayrımcılık, Nefret Söylemleri ve Nefret Suçları” Konferansında geniş çaplı şekilde ele alındı.




Dünyada ve Türkiye’de “ayrımcılık”, “nefret suçları” ve “nefret söylemleri” konularında toplumsal farkındalık yaratmayı amaçlayan “Disiplinler Arası Boyutlarıyla Türkiye’de Ayrımcılık, Nefret Söylemleri ve Nefret Suçları Konferansı”, İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’nde 14 Nisan Perşembe günü gerçekleşen ile üç farklı oturumda gerçekleşti. Konferansta, uzmanlar akademik görüşlerini, STK temsilcileri ile ayrımcılığa ve nefret söylemine maruz kalan kişiler ise tecrübelerini paylaştı.


Bünyesinde farklı uyruktan öğrenci ve öğretim görevlileri barındıran İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’ndeki konferansın birinci oturumunda, toplumdaki ayrımcılık ve nefret söylemlerini, öğretim görevlileri Yrd. Doç. Dr. Hasan Sınar’ın hukuksal perspektif açısından, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Harma konunun psikolojik yansımaları, Hrant Dink Vakfı’nda Pınar Ensari ise medyada ayrımcılığın yeri ve etkisi hakkındaki yorumlarıyla ele aldı.


 


Türkiye’de spesifik konularda yapılan ayrımcılıkların konuşulduğu ikinci oturumda Berna Ekal, “feminist bir kurumdan devlet kurumuna, kadına yönelik şiddet ve sığınakların yeri” konulu bir konuşma yaparken, Sosyolog Çağlar Özbek Türkiye’de LGBT hareketi ve örgütlülük, Sosyolog Tuba Demirci Yılmaz Türkiye’de yabancı ve mülteci olmanın yansımaları ve ayrımcılık üzerinden değerlendirmelerde bulundu.

Eğitim sistemindeki ön yargılar ve ayrımcılıkla ilgili konularının değerlendirilmesiyle devam eden üçüncü oturumda, İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Aylin İlden Koçkar’ın katılımıyla okul öncesinde üniversiteye ön yargının kurumsallaşması irdelendi. Almanya’ya göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak yaşadığı ayrımcılık sorunlarının eğitim hayatına verdiği etkileri ve deneyimleriyle anlatan İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi öğrencisi Sinem Mencük, kendi hikayesiyle ayrımcılık mücadelesini dile getirdi. Son olarak uluslararası öğrencilerin gözünden Türkiye’de üniversite yaşamı ve ayrımcılıklar Anas Baraya’nın deneyimleriyle aktarıldı.

"BAĞIMSIZ BİR NEFRET SUÇU YASASI ÇIKARILMALI"

Yrd. Doç. Dr. Hasan Sınar ayrımcılık ve nefret söylemlerini  hukuksal perspektif açısından şöyle değerlendirdi :

“Ayrımcılığın hukuksal boyutu ceza hukuku ve diğer hukuk dalları olarak ikiye ayrılır. Kamu kurumunda yaşanan ayrımcılıklar idari hukuka göre değerlendirilir. Diğer nefret suçları nedeniyle uğranan maddi manevi suçlamalar ise ceza hukukunu ilgilendirir. Zira ceza hukuku korunması gereken durumları korumak için düzenlenen kuralları içerir. Toplumda bütün bireylerin huzur içinde yaşayabilmesi için devletin eşitlik güvencesi vermesi gerekir. Nefret suçlarının cezalandırılmasının temelinde anayasanın temelinde kurulan eşitlik haklarının olması yatar. Ayrımcılık, nefret söylemi, nefret suçları ceza kanunlarında suç olarak düzenlenmiş midir? Önemli olan bu.

Ayrımcılık konusunda 1926’dan 2005 yılına kadar 80 yıl kanunlar değiştirilmedi. Hakaret ve sövme, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme konularında yaptığınız davranışlar suç olarak kabul edilirken, ayrımcılık 2005’ten itibaren suç olarak yürürlüğe girdi. Ayrımcılıkla ilgili bir dava yokken, 350 bin adet hakaret davası var ama ayrımcılığa ilişkin hiç dava yok. Biz ayrımcılığı sadece kağıt üzerinde cezalandırıyoruz. Hayatın içinde yok.

Nefret suçu mağdurun sahip olduğu özellikten gerçekleşiyor. Türkiye’de eşcinsel olduğu için bir oğlun babası tarafından öldürülmesi nefret suçudur. Bağımsız bir nefret suçu yasası çıkarılması gerekiyor. Kağıt üzerinde kaldığı müddetçe bu konuda başarıya ulaşmamız mümkün değil.”

"AYRIMCILIĞI BESLEYEN DE DESTEKLEYEN DE DEVLETLER"

Sosyolog Çağlar Özbek ise  "LGBT Ayrımcılıkla Mücadelinin Kamusallığı: Türkiye’de LGBT Hareketi ve Örgütlülük" başlıklı konuşmasında şunları söyledi:

“Ayrımcılığı besleyen devlet kurumları gibi gözükürken destekleyen de devlet gibi gözüküyor. Dünyanın birçok yerinde LGBT bireyler ayrımcılığa maruz kalıyorlar. LGBT’lerin ilk örgütlendikleri yerler barlar, restoranlar ve kafelerdir. LGBT’lerin aktif olarak gitmesiyle LGBT mekanı olmuşlar. Özellikle Berlin, 1940’lardan sonra dünyanın LGBT merkezine dönüştü. Dilde örgütlenme yapıldı.

Türkiye’de LGBT hareketi 1970’li yıllardan itibaren ivme kazandı. Dernekleşebilme süreci ise 2000’li yıllardan sonra gerçekleşti. Bu hareketin uzmanlaşmasıyla birlikte kendi içerisinde bir ayrışma da oldu. Üniversite öğrenci kulüplerinde LGBT’lerin sayısı arttığı için devamlı kapatılıyor. İlk resmi kulüp Galatasaray Üniversitesi’nde. Onur yürüyüşleri artık daha kalabalık yapıldığı gibi ebeveynlerin de katılımıyla gelinen hareket daha fazla temsiliyete kavuşmuş durumda. “Biz varız”dan öteye geçilip farklı taleplere dahi varıldı.”