Ali Er'in TSK'nın yeniden yapılanması önerileri arasında başta Genelkurmay Başkanı'nın yetkilerinin kısıtlanması yer alıyor. Er, TSK'nın komuta yapısının da "planlayanlar" ve "uygulayanlar" olarak ayrılması gerektiğini ifade ediyor.

İşte emekli General'in, darbe girişimine yol açan nedenler ve bunun bir daha olmaması için TSK'nın nasıl dönüştürülebileceğine ilişkin görüşleri;

1- ZORUNLU ASKERLİK EĞİTİM MERKEZİNDE BAŞLAYIP BİTMELİ


Şu anda hepimizin içini en çok acıtan zorunlu askerliğini yapan 20 yaşındaki gençlerin darbe suçlusu olarak gözaltında tutulması. Bunların bir daha olmaması için Askerlik iç hizmet kanununun 2. maddesi değiştirilmeli; Zorunlu askerliğini yapan gençler, askerlik görevine eğitim merkezlerinde başlayıp, eğitim merkezlerinde terhis belgesi almalı. Böylece hiçbir komutana bir erin eline silah verip, gönderme yetkisi olmaz. Operasyonel görevlerde zorunlu askerliğini yapan erler değil, profesyonel askerler görevlendirilir.

2- GENELKURMAY BAŞKANI'NIN YETKİLERİ TIRPANLANMALI


Darbelere gerekçe olarak hep Askerlik Kanunu'nun 35. maddesi gerekçe olarak gösterilir. Oysa darbelerin asıl nedeni 35. madde değil, 36. ve 85.maddelerdir. 36. madde, Anayasa'nın 117.maddesi ile uyumlu hale getirilmelidir.

Anayasa'nın 117. maddesi uyarınca, hükümet TBMM'ye karşı sorumludur. Kuvvet yapısının oluşturulması ise, Genelkurmay Başkanı'na ihale edilmiştir. 36. madde ile, Genelkurmay Başkanı'na tüm TSK üzerinde çok geniş yetkiler tanınmıştır. O kadar ki, Genelkurmay Başkanı bugün çıkıp "Kara Kuvvetleri'ni tümden lağvettim" dese, kimse hiçbir şey diyemez. Çünkü Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri'nin kuruluş yasaları yoktur. Bu kuvvetlerin kuruluş yasaları çıkarılmalıdır.

85. madde ise, "Fevkalade hallerde tüm kuvvet hazır kıta halinde bulunabilir" diyor. Yani Genelkurmay Başkanı'nın tüm orduyu "hazır kıta" olarak tutma ve kullanma yetkisi var. Bu yetkinin azaltılması lazım. Ordunun "hazır kıta" olarak tutulacak kısmı, TSK'nın müşterek tatbikat yapmasına olanak verecek düzeye indirilmelidir. Bu da azami Kolordu seviyesidir. Fevkalade durumlarda Tüm orduya emir verme yetkisi, Genelkurmay Başkanı'nda değil, hükümette olmalıdır. Genelkurmay Başkanı'nın yetkisi ise, tatbikat için kolordu seviyesinde tutulmalıdır.

3- YENİ KOMUTA YAPISINA GEÇİLMELİ; PLANLAYAN İLE İCRA EDEN AYRI OLMALI


TSK'nın mevcut kuvvet ve komuta yapısı hala soğuk savaş döneminin konseptlerine karşılık verecek durumda.

Mevcut durumda, tüm Kuvvet Komutanlıkları ve tüm ordular, doğrudan Genelkurmay Başkanı'na bağlı. Oysa, "planlayan" ile "icra edenler" komuta yapısında birbirinden ayrılmalı. Genelkurmay Karargahı'na sadece "planlama" görevi verilmeli. Genelkurmay Başkanı, silahlı kuvvetlerin komutanı olarak tüm birliklere emir verme yetkisine sahip olamaz. TSK'nın "en kıdemli subayı"olarak hükümet ve Cumhurbaşkanı için karargah çalışması, planlaması, kuvvet yapılanması konusunda söz sahibi olmalı.

Kuvvet komutanlıkları kaldırılmalı. Kuvvet komutanlıkları, Genelkurmay Karargahında "karargah komutanlıkları" haline getirilmeli, planlamada Genelkurmay Başkanı'na yardımcı unsurlar haline gelmeli.

İcra görevi ise, ülkenin jeo-stratejik konumuna uygun olarak oluşturulacak "müşterek komutanlıklara" verilmeli. Kuvvet komutanlıkları kaldırılmalı. Azami iki ya da üç müşterek cephe komutanlığı kurulmalı.

Kısacası, kurulacak yeni sistemde "Planlayan" ile "icra eden" ayrı olmalı. Yaşadığımız son darbe girişiminde, Kuvvetler ayrılığının sadece devlet için değil, askerlikte de ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı.

4- HARP OKULLARI KAPATILMAMALI


Harp okulları ile askeri liseler ise kapatılmamalı. Cumhuriyet'in değer sistemlerini dışlayan bir eğitim sistemiyle yeni ideolojiler yaratmaya kalkarsa, bu ideoloji gün gelir sizin Genelkurmayınızı da, Meclisinizi de vurur. Dışarıdan devşirme usulle subay yetiştirmeye kalkarsanız, orduyu lağvetmiş olursunuz. Subay ile memur arasında çok fark vardır. "Komutan" vasfının korunması için, Harp okulları korunmalıdır.

Askeri liseler kapatılırsa, Harp okuluna nitelikli personel bulamazsınız. Askeri liselere gelen zeki, çalışkan, fakir, alt gelir grubuna ait çocuklardır. Bu çocuklar için bir çıkış kapısı olan askeri liseleri kapatırsanız, Harp okullarına girmeyi cezbedecek bir şey kalmaz. Ancak şunu yapabilirsiniz; Askeri liselerde, askeri eğitim kaldırılır. Atış eğitimi yaptırmazsınız, askeri eğitim vermezsiniz. Bunun yerine askeri lisedeki öğrenci Spor yapar. Temel askerlik eğitimlerini sporla tamamlarsınız. Ama oradan mezun olan, harp okuluna gideceğini bilir.

Subayın memurdan farkı, askeri eğitimin üstüne fiziksel kabiliyete sahip kişi olmasıdır. Aksi halde, öğretmenlik sınavını kazanamayan, iş bulamayanlar subay olur. Bunlarla da, dünyada oyuncu olabilmenize olanak sağlayacak bir orduya sahip olamazsınız.

Kurmay okullarını kapatalım diyorlar. Dünyada modern bütün ordularda akademik eğitim vardır. Bu üst komutanlık için verilen akademik eğitimdir. Generalliğe giden yol yetenek, bilgi , tecrübe üçlüsünden geçer. Harp akademilerini kapatırsanız, general yapacağınız kişilerde yetenek ve tecrübe olacaktır. Ama bilgi olmayacaktır.

MEHMET DİŞLİ, GENELKURMAY BAŞKANI'NIN SONSUZ YETKİSİNİN EN İYİ ÖRNEĞİ


Genelkurmay Başkanı mevcut sistemde TSK içinde istediği kadroyu küçültebilir, istediği kadroyu genişletebilir. İstediği birliği lağvedilebilir. Bu sistemin en vurucu örneği, Tümgeneral Mehmet Dişli'nin aldığı görevlerdir. Dişli, Genelkurmay karargahına ilk olarak Tuğgeneral kadrosuyla proje yönetim daire başkanı olarak atanıyor. Karargah'ta J 5'e bağlı olması gerekirken, Genelkurmay 2. başkanına bağlanıyor. Böylece, bir daire başkanı olmasına rağmen, Korgeneral seviyesindeki J başkanlarının görebileceği evrakları görebiliyor. Ardından Dönüşüm Daire başkanı olarak atanıyor. Geçen yıl da, Tümgeneral oluyor. Normalde kıtaya çıkması ya da genelkurmay'da tümgeneral rütbesine uygun bir göreve atanması gerekirken, 36. maddenin Genelkurmay Başkanı'na verdiği sonsuz yetkiyle, dairesi Tümgeneral seviyesine çıkarılıyor.

BAŞIMIZA NEDEN BUNLAR GELDİ?


Bu yaşadıklarımız, başımıza gelenler kindar ve dindar bir gençliğin kontrolden çıkınca neler yapabileceğini bize gösterdi. Tüm bunların nedeni, 12 Eylül sonrasında TSK'ya hakim olan Türk-İslam sentezi öğretisidir. 12 Eylül'le birlikte, TSK içinde Türk-İslam sentezi tercih edilen bir yaklaşım haline geldi, Atatürkçülük geride bırakıldı. Fethullah Gülen de bundan yararlanarak, orduya sızdı. Bize, 12 Eylül sonrasında "dinimiz ne emrediyor, Atatürk ne diyor" konferansları verildi. Gülen de, Türk-İslam sentezinin yarattığı uygun koşulları, kendi yapılanması için kullandı.

GÜLEN İSMİNİ İLK KEZ KULELİ LİSESİ KOMUTANINDAN 1988'DE DUYDUM


Fethullah Gülen'in ismini ilk olarak 1988'de duydum. O dönemde Kuleli Askeri Lisesi Komutanı olan İbrahim Tülü, hak ettiği terfiyi alamamış, Ege Ordu Harekat Başkanlığı'na gönderilmişti. Ege Ordu'da bana ilk kez Gülen'den bahseden kendisi olmuştu. Tülü, Kuleli'ye toplu olarak Gülen cemaatinin öğrenci sokulduğunu, bunlarla yaptığı mücadele nedeniyle önünün kesildiğini anlatmıştı.

Emekli Tuğgeneral Ali Er Emekli Tuğgeneral Ali Er

BÜYÜKANIT KONUŞMALI


Tülü'den önceki okul komutanı da Yaşar Büyükanıt'tı. Şu an hayatta olan Yaşar Büyükanıt'ın bütün samimiyetiyle bu sürecin başından itibaren neler olup bittiğini çok iyi anlatması lazım. Büyükanıt, Kuleli'de, onun ardından da TSK personel sisteminde görev yaptı; hem Genelkurmay Genel Sekreterliği yaptı, hem de Genelkurmay Başkanlığı yaptı. Bu dönemde neler olduğunu da hiçbirimiz unutmadık. Bu süreci anlatabilecek, izlenimlerinden ders çıkarılabilecek kişilerden bir tanesi Yaşar Büyükanıt.

TSK "DEVRİMCİ" DEĞİL "MUHAFAZAKAR" BİR ORDUDUR


Bu yapılanmaya TSK'nın göz yumduğunu düşünmüyorum. Buna karşı mücadele yöntemlerini bulamadı. Kim ne derse desin, Türk silahlı kuvvetleri devrimci bir ordu değildir. Muhafazakardır. Bu muhafazakarlık 12 Eylül'den sonra resmi ideoloji haline geldi.

TSK'DA ASIL MÜCADELE PERSONEL MAFYASI İLE OLMALI


Gözaltı listesinde öne çıkan kişilerin büyük çoğunluğu, kariyerlerinin bir bölümünde TSK'da personelle ilgili dairelerden geliyorlar. Kıvrıkoğlu'ndan bu yana gelen tüm Genelkurmay Başkanları, iki kişi hariç, hepsi personel dairelerinde görev yapmış isimlerden. Sadece Işık Koşaner ve İlker Başbuğ, kurmay şube müdürlüğü, atama daire başkanlığı veya kara kuvvetleri, genelkurmay başkanlığı personel başkanlığı görevlerinde bulunmamışlar. Diğerlerinin tümü, bu dairelerde görev yapmış kişiler. Kıvrıkoğlu personel konusunda öne çıkmış bir general, uzmanlık alanı personel. Hilmi Özkök Genelkurmay Personel daire başkanlığı yaptı. Büyükanıt, kurmay şube müdürlüğü yaptı. Necdet Özel, Kara Kuvvetleri Genel Sekreterliği yaptı. Mesela şu da çok ilginçtir; Muhittin Fisünoğlu, göreve gelir gelmez Necdet Özel'i Kara Kuvvetleri Genel Sekreterliği'nden aldı. Bu görevden alınan bir kurmay albay, daha sonra nasıl Genelkurmay Başkanı oldu? Kızak göreve atandıktan sonra, bütün terfileri nasıl birinci sırada yapabildi. Gerçekten ilginçtir. Hulusi Akar da, özel kalem Müdürlüğünden gelmiştir.

Terör örgütü üyesi diye hapse atılan tek Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ise, harekat ve NATO görevlerinden gelmiştir.

Sayın Kıvrıkoğlu döneminde birebir seçimlerle yapılan bu personel yapılanması, daha sonra Fethullah Gülen yapısının elemanları için TSK'da bir yükselme kapısı olmuştur. İyi niyetle başlamış olduğunu düşündüğüm bu personel yönetim biçimi, daha sonra silahlı kuvvetleri paralize eder hale gelmiştir.

Personel mafyasının eline düşen terfi ve atamalarda, liyakat değil sadakat hakim olmuştur. "iyi çocuktur, uyumlu çocuktur" gibi telkinlerle bazı subaylar, kariyerinin karşılığı olmayan noktalara atanmıştır.