Milos’ta öğle yemeği


Ah Soner Yalçın ah!
Oldukça sıkıntıya soktun beni, yakalarsam bir ocakbaşına götürüp kolesterolü bol etlerden tıka basa yedireceğim.

Milos’ta ıstakozlu makarna


Şubat ayı, İstanbul buz gibi. Miami yakınlarında bir kongreye çağırıyorlar beni. Yakın arkadaşlarımız Itır ve Ahmet Aykut da mesleki nedenlerden dolayı Miami’ye gidiyorlar, yol arkadaşlarımız da harika... Kaçırılmayacak bir fırsat, hem felç olanlara uygulanacak kök hücre tedavisi için bilgileneceğim, hem de İstanbul’da herkes donarken şort ve tişörtle hep merak ettiğimiz Miami’yi dolaşacağız. Miami’yi ikinci vatanı yapmış iş hanımı Tuğçe Koç bize orada yaşayan ve emlakçılık yapan Nuran Yıldırım’ın ismini veriyor, “Her konuda size yardımcı olur” diyor. Birikmiş millerimizle de bedava bilet bulunca her şey hazır...

Nurdan Yıldırım’la

BİR BUÇUK SAAT SIRA BEKLEDİK


Türk Hava Yolları’nın direkt seferiyle uçuyoruz. Gökdeleni bol, dört mevsim yazı yaşayan bir şehir. Sahil kısmında Ocean Bulvar diye bir kısım var, lüks arabalar Bağdat Caddesi’ndeki gibi volta atıp duruyor, yan yana birçok lokanta, bar, içlerinde yazlık kıyafetleriyle gençler, etrafı süzüp duruyorlar. Biz etrafı izleye izleye dolaşıyoruz, akşam mutlaka gidilmesi gereken bir lokantada alıyoruz soluğu…Joe’s Stone Crabhouse. Burası Miami’nin en meşhur lokantası... 1920’lerde kurulmuş bir lokanta. Kaya yengecini hem çiğ, hem kızarmış, hem de haşlanmış olarak sunuyor. Lokantada rezervasyon sistemi yok, gidip orada bekliyorsunuz. İsminizi yazdırıyor, okunmasını bekliyorsunuz. İlk gittiğimizde bir buçuk, ikinci gittiğimizde iki buçuk saat bekliyoruz. Lokanta çok büyük olmasına rağmen o kadar talep var ki bir türlü sıra gelmiyor. Gerçi isminizi yazdırdığınızda size sıranın yaklaşık ne zaman geleceğini söylüyorlar, arada gezebiliyorsunuz.



Nurdan Yıldırım’la


 

Güzel şık bir lokanta, her şey çok hızlı, her başvuranı bekletseler de almak istiyorlar. Garsonların yaş ortalamaları 65 civarı. Başlangıç olarak Hindistan cevizli karides, yengeç köftesi ve soğan halkaları istiyoruz. Ana yemek olarak da yengecin üç halini de, hem buzda, hem kızarmış, hem de haşlanmış olarak istiyoruz. Hepsi çok güzel, ama kızarmış olan hepsinden daha güzel. Yengeçler o kadar güzel hazırlanmış ki bir çatal yardımıyla soyabiliyoruz.
Tatlı olarak da bizdeki ekmek kadayıfına benzeyen ekmek pudingi ve cheesecake söylüyoruz. Ekmek pudingi hem çok lezzetli hem de çok hafif.


İKİ GÜZEL LOKANTA DAHA VAR…


Lokanta o kadar hoşumuza gidiyor ki bir hafta sonra tekrar gidiyoruz… Miami’de aklımda yer eden iki lokanta daha var. Biri önceden yer ayırtmamıza rağmen kapıda yarım saat beklediğimiz bir İtalyan lokantası İl Gabbiano ve harika bir öğle yemeği yediğimiz Milos adlı Yunan lokantası. Özellikle Milos’ta yediğimiz ıstakozlu makarnanın muhteşem tadı hâlâ damağımda.
Miami, özellikle etrafıyla güzel bir şehir. Miami’ye iki saat uzaklıktaki Naples, cennet gibi bir yer. Bu kadar huzurlu, keyifli bir yer daha görmedim. Tek kusuru orada yaşayanların yaş ortalamasının 75-80 civarında olması. 65 yaş civarındaki bayanlar mahallenin genç kızları edasıyla etrafta dolaşıyorlar. Oradaki lokantalar da muhteşem, inşallah başka bir yazıda onları da anlatırım.



Ayrıca Delrey Beach de mutlaka görülmesi gereken bir yer.
Gelelim bu yazının Soner Yalçın ile ilişkisine… Biz Miami’den döndükten sonra bir yazı yazdı ve birçok Türk’ün Miami’ye bir tarikata bağlanmak için gittiğini yazdı. Ben de gelen sorulardan sonra Miami’den söz etmeye korkar oldum. Neyse ki benim yazılarımı takip eden tüm dostlar, Atatürk ilkelerine bağlılığımı iyi bilirler, tarikatlar gibi dinimize aykırı akımlara ödün vermeyeceğimi iyi bilirler.