25-26 Ekim 1993 tarihleri arasında İstanbul'da düzenlenen "Lozan Konferansı'nın 70. Yılı Ulusal Semineri"nde Oturum Başkanlığı görevini de yürüten, 25 Temmuz 2016'da hayatını kaybeden dünyaca ünlü Tarihçimiz Prof. Dr. Halil İnalcık’ın, Ağustos 2009’da Soner Yalçın'a Lozan'ın önemini ve Türkiye’nin pek çok sorununu şöyle anlatmıştı:

lozan-semineri

"Bazı aydınlarımız meseleleri bilmeden, insan hakları kahramanı kesiliyor ve Türkiye karşıtlarına destek veriyor. İstanbul, Ortodoks dünyasının merkezi olunca şehir uluslararası bir statüye doğru gider. Her şeyden önce bu, Lozan Antlaşması’na aykırıdır. Bu yolla Türkiye’nin uluslararası statüsünü belirleyen bu antlaşmada bir delik açılır. Bugün kendini Türk hissetmeyen, azınlık sayan kozmopolit aydınlar ortaya çıktı. Kendimizi suçlamak son zamanlarda moda oldu."
Günümüz Türkiyesi'ndeki tarihçilerin pek çoğunun hocası olan İnalcık, Prof. Dr. Halil İnalcık, Temmuz 2015'de Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen söyleşide ise Lozan'ın önemini vurgulamıştı:

"İhmaller, tavizler bizi nereye getirdi. AB, siz Avrupa Birliği deyin, ben 'Allahın Belası'nı tercih ediyorum; yalnız Yunan iddialarının değil Ermeni iddialarının da maşası. Patriklik ve ekümenlik iddialarında da aynı oyun oynanıyor. AB'ye girelim, ümitliyiz, iyi niyetliyiz falan filan; ama bunları yapacağız derken de 1923 Lozan'ı unutmayalım"

Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı sırasında ise "Bartholomeos’un Ekümeniklik” iddialarını tanıma sinyali vermesi üzerine Prof. Dr. Halil İnalcık, Milliyet'e bir açıklama yaparak Erdoğan'lı AKP hükümetine "Lozan'ı deldirmeyin" uyarısında bulunmuştu.

GÖZ YUMULDU
"Lozan’da Türk heyeti, patrikhanenin İstanbul’u terk etmesi için direndi, ancak kabul ettiremedi. Batı’nın ısrarıyla ’ İstanbul’daki Rumların dini işlerini temsil edecek bir dini otorite olarak kalması koşuluyla’ patrikliğin kalmasına izin verildi” diyen İnalcık, “ Metropolitler meclisinin seçtiği patriği İstanbul Valisi tasdik edecekti. Yani İstanbul’a mahsus bir müessesedir” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “ Yunanlı uzmanların (The Ecumenical Patriarchate gibi...) yazılarında Patrikhane’nin bazı oldubittilerle Lozan’daki statüsünü nasıl değiştirdiği anlatılır. Türk hükümetlerinin de göz yumması sonucu Lozan’daki statüyü değiştirme yolunda şu oldubittileri gerçekleştirdiler:

- Patriklerin Türk vatandaşı olma şartının, ABD vatandaşı Athenagoras’ın seçiminde aranmamasına DP hükümetince göz yumuldu.

- Patriğin, siyasetçileri ziyaret etme girişimlerine tavır konmadı.

- Türkiye’yi ziyaret eden yabancı liderlerin patriki ziyareti vazgeçilmez bir protokol haline döndü.

- Patrik seçimini yapan metropolitlerin Türk vatandaşı olma zorunluluğu da ortadan kalktı. Dolayısıyla patrik bugün evrensel statüyü fiilen gerçekleştirme yolunda görünmekte.

Hedefleri Bizans’ı ihya etmek

"Türkiye açısından Patrikhane’nin statüsü Lozan’da belirlenmiştir. “ diyen İnalcık şunların altını çizmişti:

” Aralarında halledip gelse dahi biz Lozan’ı önlerine koymak durumundayız. Lozan’da tespit edilen temel prensibe aykırı taleple gelirlerse tabii ki reddedilecektir. Türk hükümetleri Lozan’ın delinmesini amaçlayan her hareket karşısında olmalıdır. Patrik’in Yunan destekli iddialarını kabullenirsek Lozan delinmiş olur. Yunanlılar, AB’nin de gücünü kullanarak İstanbul’da Ortodoks dünyasını temsil eden bir makam yaratmak istiyor. Patriklik ve Yunan hükümeti “Megali İdea” nın gerçekleşmesi için işbirliği yapıyor. “18. asırdan beri bütün Yunanlıların gönlünde yatan emel İstanbul’da Yunan hakimiyetini yeniden kurmak, Kıbrıs’ta, Pontus’ta Batı Anadolu’da Bizans’ı ihya etmektir.” diyen İnalcık sözlerini şöyle tamamladı: “ Her Yunan bu inançla yaşar. Ekümeniklik kabul edilirse Türkiye’nin değil Yunanistan’ın gelecekteki planlarını en iyi temsil eden kişi olur.”