On üçüncü İslam Zirvesi, Türkiye’mizin güzide şehri İstanbul’da gerçekleşti. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın temsilcileri bir araya geldiler. Toplantıda birlik beraberlik ve dayanışma adına pek çok mesaj verildi; ancak buradan bir şey çıkar mı, buna geçmeden önce şu soruları soralım:
- Müslüman liderler, İslam dünyasının içinde bulunduğu krizden gerçekten rahatsızlar mı ve sorumluluklarının farkındalar mı?
- Bu liderler, etnik ve mezhep kökenli ayrışmaların tavan yaptığı ve insanlarının değersizleştirildiği ülkelerinde; demokrasinin, özgürlüklerin ve en temel insan haklarının neşv-ü nema bulmasını gerçekten istiyorlar mı?
- Siyasal zihinden vazgeçtim; bu ülkelerde İslam dünyasının problemlerini fark etmiş, bunlar üzerine kafa yoran, çözüm üreten ve dünyayı doğru okuyan ciddi bir entelektüel çaba var mı?
- Hz. Peygamberin vefatıyla başlayan kavgaların ve ayrışmaların hâlâ “din” merkezli çözüleceğine inanmak rasyonaliteye ne kadar uygun?
Bu sorulara kolayca “evet” demek pek mümkün gözükmüyor. Ha keşke yanılıyor olsak. Öncelikle, üzerinde hiç durulmayan bir hususa değinmek gerekiyor. Çünkü liderlerin verdikleri görüntüyü, ne yeni dönem paradigmalarıyla anlayabilmek mümkün, ne de mensup oldukları İslam’ın ortaya koyduğu ilkelerle! Kaç uçakla, kaç valizle, kaç korumayla gelip-gittikleri ve nerelerde, nasıl kaldıkları bir yana; sadece cuma namazına giderken dahi dünyaya verdikleri fotoğraf, insanın içini acıtıyor!
Milyonluk arabalarla İstanbul trafiğini alt üst ederek, kim bilir kaç kişiye rahatsızlık vererek -ki akıllarına bile gelmemiştir- sözüm ona Allah’ın huzurunda cuma namazını eda etti liderler! Bu nasıl bir namaz bilinci acaba? Dünyanın gözü bu liderlerin üzerindeyken, tevazularıyla, adeta kendilerini görünmez kılarak, bir ibadete gösterilmesi gereken hassasiyeti göstererek, sadece Müslümanlara değil, ha keşke tüm dünyaya örnek olabilselerdi! Zira o namaz ki “insanı her türlü çirkinlikten, her türlü kötülükten ve her türlü aşırılıktan alıkor” der İslam. Hele bu kadar mülteci aç biilaç ortadayken, Müslüman halklar yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşarken, liderlerin yaşamlarındaki şatafat ve israf, daha ilk adımda insanı duraklatmıyor mu?
Akif ne güzel söyler: “Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok nafile!”

GELELİM BEKLENTİLERE

Zirveye büyük umut bağlayanlar var! Kendi ülkelerinde adaleti ve barışı sağlayamamış ve hatta problemin bizatihi kendi yönetim biçimlerinden kaynaklı olduğunu görmezlikten gelen liderler bir araya gelince değişen ne olacak?
Kim kime örneklik teşkil edecek?
Kaldı ki şu soru da önemli: 57 ülkenin ortak mayası İslam ise; yaklaşık 15 asırdır bu coğrafyanın insanları, sözüm ona tam da bu din adına birbirlerini katletmiyorlar mı? Nitekim bu kavga, henüz mezhepler ortada yokken başladı. Sıffin ve Cemel savaşlarında sahabe birbirinin kanını döktü. Sebep neydi... Hiç uzatmaya gerek yok; kurumlaşamayan ve adalet mekanizmaları işletilemeyen yerlerde, salt dinden imdat beklemek, her şeyden önce bu dini anlamamak demektir.

ADALET MERTEBESİ

“Küfr ile belki amma zulm ile payidar kalmaz memleket” der, Selçuklu veziri Nizamü’l Mülk... Siyasetnamesi’nde geçen idare teorisinde, “adalet” olmazsa olmaz (sine gua non) bir şart olarak takdim edilir. O’na göre “Adaletin tahakkuk etmesi için, mutlak surette İslam olmaya lüzum yoktur. Tabir caizse, denilebilir ki “adalet” mertebe olarak vezirin devlet teorisinde İslam’dan üstündür.”
Evet; adalet, adalet, adalet... O yoksa ahlak yoktur, din yoktur, huzur yoktur, barış yoktur.
Müslümanlar çağın gereklerini okurken, algı kalıplarını da yenilemek zorundadır. Bireysel, toplumsal ve milletlerarası ihtilaflar, çağdaş kurumları, sistemleri, kavramları zorunlu hale getirdi. Adalet bu kavramlarla, bu kurumlarla ve hukukun işletilmesiyle ancak gerçekleşebilir.
“İslam etrafında birleşelim” demek, bu coğrafyadaki onlarca İslam anlayışını da dikkate alırsak, “tarihin tekerrür etmesi” demektir.

ÇAĞIN GEREKLERİ NE SÖYLÜYOR

İnsanlığın sahip olduğu güç unsurlarının en sonuncusu kapital/paradır.
Sanayi parayı, teknoloji sanayiyi, loji teknolojiyi, bilim lojiyi, düşünce de bilimi üretiyor.
Bunların hiçbirisi eğer bir ülkenin malı değilse, hangi katmandan katılırsan katılsın, diğerlerine mahkûm konumda! İslam ülkelerinin durumu gibi...
Hangi İslam ülkesi teknolojide ve bilimde var?
Kuşkusuz dünya beşten büyük... Sonuna kadar katılıyorum.
Fakat 57 ülke beş ülke ediyor mu; sorun bu!
“Düşünce” üretemeyen ülkelerin her konuda “düşünce” üretenlere bağımlı kalacağı bir hakikat... Hakeza, adalet üzere olamayanların birliktelik kuramayacağı da...