“Âlim’in ölümü, âlemin ölümü gibidir” der Hz. Peygamber...
“Kıyamet gününde âlimin mürekkebi, şehidin kanından ağır gelecek” sözü de âlime verilen değeri ifade eder.
Hz. Ali’nin “Âlim ölse bile diridir, cahil diri bile olsa ölüdür” betimlemesi de İslam’ın insanlığı taşımak istediği yeri gösterir.
“Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu” ayetiyle, “Âlimin uykusu, cahilin ibadetinden hayırlıdır” hadisi birlikte mütalaa edildiğinde, “OKU” emriyle başlayan Kur’an’ın ana mesajı apaçık ortaya çıkar.
Lakin İslam, bir konuda ilim erbabını uyarır: “Âlimler sultanlara karışmadıkça ve dünyaya dalmadıkça peygamberlerin eminleridir” diyerek...

İSLAM’I SAVUNDU AMA İSLAMİST DEĞİLDİ


Sıra dışılığı, korkusuzluğu ve cesareti ile dikkatleri çeken ve ezberleri bozan bir ilahiyatçıyla tanıştı seksenli yıllarda Türkiye. Farklıydı,… aklı merkeze alan bir din anlayışına vurgu yapmakla kalmıyor, “Allah ile aldatanlar...” ifadesiyle geleneği tartışmaya açıyordu.
Kimilerini kızdırdı; kimilerini şaşırttı; kimilerini ise Kur’an’la tanıştırdı ya da barıştırdı!
Yaşanılan dindarlığın “dindarlık” olmadığını, yerlerde sürünen Müslümanların bu kafayla gittikleri sürece ayağa kalkamayacaklarını sert üslubuyla söylerken, “Kur’an’a dönelim” çağrısını, son nefesine kadar gözünü kırpmadan yaptı.
İslam’ın içinden konuştu ama İslamist değildi.
Tekfir edildi; şahsıyla ilgili -hastalığı ve hastalığının vücudunda açtığı tahribat dâhil- işitmediği hakaret kalmadı. Ancak, kendisini eleştirenlerin hiçbiri fikri bir tartışmada karşısına çıkamadı.
Türkiye’mizin güzide ilim adamalarından, TÜBİTAK ödüllü, beyin cerrahı Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın Hoca’yla uzun uzun Yaşar Nuri Hoca’yı konuştuk. Henüz acı haberi almıştık. Bilmediğim yönlerini anlattı bana… Ortaokul ve lisede aynı hocalardan dersler almışlar ve başarıda adeta birbirleriyle yarışmışlar. Hocayı bir cümlede nasıl özetlerseniz diye sordum: “Yaşar çok zekiydi. Çok çalışkandı. Hocalarla tartışmayı çok severdi, müthiş bir özgüveni vardı, bu da onun derin bilgisinden geliyordu” dedi.

DİN HAVUZUNDA GÜREŞTİ


Peki, neydi Yaşar Hoca’nın yapmak istediği; neyin mücadelesini verdi; hastalığı sonrasında dahi sekteye uğratmadığı çalışmalarının temelinde ne yatıyordu?
Pek çok kere konuşma imkanı bulduğum ve kitaplarından faydalandığım Yaşar Hoca, adeta Kur’an muhafızlığına soyundu. Vahyi merkeze alarak; Allah’ın adının kullanılmasına, dinin sömürülmesine ve siyasallaştırılmasına şiddetle karşı çıktı. Tanrı’nın kimliğini, şahsiyetini korumak gereğine iman ediyordu.
Değişim sosyolojisi içinde, vahyin değişmez ilkelerinin, indiği toplumun şartlarından ayrılması gerektiğinin altını çiziyordu.
Tarih boyunca, İslamist anlayışlar; siyasal, sosyal ve ekonomik alanda İslam’ı bir meta gibi gördü ve araçsallaştırdı; Yaşar Hoca’ya tepki duyanların kahir ekserisi bu zihniyetin insanlarıdır.
Bakmayın onu tekfir eden cahil ve yobaz takımına, Hoca hiçbir zaman din havuzunun dışına çıkmadı.
Hemen soralım; mesela, hangi eserine karşı anti tezler yazıldı da Hoca cevap vermedi; ya da yorumladığı hangi ayet üzerinde tüm tefsirleri topladık, kritiğini yaptık da sen yanlışsın/yanılmışsın diyebildik? Kaldı ki seksenli yıllarda verdiği fetvalara karşı çıkan Diyanet’in dahi, yıllar sonra aynı noktaya geldiğini en iyi bilenlerdenim.
Hoca’nın hayatıyla ilgili aldığı kararlar ya da üslubu eleştirilebilir, o başka bir şey. Ancak entelektüel olarak bir aydını değerlendirmenin yolu yordamı vardır. Hangi disiplin içinden eleştiriyorsun; neye göre, kime göre, hangi ehliyetle… Dünya entelektüel piyasasında, içi boş eleştirilerin, hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığını erbabı çok iyi bilir.

YAŞAR HOCA’NIN ÇİZGİSİ


Hocanın düşünce çizgisinde öne çıkan üç şahsiyeti de hatırlayalım:
İmam-ı Azam Ebu Hanife, Elmalılı Hamdi ve Mustafa Kemal Atatürk.
Bu isimler üzerinde neden ısrarla durdu?
Ebu Hanife bir Türk bilgini... Türkler tarafından seçilmesi ise hiç tesadüf değil.
Türkler, Arap İslam kültürünün içinde asimile olmamak için, Türk kültürüne uygun olan bir ismin etrafında kendi anlayışlarını oluşturma amacını gütmek istemişlerdir. Devletlerin ve toplumların asimile olmadan, kendi farklılıklarını ortaya koymaları ve bunu sürdürmeleri açısından takip ettikleri isimler önemli.
Son dönemlerde özellikle dinin pratikleri noktasında; kadın konuları başta olmak üzere, pek çok alanda verilen fetvalarda Arap İslam kültürünün empoze edildiğini görüyoruz.
Felsefede Batı ve İran etkisi altında olan kültürümüz, dinin pratiklerinde de Arap İslam’ı tehdidiyle karşı karşıya!
Yaşar Nuri Hoca, Maturidi, Ebu Hanife ve Atatürk’ün talimatı üzere ilk Türkçe tefsiri yazan Elmalılı Hamdi zincirinin bir halkası olarak Türk Milli İslam anlayışını sürdüren ve onun kavgasını veren bir şahsiyetti.
Çok iyi biliyordu ki diğer İslam ülkelerinde kendi gibi yenilikçi ve mücadeleci isimler, ya öldürüldüler ya da ülkelerinden sürüldüler. Bundan dolayı laikliğin ve Cumhuriyet’in değerlerinin kıymetinin bilinmesi gerektiğini de bağıra bağıra topluma duyurmaya çalıştı.
Bundan böyle eserleriyle yaşayacak ve ışık saçmaya devam edecek hiç kuşkunuz olmasın...
“Hocaya Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabırlar niyaz ediyorum.”