CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Dış politikadaki son gelişmeleri değerlendiren CHP lideri Erdoğan'a çok sert sözlerle yüklendi. CHP lideri İsrail'le yapılan anlaşmaya ilişkin "Gazze ablukası için, 3 Ocak 2016'da Erdoğan 'İsrail'e muhtacız, diyor. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni İsrail'e muhtaç hale getiren bu hükümetin adı nedir? AKP değil midir? Hâlâ bunlara oy mu vereceksiniz, hala vicdanınızı sorgulamayacak mısınız? Ne demek muhtacız? Sözde Ortadoğu'nun, dünyanın lideriydik. İşte diktatör bozuntusu, adama böyle yalatırlar" dedi.

Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları şöyle:

Bugün eğer terör kısa sürede 700 can alıyorsa o zaman bir sorun var demektir. Herkesin ama herkesin, yaşlı, genç, kadın, erkek kendisine şunu sorması gerekiyor. 14 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyor? Bu ülkenin sorunlarını çözmeyi bırakın, yeni sorunları ülkenin gündemine getiren bu iktidar kimdir? Bu sorunun cevabını sorarsak kendi vicdanımıza buluruz. İnsanın vicdanı insanı yanıltmaz. Yeter ki bu soruyu kendi vicdanımıza soralım. Şu soruyu da soralım; terör örgütü şehirleri silah deposuna dönüştürürken valilere talimat verip “Sakın bunlara dokunmayın” diyenler kimlerdi? Bu soruları kendi vicdanınıza  sorarsanız, sorun çözülür.

Bize düşen görev vatandaş olarak birinci soru budur. Çevremizi sorgulayacağız, iktidarı sorgulayacağız. Elbette muhalefeti de sorgulayacağız ama önce siyasi iktidarı hepimizin sorgulaması lazım. Hz. Ömer Dicle’nin kenarında kaybolan bir koyundan kendisini sorumlu tutuyorsa 700 şehitten kim sorumlu olacak? Biz bunların cevabını sormak zorundayız. Ülkeni seviyorsan, bayrağını, vatanını, çocuklarını, komşunu, akrabanı seviyorsan soracaksın sevgili vatandaşım.

Bütün bunlara rağmen kalktı bir konuşma yaptı o diktatör bozuntusu. Ne söylüyor, “Terörle mücadele etmek için en az teröristler kadar onurlu ve gururlu olmalıyız” diyor. Bütün şehit annelerine, babalarına, gazilere sesleniyorum. Ne zamandan beri Cumhurbaşkanı onuru ve teröristi şehitler üzerinden tanımlamaya başladı. Şiddetle kınıyorum. Onların ne onuru, ne gururu var.

Namusu ve şerefi unutturdular, şimdi onuru ve gururu unutturmaya çalışıyorlar. Efendim, bu bir gafmış. Gaf değil bu. Bu zat cama bakıyor, onları okuyor. Bakıyor, onurlu diyor, başka bir tarafa dönüyor gururlu diyor. Ülkesini seven herkesin buna yazıklar olsun demesi lazım.  Gazeteler, televizyonlar tek tek aranıyor. Sakın bunu haber yapmayın diyorlar. Havuz medyasını anlarım, merkez medya niye baskıya teslim oluyor? Attığınız her geri adım sizin boynunuza yular olarak gelecektir. Hiç de yanlışlıkla değil. Bu daha düne kadar şehitlere kelle demiyor muydu? Onur ve şeref kavramı bu topraklar için çok önemliyse halk adına medya sormalıdır. Cesaretle sormalıdır. Ne zamandan beri onur ve gurur kavramı terörle gitmeye başladı.

Bursa’da karne günü genç bir kızımız kalkıyor, Atatürk’ün gençliğe hitabesini okuyor. Vay sen misin okuyan? Önce disiplin kuruluna gidiyor. Onu disiplin kuruluna veren zavallılara sesleniyorum. Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı sen o okulda öğretmen olamazdın, öğretmen... Gençliğe hitabede ne var? O kızımızın gözlerinden öpüyorum. Yürekli ol kızım. Anneni, babanı ve seni yetiştiren öğretmenleri yürekten kutluyorum.

Dış politikanın değişmesi gerektiğini söylemiştim. Bu dış politika Türkiye’ye yarar getirmez demiştim. Bu cumhuriyeti kuranlar hem yurtta hem cihanda barışı savunanları dedim. Dış politikayı kendi kişisel çıkarları için kullanmaya başladılar. Dış politikanın kendine özgü ayrı bir dili vardır. “Ben yattım, sabah kalktım, şunu söyledim.” Dış politikayla ilgili gelişmeleri de diğer ülkelerin yaptığı açıklamalardan öğreniyoruz. Kremlin açıklama yapıyor. Tayyip Erdoğan Türkiye adına özür diledi. Kimsin sen ya özür dileyecek? Türkiye’yi temsil edeceksen adam gibi et. Kusura bakma, edemezsin. Yeterliliğin yok senin. İhlal etmediler mi? Ettiler. “Talimatı ben verdim” diye yarışa girdiler.

CNN International’a çıkıyor. “Burada özür dilemesi gereken biz değiliz.” Sıkıştı. Önce aslan gibi kükreyeceksin, yemeyince de kedi gibi miyavlayacaksın. Aslan gibi kükrediler, iç politika için. Şimdi kedi gibi miyavlıyorlar. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin onuruyla oynuyorsun.

Geldik İsrail’le anlaşmaya. Sizi biraz geriye götüreceğim. 31 Mayıs 2010. Mavi Marmara gemisi Türk karasularından ayrılıyor. Diyorlar ki “Kıbrıs’a ayrıldık.” AKP milletvekilleri de binmek istiyorlardı. Sonra bir haber geldi, dediler ki “Siz binmeyin.” İsrail sularında değil, uluslararası sularda bastılar, 10 vatandaşımızı katlettiler.

Az önce şunu söyledim. Dış politika, iç politikaya malzeme edilmemelidir. Ama bunlar her seçim öncesi bunu gündeme getirmediler. Gittiler ama ne oldu? Erdoğan açıklama yapıyor. Gazze’ye yardım gemilerine TSK donanması eşlik edecek diyor. Gönderdi mi, gönderemedi.

Durmadı. 2013. Gazze’ye gideceğim dedi. Nisan dedi olmadı, “Tarih kesinleşti, mayıs ayında gidiyorum” dedi. Yine yok. ABD Dışişleri Bakanı, “Erdoğan’a Gazze’ye gitme dedim” dedi. Gidebildi mi? Hayır.  Dış politikada arkasında durmayacağın lafı edersen, tükürdüğünü sana yalatırlar.

Hükümet üç şart istedi. Sonuna kadar haklılar. Şu ana kadar yazılı, resmi bir özür Türkiye’ye ulaşmış değil. Netanyahu telefonla Obama’nın yanında benden özür diledi. Ama kendisi kalkıp Putin’e mektup yazmasını biliyor ama Netanyahu’dan isteyemiyor.

İki tazminat. 20 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul ettiler. Doğrudan vermiyorlar, bir vakıf aracılığıyla. Diyor ki İsrail. “Sana 20 milyonu vereceğim ama İsrail’le askerlerle ilgili davalardan vazgeçeceksin” diyor. Bunu lafla değil, “Meclis’e kanun sevk edeceksin, o kanun çıkacak” diyor. Hangi iktidar, hangi ahlak, hangi inanç kabul eder bunu. Bunun altına nasıl imza atarsın? Eğer sizde nohut kadar vicdan varsa, siz bu davadan hangi gerekçeyle vazgeçiyorsunuz?

Dış politika, iç politikaya malzeme edilmemelidir. Bunlar her seçim öncesi bunu gündeme getirdiler. İsrail halkını bir numaralı düşman ilan ettiler. Ama ne oldu? 8 Eylül 2011'de Erdoğan, 'Gazze'ye yardım gemilerine TSK Donanması eşlik edecek' diyor. Yapıldı mı; yapılmadı. Erdoğan bu sözleri nedeniyle itibarsız. Gönderemedi miyavlayamadı. Bu Türkiye'nin itibarına düşürülen en derin gölgelerden birisidir. 23 Nisan 2013'te 'Gazze'ye gideceğim' diye açıklama yaptı. Sonra 'Mayıs sonunda gideceğim' dedi. Bu arada John Kerry, 'Erdoğan Gazze'ye gitmemeli' açıklaması yaptı. Erdoğan, 'Kerry'nin açıklaması şık değil, Haziran'da gideceğim' dedi. Hala gidemedi. Dış politikada büyük laf etmeyeceksin, arkasında durmayacağın laf etmeyeceksin, edersen tükürdüğünü sana yalatırlar. 'Mavi Marmara gelsin Aştod Limanı'ndan BM gözleminde götürelim' dediler. İtiraz ettiler ve gerçekleştiremediler. Karşılıklı büyükelçiler çekildi.

Türkiye 3 şart sundu. Biz de destek verdik. Bir şu ana kadar yazılı, resmi bir özür ulaşmış değil. Kendisi kalkıp Putin'e mektup yazıyor ama Netanyahu'dan yazılı resmi özür mektubu yazmıyor. Böyle bir şey hiç olmadı. 20 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul ettiler. Doğrudan değil, vakıf aracılığıyla. Buna karşılık 'İsrailli askerlere açılan davalardan vazgeçeceksin ve Meclis'ten çıkan kanunla yapacaksın' diyor. Bunu hangi iktidar kabul eder? Hangi ahlak, hangi inanç kabul eder? Bunlar bunun altına imzayı bastılar.

Netanyahu, 'Burada ilk konu yargılanan komutan ve askerlerin, gelecekte de sivil ve askeri soruşturmalardan korunmasıdır. Hepsi ortadan kalkacak. Anlaşma Türk parlamentosunun yasa çıkarmasını da içeriyor' diyor. Parlamentonun iradesi de ipotek altına alınıyor. Hangi ahlak kabul eder bunu? Sizde nohut kadar vicdan varsa siz bu davadan hangi gerekçe ile vazgeçiyorsunuz?

Gazze'ye ablukanın kaldırılması. 1 milyon 900 bin kişi. Gazze'de insani yardım faaliyetini yerine getiren bütün Kızılay yöneticilerini kutluyorum. Abluka için, 3 Ocak 2016'da Erdoğan 'İsrail'e muhtacız' diyor. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni İsrail'e muhtaç hale getiren bu hükümetin adı nedir? AKP değil midir? Hala bunlara oy mu vereceksiniz, hala vicdanınızı sorgulamayacak mısınız? Ne demek muhtacız? Sözde Ortadoğu'nun, Dünya'nın lideriydik. İşte diktatör bozuntusu, adama böyle yalatırlar.