Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç önceki gün CNN Türk canlı yayınında gazeteci Taha Akyol'un sorularını yanıtlamış açıklamalarının ardından ise Aktroller ve AKP medyası tarafından hedef tahtasına oturtulmuştu. Bülent Arınç bugün kişisel twitter hesabından aktrollere ve AKP'li gazetecilere yanıt verdi. "Hiç kimseye diyet borcunun olmadığını" söyleyen Arınç zehir zemberek açıklamalarda bulundu. Arınç'ın 6 sayfalık açıklamasını AKP'li eski Bakan Hüseyin Çelik'in kendi hesabından retweetlemesi dikkat çekti.

Bülent Arınç Taha Akkyol'a çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu.


Arınç açıklamasında "Cnn Türk'te sayın Taha Akyol ile yaptığımız program sonrasında pek çok kişiden tebrik, takdir ve teşekkür mesajları aldım. Bazı dostlarımız ise söylediklerimin doğru olduğunu, ancak bunun birileri tarafından suistimal edilerek partimiz aleyhinde kullanılacağı endişesini taşıdıklarını ifade ettiler. Samimi tebrik ve eleştirilere candan teşekkür ediyorum Program sırasında da ifade ettiğimiz ve doğrusu da beklediğim üzere birkaç kişi de çirkin ifadelerle sosyal medyayı kullandılar. Bunları yapanların amaçlarını, kişiliklerini ve karakterlerini çok iyi biliyorum. Onlar da kendilerine yakışanı yaptılar" dedi. "Bu vesileyle birkaç hususu arz etmek istiyorum" diyen Arınç kendisine yöneltilen eleştirilere madde madde yanıt verdi.

İŞTE BÜLENT ARINÇ'IN AÇIKLAMASI


1) Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, yaklaşık iki saat süren programda, bildiğim ve
şahit olduğum olayların çok küçük bir bölümünü, en doğru şekilde anlattım. Türkiye'mizin
yaşadığı, ya da ileride yaşayabileceği sorunların çözümü için faydalı olacağına inandığım
çözüm önerisi ve tekliflerde bulundum. Söylediğim her sözün arkasındayım.

2) "Bunları neden şimdi ve neden kamuoyu önünde konuşuyorsunuz?" diye eleştirenlere sadece
birkaç cümle ile cevap vermek isterim. Biliniz ki, hiçbir gerçek "Neden şimdi?" sorusunun muhtabı
değildir. Ve biliniz ki, geçmişte de bulunduğu her makamda, üstlendiği her görevde hakikatı söylemekten asla geri durmamış birine "Neden, şimdi neden kamuoyu önünde?" diye sormak geçmişten bihaber olmak demektir.

3)Program sırasında "troliçe" sözleriyle kimi kastettiğimi herkes çok iyi biliyordu.
Nitekim yarası olan gocundu vedaha program bitmeden şahsıma hakaret etti. Bu kadın yazara
birisinin cevabı gibi "Taraf'ın Lawrencesi" demek istemem. Onu, bu hakareti ve yargı süreci
ile başbaşa bırakıyorum. Bazı hanımefendi yazarlar, bu sözlerimle kendilerini kastettiğimi düşünmüş olabilirler. Kesinlikle kendilerini kastetmedim. Benim kastım, bu kadın yazar ve onu gibi kişilik hakkı, edep, saygı, sorumluluk bilmeyen ve hoşgörü tanımayan kişilerdir.

4) Programdan sonra, belki de aldıkları talimatla "eski çınarı yıkmak" hevesiyle manşetlerden, tv programlarından, gazete köşelerinden, sosyal medya ve diğer mecralardan şahsıma yönelik başlatılan linç kampanyası, heves sahiplerinin kursaklarında kalabilir. Zira tez canlı bazı arkadaşlarımızın iddiaları ile gerçekler arasında pamuk ipliği kadar bile bir bağ yokken bu kampanya yine size döner ve cümle alem size güler. Unutulmamalıdır ki, yıkmaya çalıştığınız çınarın gölgesinde, güneş görmemiş daha bir çok hakikat gölgeleniyor. Yıkmayı, yıkıcı olmayı değil, yapmayı, yapıcı olmayı, hevesleri değil, akıl ve iz' anı salık veririm.

5) Yaptığım açıklamalar neticesinde, aidiyetlerinin sözcüsüymüş gibi "bizim için bir anlam ifade etmiyor", "tövbe etsin, özür dilesin", "artık güvenmeyiz" gibi beyanlarda bulunanlara da şunu söylemek isterim;
Siz, birilerini, "kendilerine kutsiyet atfediliyor" diyerek eleştirirken, bu yaklaşımlarınızla her biriniz ayrı ayrı kendinizi kutsuyorsunuz, farkında mısınız? Hiçbir açıklamayı birileri için anlam ifade etsin diye yapmadım, yapmam. Aklım, vicdanım neyi emrediyorsa o şekilde konuşurum. Tövbeyi arınma, özür dilemeyi erdem bilirim ve gerekliliğine inanıyorsam hiç çekinmeden yaparım. Allah' a inanan insanların, kendilerini tövbe ve af makamında görmelerini ise hayretle karşılarım.

6) Mesleki ve siyasi hayatım boyunca her zaman haktan yana oldum, haksızlık ve adaletsizlikle mücadele ettim. Birileriyle mücadele edebilirsiniz, birilerini semveyebilirsiniz ve kaldı ki onların yanlışları da olabilir. Öyle olsa dahi, ilahi emir odur ki "adaletten ve hukuktan ayrılmamak gerekir."
Hangi sebeple, hangi uğurda ve hangi motivasyonla olursa olsun, insanların kişilik haklarına kasten, bilerek saldırılıyorsa, delilsiz ve ispatsız cezaevlerine konuluyorlarsa benim yapacağım tek şey, tüm hayatım boyunca yaptığım gibi mazlumun yanında yer almaktır. Mazlumun aidiyetine ve zulmün menşeine bakarak zulme gerekçeler bulmaya çalışmak, o zulme ortak olmaktır.

7) Şu an önemli bir göreve getirilmiş olan ve dedesi ile birlikte siyaset yaptığım için bana da özel sevgisi ve saygısı olduğunu her fırsatta söyleyen, 1987 doğumlu genç bir arkadaşımız beni "sahip olduğu bütün makamları borçlu olduğu yol arkadaşına sırtını dönmekle" itham etmiş. Bu iftiralara ve cehalete mecburen cevap veriyorum. Amacım elbette müfterileri muhatap almak değil. Müfterinin, üzerime sıçratmak istediği cehalet çamurundan bir hakikat heykeli yapıp, yine ona hediye etmektir niyetim. Ta ki her baktıkça cehaletinden tekrar tekrar utansın.

"GENÇ ARKADAŞIM...."

Arınç kendisini 'hain ilan eden bir AKP'li kaleme ise şöyle seslendi;

"Genç arkadaşım; Senin doğumundan 20 yıl önce, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğrenci iken, merhum Erbakan Hocam ile birlikte bundan 45 yıl kadar evvelinde siyasete başladım. 20 yıl parlamentoda milletvekilliği yaptım. Geldiğim tüm siyasi makamlara, şüphesiz yüce Allah'ın takdiri, halkımızın desteği ve gece gündüz demeden, soğuk sıcak demeden çalışa çalışa, çile çekip bedel ödeye ödeye geldim. Bu anlamda, kastettiğiniz şekilde, hiçbir kişiye hiçbir diyet borcum yoktur. Ben siyaseten varlığımı, kimsenin yokluğuna ya da birilerinin var ol demesine borçlu değilim. Beni başka birileri ile karıştırıyorsunuz. Emsalleri, çevrenizde giderek çoğaldığı için beni de öyle zannettiniz. Çok yanılıyorsunuz.

Yaşınız yetmeyebilir, ya da fırsat bulup okuyamamış, araştıramamış olabilirsiniz, dedenizi de hayırla yad ile, onun hatırına küçük bir hatırlatmada bulunayım;
1980 sonrası siyasi yasağım bitince merhum hocamızın talimatı ile 1986-87-91-94(mahalli) seçimlerinde Manisa' dan aday oldum. Manisa' da oy oranımız çok düşüktü. Ve kazanma ihtimalimiz de yoktu. Attı tek bir gayemiz vardı, inandığımız dava uğruna, halkımıza iyi olanı, güzel olanı ve doğruları anlatmak ve bir gün mutlaka bu fikirlerimizi iktidar yapmaktı. 1995 ve 1999' da milletvekili olduğunda genel başkanımız merhum Erbakan' dı. Bugüne kadar ona saygıda hiç kusur etmedim, o da beni her zaman ve son nefesine kadar hayırlı yad etti ve takdir etti. Allah ondan razı olsun. Kabri nur, mekanı cennet olsun.

2001 Ağustos'unda AK Parti' yi kurduk. Sayın Erdoğan milletvekili olmadığı için T.B.M.M.'de arkadaşlarım beni oy birliği ile grup başkanı yaptı. Seçime çok yaklaştığımız bir zamanda, bir hukuk komplosu ile sayın Erdoğan' in genel başkanlığı ve milletvekili adaylığı iptal edilmişti. Bu haksızlığa karşı daha çok çalıştık ve tek başımıza iktidar olduk. Ben AK Parti' nin ilk Meclis Başkanı'yım. Sayın Erdoğan parlamentoda değildi. 5 yıl Meclis Başkanlığı yaptım. AK Parti milletvekilleri dışında diğer partilerden ve bağımsızlardan da oy aldım.

2007 seçimlerinde Meclis Başkanı iken tekrar aday oldum, seçim mitinglerine katıldım. 2011' de de, o zamanki genel başkanımız Sayın Erdoğan'ın istek ve talimatı ile Bursa'dan aday gösterildim. 2009 ile 2015 yılları arasında 6 buçuk yıl Başbakan Yardımcılığı yaptım. Başbakan oldukları sürede Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu ile birlikte çalıştım. Onların bana duyduğu güven ve itimada da her zaman için teşekkür ediyor, bu hususta şükranlarımı arz ediyorum.
20 yılı aşan milletvekilliği hayatımın her gününü alnım açık, başım dik ve şerefle yaşadım. 2001' den bu yana, siyasi ahlakım gereği sayın Erdoğan' a genel başkanımız ve liderimiz olarak bağlı kaldım. AK Parti M.K.Y.K.'sinde de birlikte çalıştım.

Şu an ise, parti tüzüğünde hiçbir engel olmamasına rağmen, Sayın Başbakan'ımızın ısrarlı, nazik davet ve tekliflerine özürlerimi ve gerekçelerimi bildirip müsaade isteyerek, tamamen kendi isteğimle aktif, parlamanter siyasete ara vermiş bir siyasetçiyim. Bu kısa özetten sonra bilmenizi isterim : 40 yılı aşan siyaset hayatınızda hiçbir şaibeyle anılmamış, akçeli, ökçeli işlerde de adınız hiç geçmemiş, oturduğunuz makamları amaç değil, davanız için araç olarak görmüşseniz ve sizi seven, size inanan insanlar, konu siz olunca başlarını önlerine hiç ama hiç eğmemişse rahat konuşursunuz.

Aksi halde; Ya altınızdaki koltuğu verenin koltuk değneği olur, ya da köşe verenin koçbaşı olursunuz. Milli Görüş'ten bugüne bizim siyasetimizde dava olarak isimler değil, ilkeler ve değerler vardır. Yüzünüzü isimlere çevirir ve isimleri dava edinirseniz, biliniz ki isimler fanidir ve insanlar hatadan hali değildir. Dava olarak ilke ve değerleri edinirseniz de biliniz ki, 14 asır sonra bile dipdiri, capcanlı bir davanız olur. Değerli dostlar, hepinize selam ve sevgiler."