Toplum olarak müşterek alanlar ve birleştirici platformlar oluşturmakla yükümlüyüz.
Millet olmanın sorumluluğudur bu aynı zamanda... Ancak birlik beraberliği ve huzuru sağlayacak formülasyonlar oluşturmak, ezberlerin tekrarından ibaret değildir. Zira millet olmak, olmuş-bitmiş bir şey de değildir; sürekli olmakta olan bir dinamizmden bahsediyoruz.
Farklı kimliklerin ve inançların bir arada yaşandığı toplumlarda, çoğunluğun taleplerini merkeze alıp, demokratik hak ve özgürlükleri bu çerçevede belirlemeye kalkışmak, millet olma bilincine de darbe vurmaktır.
15 Temmuz sonrası yakalanmış birlik ve beraberliği, iktidar partisinin çok iyi kullanması ve kutuplaşmaları minimize etmesi gerekir. Çok açık ortada ki içeride ve dışarıda düşman eli boş durmayacak. Peş peşe yaşanan patlamaların ardından Ana Muhalefet Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırı, iç ve dış düşmanların bir iç savaş çıkarmaya niyetli olduklarını ortaya koydu.

İHTİYACIMIZ OLAN

Dini inançlar ve etnik kimlikler üzerinden siyaset, şer güçlerinin elini hep güçlendirdi. Nifak sokulacak alanlar olarak gördüler. Etnik kimlik üzerinden kavga veren PKK ile din devleti kurmak için darbeye kalkışan FETÖ arasında, aslında bir fark yok: Amaç ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak. Bunun altını, son üç yazıdır ısrarla çiziyorum. Zira Cumhuriyet tarihinde ve öncesinde kendilerini İslam üzerinden tanımlayıp ve fakat bilerek ya da bilmeyerek bu vatana ve bu millete ihanet edenler çıkmıştır ve bundan sonra da çıkacaktır.
İslam’ı siyasal bir hareket olmaktan çıkartan, onu kültürel arka planıyla bir hayat haline getiren ve uygarlıkla bütünleştiren anlayışlara ihtiyacımız var. Felsefi, bilimsel, edebi, sanatsal çalışmalarla yapılabilir bu ancak...

İNSANLIK AİLEDİR

İslam, kimlikler üzerinden ayrışmayı yasakladığı gibi, bir yönetim sistemi oluşturma gayesi de gütmez. Siyaset ve yönetim şekli dünyevi bir alandır; bunu dinle sınırlamak yanlıştır.
İslam bir yönetim biçimi değildir; ekonomik bir model değildir; bir yasalar sistemi de değildir.
İslam bir yaşam biçimidir, ortaya bir değerler manzumesi koyar ve güzel ahlak inşasını hedefler.
İslam’ın muradı devlet değildir, devleti yönetenlerin adalet ve hakkaniyet içinde hareket etmeleridir. İnançta ve din seçiminde; “dinde zorlama yoktur” ya da “senin dinin sana, benim dinim bana” diyerek özgür iradeye saygı duyulmasını ilke olarak koyar.
“Ey Allah’ın kulları, hepiniz kardeş olunuz” veya “Bütün bir insanlık ailedir” diyen de İslam’dır.
Peygamberine dahi baskı kurma hakkını vermez; İslam, tiranlığı, diktatörlüğü yasaklar.
Din ne zaman siyasete alet edildiyse zarar görmüştür. Ve bu durum, hangi ülkede varsa, devletin ve halkın aleyhine işlemiştir.

DİN DEVLETİ

FETÖ ve benzer örgütlere “Bunlar Müslüman değiller” demek hakikatin üstünü örtmek ve kolaya kaçmak olur. Yaptıkları, dine, diyanete, vatana ihanet olsa da, kendileri Müslüman olduklarını söylüyorlar. IŞİD de öyle; El-Kaide, El-Nusra ve diğerleri de...
Bu örgütler kendi öğretileri ve akideleri içinde tutarlıdır.
Onlara göre dünyevi idari sistemler gayri İslamidir, hatta tağuttur/şeytanidir ve bu değişmelidir; bunu yaparken de her şey mübahtır!
Genel anlamda siyasal İslamcıların yaklaşımı böyledir. İslam’ı kendi çıkarları doğrultusunda yorumlarlar.
Menşei itibariyle Batı tarafından icat edilmiş siyasal İslam, Orta Doğu’da hukuk devletlerini kaldırma güdümlüdür. Afganistan’ın, Mısır’ın, Irak’ın, Yemen’in, Suriye’nin vb. ülkelerin başına gelenler analiz edildiğinde, bu söylediklerim daha net anlaşılacaktır.
Dolayısıyla FETÖ ve benzer örgütlerin, hukuk devletini yıkıp, yerine din devleti kurma amaçları görmezden gelinmemeli ve İslam’ın böyle bir derdinin olmadığı ilahiyatçılar ve Diyanet tarafından ısrarla dile getirilmeli ve toplum bilinçlendirilmelidir.

İMAN İSPATLANAMAYACAĞINA GÖRE

Kaldı ki, bu tartışmalar teolojik zeminde kaldığı sürece bir yere varılamaz. Çünkü teolojide (fıkıh da buna dâhil) ispat ya da çürütme mekanizmaları yoktur; başka bir deyişle bir mezhebin iddia ettiği şeyi başka bir mezhep gayet rahat çürütebilir ya da tam tersi. Siz ona Müslüman değil dersiniz, o da size söyler! İman ispatlanabilir mi?
Haliyle mesele kısır döngüye girer. Bu kısır döngüden çıkmak için dini ve akideyi bireylerin vicdanına bırakıp, tartışmayı hukuk devleti zeminine çekmek gerekir. Bu bizi hem kaçak güreşen siyasal İslamcı zihniyetten azade kılar, hem de meselenin ciddi bir şekilde ele alınmasının önünü açar. Hukukun işletildiği bir devlet ve o devletin ricalinin adliyesinden bürokrasisine kadar, yapması gereken tam olarak budur.