Odamda otururken, hemen yukarı katta yer alan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın odasından bazı gürültüler geldiğini duyunca kontrol etmek istedim. Merdivenleri çıktığımda odaya bakan her iki koridorda da silahlı Özel Kuvvet unsurlarını, silahlarını makama doğrultmuş görünce çok şaşırdım ve gayri ihtiyari ‘Ne oluyor tatbikat mı var’ diye sordum, cevap alamadım ve emir subayının odasına doğru yöneldim. Odada 5-6 kişi vardı. Bunlardan ikisini tanıyordum. Biri Özel Kalem Müdürü Kurmay Albay Ramazan Gözel, diğeri de emir Astsubayı Şener idi. 4 kişi Özel Kuvvetler personeliydi. Emir subayı Yarbay Levent Türkkan orada değildi.

ÖZEL KALEM MÜDÜRÜ BENİ KUVVETLİCE İTTİ

Makamdan yüksek tansiyonlu sesler geliyordu. Makam odası açıktı ama sadece orada bir kişiyi görebildim Tümgeneral Mehmet Dişli. ‘Ne oluyor’ diyerek Albay Gözel’e sordum. ‘Bir şey yok siz biraz geriye çıkın ve bekleyin’ dedi. Tavrında ukalalık vardı. Terbiyesizlik yapmamasını söyleyerek makam odasına doğru tekrar yönelince beni geriye doğru kuvvetlice itti ve oradaki askerlere ‘Bunu da alın, bu da listede’ dedi. Ne listesi diyene kadar beni üç kişi büyük bir hışımla yüzüstü yere yatırdılar ve kafamın sağ tarafına bir darbe aldım. Küfretmeye başlayınca ardından ağzımı, ellerimi ve ayaklarımı bağladılar. Hemen ardından ziyaretçi bekleme odasına sürüklediler. Başımda silahlı bir nöbetçi kıpırdamadan oturmamı söyleyip, silahı alnıma dayadı. Ben tepki verince de dipçikle göğsümün ortasına vurarak ‘Kıpırdama gebertirim, devlet yalakası, az kaldı gideceksin buradan’ dedi. 5-10 dakika sonra yarım açık kalan kapıdan Tümgeneral Mehmet Dişli’nin makam odasından çıkıp koridorda etrafı kontrol ettiğini gördüm. Görüş alanımda olmayan biri kendisine ‘Dişli generalim, ne zaman tahliye edeceğiz’ dedi. Kendisi de ‘Şimdi değil, talimat gelecek, haber gelecek bekleyin’ mealinde bir şey cevabını verdi.

10 dakika geçmeden tekrar Mehmet Dişli makam odasından çıkıp koridorda göründü ve oradakilere ‘10-15 dakikaya çıkıyoruz’ dedi ve Genelkurmay Başkanı’nın makam odasına tekrar döndü. Yaklaşık 10 dakika sonra bir helikopter sesi duydum ardından da benim bulunduğum odaya 2 kişi daha girdi ve büyük bir hışımla gözlerimi de sıkıca bağladılar ve ayaklarımdaki plastik kelepçeleri kestiler. Direnmeye çalıştım ama kafamın sağ tarafına bir dipçik darbesi daha aldım. Sonradan izlenen görüntülerden bana söylenen benim hemen arkamda merdivenlerde olan iki kişi Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak ve Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Orgeneral İhsan Uyar imiş. Daha sonra iki-üç dakikalık bir mesafeye götürdüler. Bu esnada sürekli ağır hakaretler ediyorlardı. İki kişiydiler; bir ara direnmeye çalıştım ama kafamın sağ tarafına tekrar bir şeyle vurdular. O götürüldüğümüz yerde de bank gibi bir şeye oturtup başımızı öne eğip alçak bir masaya dayalı tutmamızı söylediler. Yanımda olan ve zorla nefes almaya çalışan kişinin sonradan Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler olduğunu öğrendim.

DARBECİLER: HAYIRLISI SIKIYÖNETİM İLAN EDİLDİ

30-35 dakikaya yakın da burada hareketsiz kaldıktan sonra benim başımda duran kişi telefonla görüştü ve odada bulunan kendi arkadaşlarına “Hayırlı olsun, sıkıyönetim ilan edildi, Boğaz Köprüsü kapatıldı” dedi. 5 dakika sonra da tekrar oradaki sanırım yaklaşık 15 kişi ile beraber bizi ayaklarımızı açarak helikoptere götürdüler. 20-25 dakika sonra bir yere indik. Burası Akıncı Üssüymüş. Orada herkesi ayrı ayrı birer odaya koymuşlar. Sürekli kontrole gelenler oluyordu. Gece yarısı sürekli ezan sesleri duydum anlam veremedim. Sabah erken saatlerde bulunduğum yere bombardıman yapıldı, uçaklar çok alçaktan bomba bırakıyorlardı. Daha sonra bir operasyonla mı kurtulduk bunu bilmiyorum. Herhangi bir çatışma sesi duymadım. Saat 18.00’de kapım açıldı ve ardından ellerim ayaklarım gözlerim ve ağzım açıldı.

ww
Komutanlar, Genelkurmay’dan Akıncı Üssü’ne böyle götürüldü
15 Temmuz gecesi karargahı basan FETÖ’cü askerler aralarında Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar ve Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Salih Zeki Çolak’ın da olduğu çok sayıda komutanı rehin almıştı. Komutanların kelepçelenerek Akıncı Üssü’ne götürülme anı, güvenlik kameralarına böyle yansımıştı.


KURTULDUKTAN SONRA BİLDİRİLERİ KALDIRDIM


Saat 20.00 sularında evlerimize götürmek üzere bizi aldılar. Ancak yolda 4 basın bildirisinin hainlerce Genelkurmay internet sitesinden yayınlandığını duyunca eve geçmeden Genelkurmay Karargâhı’na gitmek istedim ama “Emniyetli değil” diyerek kabul etmediler. Lojmana gider gitmez kendi sivil aracıma bindim ve internet sorumlusu albayı da çağırdım ve her şeye rağmen Karargâha gittim. Büyük ölçüde orada emniyet sağlanmıştı.
Milli Savunma Bakanlığı kapısından girmek istediğimde Özel Harekatçı polisler durdurdu. Kendilerine kim olduğumu söyledim ve kanlı bileklerimi gösterince ve oradaki bizim askerler gelince aldılar içeriye. Genel Sekreterliğe de vekâlet ediyordum. Albayımla, Daire Başkanlığı binasına girerek hainlerin yayınladığı 4 korsan bildiriyi internet yayımından kaldırdık.

İZİNDEN ERKEN DÖNÜP KARARGÂHTA SAKLANMIŞ

Hainler o gece Basın Daire Başkanı olarak derdest edilecekler arasına benim de ismimi yazmışlar. Bir yıl önce daireme şube müdürü olarak atanan Kurmay Yarbay Muzaffer Çoban’ı daha on günü varken izinden çağırmışlar. 15 Temmuz günü öğleyin izinden döndüğünü söyleyen yarbaya, ‘Neden döndün’ dediğimde, ‘Eşim doktor, Baştabip acilen çağırınca dönmek zorunda kaldık’ açıklamasında bulundu. Çok anlamlı gelmese de, aklımdan böyle bir hainlik maksadıyla geldiğini tahmin edemezdim zaten.

Akşam Yarbay Muzaffer Çoban’ı saat 20.30’da eve gidebileceğini söyleyerek göndermeme rağmen kendisi Özel Kalem Müdürlüğü’nün odalarından birinde gizlenerek benim derdest edilmemi beklemiş. Dairemde nöbetçi olanlar da derdest edilerek orada bir odaya hapsedilmişler. Kendisi dairede görevli kendilerinden olan bilgisayar mühendisi bir üsteğmeni de yanlarına alarak bu hainlik dolu bildirileri art arda yayınlamışlar. Bunu tabi kurtulduktan sonra öğreniyorum.