Yemek heyecanla bekleniyor.


Önce bir tren düdüğü duyuluyor, arkasından oturduğumuz masa sallanıyor ve çıkan tren sesine uygun bir şekilde masa sarsılmaya başlıyor. Otuz altı kişi uzun bir masanın kenarına oturmuşuz, Şark Ekspresinin içinde. Sağlı sollu trenin pencerelerinden dışarının görüntüleri bir ışık şeklinde akıyor. Masamız sanki Agatha Christie romanlarındaki lüks tren yemek salonlarındaki gibi süslenmiş. Vücudumuz da hafifçe sallanıyor, tren kalkarken. Biraz yola koyulunca hem sesler iyice azalıyor, titreşim de duruyor. Hafiften bir klasik müzik, ruhumuzu okşuyor.

Çikolata dünyası


Yok yok Şark Ekspresi’nde yemekte değiliz, burası RUDOLF’un Karaköy’deki lokantasının alt katı. Yeme içmeye meraklı Chaine de Rotisseur Derneği üyelerinin yemeği. Uzun bir ahşap masa, teknolojik donanımla kendinizi trende gibi hissetmeniz için ayarlanmış, önünüzde ve arkanızda içi aydınlatılmış tren pencereleri. Sıkı para harcanmış belli ki.
Nüfus kağıdında Hollandalı yazsa da eşiyle çocuğuyla her şeyiyle bizden olan ünlü şef Rudolf van Nunnen tüm sanatını konuşturmak için hazır, biz de merakla sunulacak nefis yemeklerin görüntülerini ve lezzetlerini bekliyoruz.



İlk olarak merlot şarabında poşe edilmiş ahtapot carpaccio geliyor. Daha ilk yemekten belli, gece harika olacak. Ardından Alba trüf mantarı ile süslenmiş deniz tarağı ve çocukluğumuzun macunlarını anımsatan vişne glase ile kaplanmış, hardal meyvesi ve zencefilli ekmek kırıntıları ile süslenmiş ördek ciğeri lopipop hem gözlerimize hem midemize bayram yaptırdı. Kenarında pancar konfili risotto, bir Hollandalı şeften beklendiği üzere yenilebilir lale soğanı ile ağır ateşte pişmiş mersin balığı ile ilk bölümü bitirdik.
Güzel yemek, yanında sunulan Reşit Soley’in eksantrik şarapları hoş sohbeti de beraberinde getirdi tabi. Gecenin bitmemesi hepimizin dileğiydi. Ağız tadımızı toparlamak için sunulan koyu yeşil çaylı buz küpü, ilk yarının bittiğini gösteriyordu.
İkinci yarı gösterişli bir yemekle başladı. Ayva kompostosu, ıspanak ve morel mantarı, yer elması cipsleri ve meyan kökü sosu şık bir tabağın içine konmuş, üzerine de kavrulmuş Çatalca bıldırcını konmuştu. Bıldırcının eti ağızda dağılıyordu. Arkasından bir tat cümbüşü Beluga mercimeği üzerinde Porto şarabında incir, dutlu Fransızların tereyağlı ekmeği brioş ve ılık Fethiye keçi peyniri geldi. Artık sıra tatlıya gelmişti. Kocaman bir top şeklinde çikolata geldi herkesin önüne.

Çikolata dünyası


Çikolata dünyası adını vermişlerdi bu topa, üzerine sıcak Baileys dökünce dünya yıkılıverdi, içinden ayva tart üzerinde nane parfesi, muhteşem değişik tadıyla kırmızı biber bezesi çıktı. Çikolataya bulayarak bu tatları yemek öylesine keyif vericiydi ki anlatamam.

Ördek çiğeri lolipop


Muhteşem bir yemek sunmuştu Rudolf bize, uzun uzun alkışladık yemek sonunda.
Ne yazık ki çok hoşunuza gitse de dünyanın parasını ödemeye kalksanız da yaklaşık bir ay önce yediğimiz bu yemeği yemeniz mümkün değil artık. Geçtiğimiz hafta sonu Rudolf kapısına kilidi vurdu. Tüm sektörleri etkileyen kriz onu da vurdu ve güzelim lokantasını kapatmak zorunda kaldı. Umarım yakın bir zamanda yeni bir mekanda yepyeni yemeklerle lezzet dünyamıza geri döner ve bizi o hünerli ellerinden mahrum bırakmaz.

Ahtapot Carpaccio