TÜRK kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 82’inci yıldönümünde, günümüzde kadın haklarının geldiği nokta ve kadınların iş hayatındaki yeriyle ilgili açıklamalarda bulunan İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fatoş Altınbaş Sarıgül, sosyolojik alanda ise son zamanlarda üzerinde en çok araştırma yapılan konulardan birinin ‘kadın ve namus cinayetleri’ olduğuna vurgu yaptı.

Türkiye’de kadın hakları konusunda, 2000’li yılların ilk yarısında önemli yasal düzenlemeler yapıldığını belirten Fatoş Altınbaş Sarıgül, 2001 yılında kabul edilen yeni Medeni Kanun ve 2004’te kabul edilen yeni Türk Ceza Kanunu ile daha önce bu kanunlarda yer alan cinsiyetçi düzenleme ve ifadelerin kaldırılarak kadın hakları acısından önemli hukuki adımlar atıldığını söyledi. Avrupa Birliği'ne uyum süreci kapsamında anayasaya kadın-erkek eşitliğine ilişkin ifadeler ve devlete de bu konuda pozitif ayrımcılık yapma yükümlülüğünün getirildiğini ifade eden Sarıgül, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Tüm bu yasal düzenlemelerin yansımalarında, kadının toplumdaki yerinin güçlenmesi ve kadının toplumda özgürleşmesi beklenirken, 2005 sonrası devlet söylemlerinde kadının ‘iffet, namus, analık’ üzerinden değerlendirilmesi ve yasal düzenlemelerle elde edilen kazanımların pratikte somutlaştırılamaması, bu umutları boşa çıkardı. Dolayısıyla kadında, beklenenin aksine muhafazakarlaşma, içe kapanma, toplumsal alanlarda eskisine nazaran katılım azlığı gözlemlenir oldu. Kadının değeri baskın biçimde anneliği, aile birlikteliği ve namusu üzerinden ölçülür olmuşken, ‘kadın cinayetleri’, ‘namus cinayetleri’ de sosyolojik alanda son zamanlarda üzerinde en çok araştırma yapılan konulardan biri diyebiliriz.”

“KADINLARIN EN FAZLA YER ALDIĞI MESLEKLERE ÖĞRETMENLİK VE HEMŞİRELİK ÖRNEK GÖSTERİLEBİLİR”

Kadınların ekonomik hayata katılımlarının artmasıyla özellikle bazı mesleklerin kadınlara atfedildiğini belirten Sarıgül, bunların arasında hemşirelik, öğretmenlik, hizmet sektörü özel mesleklerinin örnek gösterebileceğini ifade etti. “Sanayiinin gelişmesiyle artan fabrikalarda, tüm dünyada kadın işçilerin yoğunlukta çalıştığı ve hatta kadınların uzun çalışma saatlerine dayanıklı oldukları ve ince üretim işlerinde kabiliyetli oldukları için tercih edildikleri de söylenebilir” diyen Sarıgül, şöyle konuştu:

“Türkiye’de 2000’li yıllardan sonra yaşanan muhafazakarlaşma neticesinde düşen kadın istihdam oranı, 2009 dünya ekonomik krizinin etkileriyle yükselme eğilimi gösterdi. Fakat bu süreçte kadınlar eğitim ve nitelik gerektirmeyen işlerde, güvenliksiz iş koşullarında daha yoğunluklu olarak çalışmaya başladılar, dolayısıyla ‘profesyonel işler’de çalışan kadın oranı düşerken ‘nitelik gerektirmeyen işler’de çalışan kadınların oranı arttı. Bu durumda bu konudan kadınların toplumdaki statüsü lehine pozitif bir çıkarım yapmak pek mümkün değil.”

AİLE HAYATINDA KIRSAL-KENTSEL AYRIMI

Aile yaşamının kırsaldan kentsele farklılık gösterebileceğini söyleyen Sarıgül, özellikle kentsel yaşamda çekirdek aile şeklinde yaşayan ailelerde kadının sorumluluğunun arttığına dikkat çekti. İstatistiklere bakıldığında kadının çalışma hayatı döngüsünde 29-34 yaş arası dönemde düşüş yaşandığını ve bu dönemde kadınların genellikle çocuk bakımı ile meşgul olduğunu belirten Sarıgül, “Özellikle kent hayatında zorlaşan ekonomik şartlardan ötürü, çalışan kadının sorumluluğu iki kat artar. Çalışma hayatında genellikle ayrımcılığa maruz kalan ve hak ettiği ücreti alamadan çalışan kadın, ev sorumluluğunu çok büyük ölçüde tek başına devam ettirmekte. Yapılan araştırmalar, erkeklerin eşlerinin çalışıp çalışmamasına bağlı olmaksızın ev işleri ve çocuk bakımı konusunda yükümlülük paylaşmadıklarını gösteriyor” diye konuştu.

ÇALIŞAN KADINA EŞ VE DEVLET DESTEĞİ

Çalışan kadınlara eşlerinden gelebilecek en büyük desteğin ev işleri ve çocuk bakımı konularında olabileceğini söyleyen Sarıgül, bu konuda devlet desteğinin önemine de vurgu yaptı. 2015 yılında yapılan düzenlemelerle çalışan kadının kreş ihtiyacı ve ek ödeme konularında iyileştirmelerin gündeme getirildiğini belirten Sarıgül, “Toplumda çağdaşlaşma ve modernleşme konusunda kadının statüsünün örnek gösterildiği cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana, devlet eliyle kadının statüsünün güçlendirilmesinin devam etmesi ve eğitim kanallarıyla kadın-erkek eşitliğinin desteklenmesi ve ayrıca devletin ve toplumun Türkiye’de etkin olan ‘kadın hareketi’ne destek vermesi, kadının toplumdaki yerinin belirlenmesi ve yükselmesi için belirleyici olur” dedi.

DHA