Biz sana; hep medeni dünyanın özgür bireyi olmayı yakıştırdık...
Sen; ümmet olmayı seçiyorsun...

*

Biz sana; uzayda dolanan, yıldızlara giden, bilim ışıkları saçan... Bilgisayarları geliştirip çocuklarımıza sunan... İnsanların sağlıklı, huzurlu, mutlu yaşaması için aletler ve yöntemler geliştiren topluluklardan birisi olmayı yakıştırdık...
Sen; Arabistan’a özeniyorsun...

*

Biz sana; tüm bireylerin eşit sayıldığı, herkesin söz hakkı olduğu, dünyanın en ideal rejimi demokrasiyi yakıştırdık...
Sen; sultanlığa imreniyorsun...

*

Biz sana; Lozan yakışır dedik...
Sen; Mondros’a gidiyorsun...

*

Biz sana; bağımsız yargı, evrensel hukuk, insan hakları, eşitlik, özgürlük, vatandaşlık gibi çağdaş dünyanın bir cumhuriyetini yakıştırdık...
Sen; cemaatlerin peşine takılıyorsun...

*

Biz sana; doru atın üzerinde, başında kalpak, tüm yeryüzünün imrendiği, ulusuna şanlı bir zaferle özgürlüğünü veren, sarı saçlı, mavi gözlü yiğit yakışır dedik...
Sen; imamları buluyorsun...

*

Biz sana; yetim hakkının yenilmediği, yoksul rızkının çalınmadığı, güven duyulan tertemiz yönetim, pak alın teri diliyoruz...
Sen; “soyuyorsa beni soyuyor, sana ne?” diyorsun...

*

Biz seni; başımıza taç yaptık...
Sen; “G..ünün kılı olurum” diyebiliyorsun...

*

Sonuçta; vatan ne halde bir bak...

*

Bu yazı, kırgın bir yazıdır...
Güzel günlerini-gecelerini yaşamamış... Umutları uğruna sevdiklerini, canı eşini, gözbebeği çocuklarını ihmal etmiş... Mahkeme kapılarının müdavimi, hakaret ve küfürlerin muhatabı.... Şu önündeki klavyeye çok gözyaşı dökmüş... Ya da sadece okurları güldüğünde gülmüş bir yazarın; belki de nihayet “Ne halin varsa gör” diyen sitem yazısıdır...

*

Keşke sen başını kaldırıp şu kara yazgını kırsan da...
Varsın, biz bin parça olsak...