Bazı mekanlar vardır, oralara düzenli gitmezsiniz, ama bir şeyleri kutlamak istediğinizde aklınıza ilk gelen yerlerden biridir. Paraya kıyarsınız, ama mükemmel bir gece yaşayacağınızı daha gitmeden bilirsiniz.

Karletto’da biz.


Carlo Bernardini, Türkiye’ye gelmiş geçmiş en iyi yabancı şeflerden biri. İsminden de anlayacağınız gibi bir İtalyan. Önce büyük otellerde şeflik yaptı, sonra da kendi adını taşıyan catering şirketiyle davetlerde boy gösterdi. Şanslıyım, çünkü birçok davette onun yemeklerini tadabilme imkanı buldum.
Şef Carlo, bu yaz döneminde Bankalar Caddesi’nin Karaköy’e yakın tarafındaki The House Oteli’nin çatısında bir lokanta açtı: KARLETTO

Carlo tatlıyı hazırlıyor. Carlo tatlıyı hazırlıyor.


SİPARİŞTE ZORLANMADIK

Geçenlerde sevgili ablamız, sevgili ağabeyimiz Judith ve Tunç Uluğ çiftinin 50’inci evlilik yıldönümlerini kutlamak için memnuniyet garanti olsun diye Karletto’yu seçtik. Tanıdığımız en sempatik ve neşeli çift olan Neylan ve Cengiz Nayır çifti ile sevgili arkadaşımız Hülya Pamuk da bu kutlamanın mimarlarıydı.

Judith ve Tunç Uluğ Judith ve Tunç Uluğ


Eski İstanbul manzaralı güzel bir terasta kurulmuş Karletto. Yemek öncesi veya sonrası oturup içkileri muhteşem manzaraya karşı yudumlama şansı da var. Biz de bar kısmında buluşuyoruz. Sıcak bir sohbet sonrası şef Carlo gelip bizlere menüyü anlatıyor. Bu anlatım çok iyi oluyor, vereceğimiz siparişleri belirlemekte zorluk çekmiyoruz.
Masamıza geçtikten sonra o gün taze olarak geldiğini öğrendiğimiz pembe domates sosu ve deniz börülcesiyle sunulan burrata peyniri (kesinlikle her gün yesem doyamayacağım manda sütünden yapılan nefis bir İtalyan peyniri), keçi peyniri ile doldurulmuş kızarmış kabak çiçeği (ne güzel bir yemektir doldurulmuş kabak çiçekleri, Ege’nin bir hediyesidir bize), ve parmesan peyniri ve trüf mantarı sosuyla sunulan çiğ enginar salatasından birer porsiyon söyledik, sonra yedi kişi bunları paylaştık. Tabii ki paylaşalım diye porsiyonlar biraz büyük tutulmuştu.
Ara sıcak olarak humus üzerine fırınlanmış tahin soslu ahtapot (kesinlikle tahin sosu çok yakışmıştı, humus yerine daha hafif bir altlığı tercih ederdim) ve taze rezene salatası, yeşil elma ve sarımsak cipsleriyle sunulan hafif pişmiş dana carpaccio aldık ve paylaştık.

Ahtapot Ahtapot


İtalyan lokantası olur da hamur işi yemeden olur mu. Carlo’nun spesiyalitesi risottosudur. Hepimize ufak porsiyonlarda taze jumbo karidesle nefis risotto geldi. Risotto bu kadar lezzetli olunca ben mutlaka makarnadan da tadalım dedim. Paccheri denilen iri düdük makarnalardan geldi, risotto kadar olmasa da makarna da güzeldi.
HÂLÂ genç HÂLÂ iki sevgili GİBİ...

Kabak çiçeği Kabak çiçeği


Ana yemeğe geçmeden önce her kaliteli lokantada olması gerektiği gibi ağız tadımızı değiştirecek sorbe geldi, ama ne sorbe, üç ayrı kornet içinde üç ayrı sorbe, hepsi birbirinden lezzetli.
Ana yemeğe beklentimiz arttı, ama yavaştan doymaya da başladığımız için ana yemekleri de ortaya alıp paylaşmaya karar verdik. İki porsiyon kuzu ciğer (fırınlanmış kırmızı soğan ve kıtır mısır crostini ile sunuluyordu, eşim ve benim gibi taze soğan yiyemeyen, ama ciğer de kırmızı soğansız olur mu diyenler için harika bir sunumdu) ve iki porsiyon enginar püresi üstünde dana kaburga konfi söyledik. Özellikle dana kaburgaya bayıldım, etler ağızda dağılıyordu.

Kuzu ciğer Kuzu ciğer


Yemekler bittiğinde yuvarlak masamızın kenarına bir servis arabası çekildi. Şef Carlo yanımızda fırınlanmış baklava hamurundan taze çilek, limon kreması ve karamel sosla çok güzel bir milföy tatlı hazırladı. Hazırladığı milföyün üzerine mum koyup Judith ve Tunç Uluğ çiftini 50.yıl evlilik pastalarını üflemeye ve kesmeye davet etti. Hâlâ genç iki sevgili gibi gözüken Uluğ çiftini tebrik edip “Darısı başımıza” dedik.
Çok güzel başlayan gecemiz, kahkahalar ve bu gecenin sık sık tekrarı temennileriyle istemeye istemeye sona erdi.