Mağdur şikayetçi sıfatıyla ifadesi alınan Güler, karargahtaki makamında otururken kapısının çalındığını ve içeriye yaklaşık 10 kadar silahlı kişinin girdiğini, birinin kendisine ‘yere yat’ diye bağırmasından sonra üzerine çullandıklarını belirterek, “Yüzükoyun yere yatırdılar, biri kafama ayağıyla bastırdı. Ayaklarımı ve kollarımı ayırıp çekiyorlar, beni etkisiz hale getirmeye çalışıyorlardı. Ellerimi arkadan bağladılar. İlk başta ağzımı bantladılar. O vaziyette dururken sivil giyimli biri sırıtarak omzuma vurdu. ‘Komutanım merak etmeyin bir tatbikat’ şeklinde alaycı ifadelerle konuşunca, baktım benim emir subayım Mehmet Akkurt olduğunu gördüm. Beni etkisiz hale getiren ekibin yöneticisi olduğunu anladım. Kafama yüzümü kapatacak şekilde bere geçirdiler. Bu şekilde zorla beni kaldırdılar. Koridorda sağa doğru çevirerek sürüklediler. 3 kat aşağıya sürükleyerek götürdüler” dedi. Güler, helikopterle Akıncı Üssüne götürülüp elleri bağlı biçimde odaya alındıktan sonra, içeriye gelen bir şahsın kendisini ayak bilekleri ve dizinin altından da kelepçelediğini ifade ederek, “İlk kez o esnada çok korku hissettim” diye konuştu. İlerleyen saatlerde eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk’ün gelerek, “Yav Yaşar sen burada ne geziyorsun, senin burada olduğundan hiç haberim yok” dediğini söyleyen Güler, “Operasyonla kurtulmamdan sonra öğrendiğim bütün bunlar başımdan geçerken yan odada da Genelkurmay Başkanını tutulduğunu öğrendim. Dolayısıyla şuanda ki değerlendirmeme göre benim yakalanıp getirilmemden bu saate kadar haberinin olmamasının mümkün olmadığını söylemeliyim” dedi.

AĞZIMI BANTLADILAR

Güler, ifadesinde özetle şunları söyledi:

“Ben Genelkurmay 2. Başkanı olarak görev yaparım. 15 Temmuz 2016 21.25 sıralarında makam odamda yalnız başıma çalışmaktaydım. Kapı çalındı. Girmesini söyledim. Fakat ben evrakla dolayı girenlerin kim olduğun fark etmedim. Birden bir patırtı ile ‘Yere yat yere yat’ sesleri yükseldi. Kafamı kaldırdığımda odamda yaklaşık 10 tane eğitim kıyafetli silahlı, silahların hepsi üzerine çevrilmiş personeli gördüm. İçlerinde bir tanesi tekrar ‘yere Yat’ şeklinde bağırdı. Bende ‘siz kimsiniz’ diyerekten sordum. Tekrar yere yat diyerek üzerime saldırdılar. Ben bunlardan bir tanesini tutarak diğer tarafa fırlattım ve yere düştü. Bunun üzerine daha büyük bir öfkeyle üzerime çullandılar. Yüzükoyun yere yatırdılar içlerinde bir tanesi kafama ayağıyla bastırdılar. Ayaklarımı ve kollarımı ayırıp çekiyorlar. Beni etkisiz hale getirmeye çalışıyorlar. Derhal ellerimi arkadan bağladılar. İlk başta ağzımı bantladılar.

EMİR SUBAYIM SIRITARAK “KORKMAYIN TATBİKAT” DEDİ

O vaziyetten dururken sivil giyimli biri sırıtarak omzuma vurdu. ‘Komutanım merak etmeyin bir tatbikat’ şeklinde alaycı ifadelerle konuşunca baktım benim emir subayım Mehmet Akkurt olduğunu gördüm. Odamdaki bu saldırıyı yapan ve benim üzerime bu şekilde hücum edip etkisiz hale getiren ekibin yöneticisi olduğunu anladım. Kafama yüzümü kapatacak şekilde bere geçirdiler. Bu şekilde zorla beni kaldırdılar. Ben bu yapılanlara karşı direniyordum. Beni yerde sürüterek beni koridora çıkardılar. Bu ana kadar içlerinden hiçbirinin tanıyacak bir pozisyonum olmadı. Beni koridorda sağa doğru çevirerek sürüklediler. 3 kat aşağıya sürükleyerek götürdüler.

DİZLERİMİN ÜZERİNDE SÜRÜKLEDİLER

Daha sonra binanın yan tarafından bulunan kapıdan dışarı çıkardılar. Daha sonra beni oradan bulunan bir araca soktular. Araç hızla hareket etti. Deniz Kuvvetleri Komutanlığının istikametindeki kapıya doğru götürdüler. Nizamiye gelince kapıları aç diyerek bağırıyordu. Bağıran kişi sesinden tanıdığım kadarıyla emir subayım Mehmet Akkurt idi. Kapıya orada bulunan mantar bariyerlerin içeriden indirilmemesi nedeniyle açtırmayınca önde oturan Mehmet Akkurt araçtan idi. Oradaki birilerine kapıya aç yoksa ateş edeceğim diye bağırdı ve ardından ateş ettiğini ve karşı taraftan da mukabil ateşle karşılık verildiğimi anladım. Benim de içerisinde bulunduğum araca mermiler isabet ediyordu. Araçta benim yanımda oturan biri araçtan indi ve ‘bir şehit’ diyerek bağırdı. O anda araçta solumda bulunan şahsa omuzum ile şiddetli bir şekilde vurdum. Bunun üzerine açık olan arka kapının muhtemelen dışında sol tarafta bulunan diğerleriyle birlikte beni araçtan dışarı çıkardılar ve dizlerimin üzerinde asfalt üzerinde sürüterek başka bir araca götürdüler.

HELİKOPTER SESİ DUYDUM

Yanımda kimse yokken araka koltukta 2-3 dakika beklememin ardından tekrar beni indirdiler ve berenin aralıklarından gördüğüm kadarıyla bir ambulansa bindirdiler. Genelkurmay kışlası içerisinde araç hareket ettikten bir süre sonra bir binanın önünde durdular. Beni yaka paça araçtan çıkartarak çok dar bir merdivenden muhtemelen 1 kat aşağıya indir. Orada bir odanın içerisine beni soktular, odama ilk baskın yaptırıldığında yere yat şeklinde bağıran şahıs dışında konuşan yoktu. Orada bir müddet bekledik. Daha sonra beni yukarı doğru çıkardılar. Tam binadan çıkarken birisi hayır olmadı dedi ve tekrar aynı merdivenden inerek aynı odaya girdik. Orada uzunca bir süre bekledik. Daha sonra benim kaldığım yere birkaç şahıs daha getirildiğini, konuşma kafanı kaldırma şeklinde başkalarına hitap etmelerinden anladım. Bir müddet sonra beni alarak yukarı çıktık. Oradan bir araca bindik. Araç kışlanın içerisinde dolaştı, yaklaştıkça helikopter sesi duydum.

EVLADIM KELEPÇEYİ BİRAZ GEVŞETEBİLİR MİSİN?

Araçtan indirip iki kişi beni helikoptere bindirdiler, sağıma ve soluma oturdular. Benden başka kimse yoktu. Helikopter havalandı, bir müddet gittikten sonra helikopter indi. Helikopterden indirdikten sonra bir araca bindirdiler. Araç hareket halindeyken dışarıda jet seslerini duyuyordum ve geçen süreyi de göz önünde bulundurarak Akıncı üssüne getirildiğimizi anladım. Araçtan indirip bir binaya girdik, oradan zifiri karanlık bir odaya girerek bir koltuğa oturttular. Odada sağımda ve solumda yine helikopterdeki şahıslar vardı. Şahıslardan bir tanesinin koridora çıktığını hissettim ve odada kalan diğer şahsa “Evladım arkadan kelepçeyi biraz gevşetebilir misin?” dedim. Daha önce hiç konuşmayan bu şahıs “peki komutanım” dedi ve hatta komutanım isterseniz ellerinizi önden bağlayayım dedi. Diğer şahıs odaya tekrar döndü, önden ellerimin kelepçelendiğini görünce, sinirlenerek kafamdan bereyi çıkararak görmemi engelleyecek şekilde daha sıkı bir kumaş parçasıyla bağladı.

“YARDIMCI OL” DEDİM SESİNİ ÇIKARMADAN OTURDU

Oda halen zifiri karanlık olduğu için bunun öncesinde de şahısları tespit edecek imkanım olmadı. Bu esnada dizlerimin kanadığını fark ettim ve bu muameleyi yapan şahsa evladım dizlerim kanıyor bana biraz yardımcı ol dedim. Hiç sesini çıkartmadan sağ tarafımda odada farklı bir koltuğa oturdu. Epeyce bir zaman sonra bu şahsa tuvalete gitmem gerektiğini söyledim. Olur demesi üzerine ayağa kalktım ve aynı şahıs odanın içerisinde olduğunu sonradan gördüğüm tuvalete soktu. Ben ihtiyacımı gidermek için gözlerimin açılmasını söyleyince sol gözümü kısman görecek şekilde araladı ancak sakın kafanı arkaya çevirme diye ikaz etti. Arkamda beklediği şekilde ihtiyacımı giderdim. Elimden tutup lavaboyu göstererek ellerimi yıkamamı sağladı. Daha sonra kağıt havluyla elimi kuruladı ve tekrar odada yerime oturttu. Daha sonra aksi olan şahıs dışarı çıktı. Diğer şahsa bir su içebilir miyim dedim. O da sanırım buzdolabını açtı su olmadığını ve buzdolabındaki sodayı açtığını bunu içmemi ayrıca su da getireceğini söyledi. Sodadan biraz içtikten sonra şahıs bana 1 bardak su getirdi.

İLK KEZ KORKU HİSSETTİM

Epey bir müddet geçtikten ve tahminime göre sabaha karşı olduğunu düşündüğüm bir vakitte aksi olan şahıs tekrar odaya girdi, ayaklarım koltuğa uzatılmış vaziyetteydi. İki kişi içerideyken 3. Bir şahıs içeri girdi. 3. Şahıs ile diğeri arasında kısık sesle bir konuşma olduğunu fark ettim. Çok kısık olduğu için duyamadım. 3. Şahıs odadan çıktıktan sonra aksi olan şahıs bir tane ayak bileğime bir tane de dizimin altına plastik kelepçe taktıktan sonra birleştirdi. İlk kez o esnada çok korku hissettim. Daha sonra uzun bir zaman geçti, sessizlik vardı. Bu arada seslerinden duyduğum f-16 olmadığını ve f-4 olduğunu değerlendirdiğim jetlerin uçtuğunu ve seslerden manevra yaparak üssün içerisinde hem makineli top ile bomba atarak taarruz ettiğini fark ettim. Bunun isyancılara karşı silahlı kuvvetlerin bir karşı hareketi olduğunu değerlendirdim. O anda bir rahatlama hissettim.

ÖZTÜRK’ÜN HABERİNİN OLMAMASI İMKANSIZ

Bu olaylar sırasında odaya şahısların girdiğini çıktığını ve hareketlilik olduğunu fark ettim. Ancak bir müddet sonra ortama sessizlik hakim oldu. Sonra birden kapı açıldığını duydum ve orgeneral Akın Öztürk’ün sesini duydum. “Yav Yaşar sen burada ne geziyorsun, senin burada olduğundan hiç haberim yok” dedi. Operasyonla kurtarılmamdan sonra öğrendiğim kadarıyla bütün bunlar başımdan geçerken yan odada da Genelkurmay Başkanının tutulduğunu öğrendim. Dolasıyla şuandaki değerlendirmeme göre benim yakalanıp getirilmemden bu saate kadar haberinin olmamasının mümkün olmadığını söylemeliyim.

ELLERİMİ BİZZAT KENDİ AÇTI, ÇEREZ GETİRTTİ

İçeri girerek bizzat gözlerimi bağlayan bezi kendisi açtı. O esnada odada ikimizden başka kimse olmadığını gördüm. Akın Öztürk kapıyı açıp dışarda bekleyen şahsa ‘Komutanın neden ellerini ayaklarını bağladınız, çabuk oradan bir şey getir ve bunları aç’ dedi. Dışarıdan bir maket bıçağı getirdi, ancak bıçağı getiren şahsı görmedim. Akın Öztürk yine bizzat kendisi ellerimdeki ve bacaklarımdaki kelepçeleri kesti. Karşıma bir koltuk çekerek oturdu ve kendi astsubayı olduğunu söylediği sivil kıyafetli astsubaya çay, su ve bir tabaka da çerez getirdi. Ayrıca o şahsa Yaşar Paşa’nın evini ara ve kendisini sağ olduğunu ailesine haber ver’ deyine odada bulunan makam telefonu ile ailemi arayarak ‘Yaşar Paşa’nın yanındayım kendisi sağ salimdir’ dedi, ben de bu arada ‘Demet Hanım ben buradayım’ diyerek bağırdım. Başka konuşma olmadan telefon zaten kapatıldı.

“BU HERİFLER MANYAK”

O şahsa ‘benim evimin telefonumun kaç olduğunu’ sorunca şahıs bana ‘2501’ dedi. Bende bunu daha sonra imkan bulursam ararım diyerek aklımda tuttum. Akın Öztürk konuşmaya başladı ve bana hitaben ‘bu herifler manyak, sen devlete karşı nasıl böyle bir şey yapabilirsin’ dedi. Dün gece 23.00’den beri burada olduğunu ve herifleri bu hareketi bırakmaları için ikna etmeye çalıştığını, bir kısmını ikna ettiğini söyledi. Sonra kapıda silahlı nöbetçi olduğunu söyleyerek çıkıp gitti. Ben odada yalnız kaldım. Duvarda bulunan saate baktığımda 11.15 olduğunu gördüm. Daha sonra kapı açıldı. Daha önce hiç yüzünü görmediğim ve tanımadığım asker kıyafetli bir şahıs ‘komutanım bir ihtiyacınız var mı’ dedi. Bende hayır dedim. Daha önceki konuşmalardan anladığım kadarıyla bana nispeten iyi davranan kişi olabileceğini düşündüm.

ZEKAİ PAŞA’YA ‘BİZİ KURTARSANIZA’ DEDİM

Akın Öztürk’ün ikazını düşündüğümden yani kapıda silahlı nöbetçi olduğunu söylemesinden dolayı kapıyı açmadım. Herhangi bir teşebbüste bulunmadım. 15.30-16.00 sıralarında kalkarak odada bulunan telefonda aklımda tuttuğum numarayı çevirdim. Konutta görevli şahıs benim sesimden tanıyınca ‘oğlum hanım efendiye iyi olduğumu söyle, ayrıca özel kuvvet komutanı Zekai Paşayı ara ve telefonda üzerinde okuduğum 4210 numarayı söyleyerek bunu kendisine iletmesini ve 3 defa zilin çalmasını bekleyeceğimi söyledim. Bir müddet geçtikten sonra 3. Çalmada telefonu açtım ve Zekai Paşa telefonum diğer ucundaydı. ‘Ne yapıyorsunuz gelip bizi kurtarsanıza’ dedim. Muhtemelen odanın çıkışında bir koridor olduğunu, kapıda silahlı şahıs olduğunu, buraya gelince iki taraflı gelin, aynı zamanda da odanın yere yakın arka penceresinin de açık bırakacağım, diyerek kapattım.

ÖZTÜRK ‘BEN DE ANKARA’YA GELEYİM’ DEDİ

Sonra tekrar odaya Akın Öztürk geldi ve dedi ki ‘televizyonda beni arandığım yazıyor, haberin var mı ‘ diye sordu. Ben televizyon açmadığımı söyledim. Bana hitaben ‘bu vaziyette nasıl gideceğiz’ dedi. Bir süre sonra Akın Öztürk yanıma yeniden geldi. ‘Buradaki adamların teslim olmaya karar verdiklerini’ söyledi. Saat 18.30 sıralarında Korgeneral Yıldırım Güvenç ile özel kuvvetlerden gelen ekip yanıma geldiler. ‘Komutanım sizi götürmeye hazırız’ dediler. Akın Öztürk o esnada geldi ‘Siz giderken sizinle Ankara’ya geleyim’ dedi. Yıldırım Paşa ile Akın Öztürk burada başka rehinelerin de olduklarını ancak nerede olduklarını bilmediğini söyledi.

GENERALLERİ KURTARIP ARAÇLARA BİNDİK

Daha sonra araçla 141. Filo yazan binaya gittik. Yine rehin tutulduklarını anladığım Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ile iki tane havacı generali aldık. İsmini bilmediğim bir başka yerde bulunan 5/6 rehineyi de almaya gittik. Oraya gittiğimizde 7-8 kişinin yataklarda gözleri, elleri ve ayakları sırt üstü yatar şekilde olduklarını gördük. Bunlar sivil kıyafetli ancak tanıdığım havacı ve karacı generallerdi. Hepsini kurtarıp araçlara bindik. 4 Araçla Akıncı Üssünde çıktı. Hava Kuvvetleri Komutanlığına gelerek Akın Öztürk ve diğerlerini bıraktım ve ben içinden bulunduğum araçla evime gittim. Saat 19.15 idi.