ANALİZ

Aşırı korkutma Amerika’da ters tepti


Lamı cimi yok, herkes yanıldı. Bütün dünya Clinton’ın kazanacağından neredeyse emindi, olmadı ve Trump ipi göğüsledi.
Öncelikle söyleyeyim; bana gelince, çıktığım bütün televizyon kanallarında hiç tahminde bulunmadım. Ne yalan söyleyeyim, gönlüm Trump’tan daha yanaydı. Ama söylemedim, çünkü bizde pek çok kimse siyasi analizlere bakmıyor, skor tahmini istiyor. Tutarsa “Ne müthiş analiz yaptı” deniyor, tutmazsa da bir anda “Bu da bir şey bilmiyormuş” yapıştırması geliyor.
Seçimlerde iki kere başıma geldi.
Onca analizi bir kenara bırakanlar, bir satırlık tahmine dillerini dolayıp “Siyasi analizlerinin hiçbiri tutmadı bugüne kadar” diye üste çıkıyorlar.
Oysa o ana kadar söylenenlere bakmak gerek. Onlarda bir hata var mı yok mu bakmak kimsenin işine gelmiyor.
Trump’ın kazanma olasılığı zihnimde büyük yer işgal ediyordu.
Dayanağım şuydu; toplumlar artık eskisi gibi salt medyanın ya da sesi çok çıkanların dayatmasına tepki gösteriyorlar.
Ne kadar korkutulurlarsa o kadar reaksiyoner davranabiliyorlar.
Amerikan medyası seçimlerden önce Trump’a karşı öylesine sert, haşin ve hatta düşmanca davrandı ve toplumu o kadar korkuttu ki, sanıyorum bu karşı tepki yarattı.
Aslına bakarsanız Amerikan halkının adaylardan pek memnun olmadığı bilinen bir gerçek.
Halk iki adayı da yeterli görmüyordu.
Ancak iki adayı yan yana koyunca Clinton “kalite” açısından daha ağır basıyordu.
Daha önce senatörlük yapması, Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunması ama en önemlisi Amerika’nın efsane başkanlarından Bill Clinton’ın eşi olması avantajıydı.
Trump ise ağzına geleni söyleyerek, ırkçı ve ayırımcı söylemlerden çekinmeden, ülkesine yönelik her türlü tehdide karşı sert önlemler alacağını hatta “sınırlı da olsa” işkenceyi bile kullanabileceğini söyleyerek yürüttü kampanyasını.
Buna “yerleşik düzene başkaldırı” olarak bakanlar da var elbette.
Buna karşı ben bu durumu “kalitesizlik dünyada da prim yapıyor” olarak niteliyorum.
Dünyanın şu anda genel olarak eğilimi bu yönde.
Daha üst perdeden konuşan, gücü elinde tuttuğunda son derece “cesurmuş” gibi davranan, sertliği öne çıkaran siyasetçiler giderek daha hakim oluyor.
Amerika da bu kez tercihini bu yönde kullandı.
Ancak bütün buna rağmen, Amerika sonuçta bir dünya devi. Seçtiği başkan ne kadar aykırı olursa olsun geleneksel Amerikan politikalarından dışarı çıkmaz.
Ayrıca zaten Trump Amerikan politikalarından çok da farklı şeyler söylemedi bugüne kadar.
Sadece Clinton ve benzerlerinin daha diplomatik biçimde söylediklerini Trump daha hırçın biçimde dile getiriyor.
Tabii bu şu ana kadar özellikle dış politikada uygulanan yöntemlerin aynı olacağı anlamına gelmez. Trump elbette başta Ortadoğu olmak üzere Amerika’nın şu ana kadar izlediği politikalarda değişiklikler yapacaktır.
Bizim üzerinde durmamız gereken Trump’un Türkiye ile ilişkilerini nasıl yürüteceği ve Amerika ile daha gergin bir ortama girip girmeyeceğimizdir.

ÖNERİ

Yandaşlar; Trump kazandı diye o kadar da havaya girmeyin


Seçimler yaklaştıkça AKP ve yandaşlarının Trump’ın kazanmasını daha çok istedikleri görülüyordu.
Bunun iki nedeni vardı.
Birincisi; Clinton’ın cemaatle yakın ilişkisi olduğu biliniyordu. Gülen’in iade edilmemesinde bu yakınlığın rol oynadığı söyleniyordu. AKP ve yandaşları açıkça Clinton’ın değil Trump’ın seçilmesini arzuluyordu.
İkincisi; AKP’nin bazı kanaat önderleri Trump’ı Erdoğan’a benzetiyordu. Kazanması halinde “medyaya rağmen” geleceğini söylüyorlar, yerleşik sisteme karşı olduğunu vurguluyorlar ve “Artık Amerikan derin devleti, CİD hakimiyeti yıkılacak” diyorlardı.
Bu açıdan bakınca Trump’ın kazanması ilk anda sanki Türkiye’nin daha lehine gibi görünebilir.
Ancak bana göre bu kesinlikle böyle değil.
Trump’ın kazanması Türkiye’nin Amerika ile dostane ilişkilerinde sorunlar yaratabilir.
Amerika’nın yeni Ortadoğu politikası Türkiye’yi daha da zora sokabilir. Bu da Türkiye’yi yeni arayışlara itebilir ki eğer burada ayaklar yere sağlam basmazsa bizim için hayal kırıklığı yaşatabilir.

BUNU YAZMAK GEREK

Trump tıpkı Erdoğan gibi “balkon konuşması” yaptı


Seçim gününe kadar çok öfkeli konuşmalar yapan Trump seçilir seçilmez adeta başka bir kişiliğe büründü.
O öfkeli hali, saldırgan tutumu gitti yerine herkesi kapsayan, son derece mülayim ve sevecen bir Trump geldi.
Seçim zaferi konuşmasını dinlerken ister istemez aklıma Erdoğan’ın ünlü “balkon konuşmaları” geldi.
Erdoğan da seçimlere kadar çok sert ve öfkeli bir politika izledikten sonra yaptığı balkon konuşmaları ile herkesi rahatlatmış ve güven vermişti.
Ancak siyasette hiçbir şey başladığı gibi gitmiyor. Balkon konuşmalarıyla büyük umutlar yaratan ve muhalefeti bile yumuşatan Erdoğan bir süre sonra eski sertliğine dönmüş ve gerilimi yine tırmandırmıştı.
Bakalım Türkiye’de yaşadıklarımız Amerika için de geçerli olacak mı?

ŞAŞIRDIM

En büyük hasar “şaşmaz” sanılan Amerikan kamuoyu araştırma şirketlerinde


İster istemez şunu düşünüyorum; Amerika’daki kamuoyu araştırma şirketleri bu seçimlerde yanıldılar mı yoksa halkı yanıltmalarının bedelini mi ödüyorlar?
Öyle ya, Amerikan kamuoyu araştırma şirketleri efsane gibilerdi.
Hiç şaşmayan araştırmalar yapmakla ünlüydüler.
Bu kez öyle olmadı.
Büyük yanıldılar. Öyle böyle değil, son güne girildiğinde Clinton’ın 5 puan öne geçtiğini iddia ediyorlardı, sonucu biliyoruz.
O halde sormak gerek; kamuoyu araştırma şirketleri gerçekten büyük yanılgıya mı düştüler, yoksa hepsi Trump’ın kaybetmesi için gözlerini karartıp halkı yönlendirmeye mi çalıştılar?
Bana sanki ikinci şık daha akla yakın gibi geliyor.
Bir de Türkiye’ye bakalım. Kamuoyu araştırma şirketlerinin tamamına yakını AKP’nin yan kuruluşları gibi çalışıyor. Hatta öyle ki saraydan çıkmayanları bile var çünkü Erdoğan kamuoyu araştırmalarına çok önem veriyor ve bugüne kadar bu silahı çok iyi kullanarak halkı etkilemeyi de başardı.
Son zamanlarda yayınlanan kamuoyu araştırmalarında AKP’nin oyunun yüzde 55’lere kadar çıktığı görülüyor.
Bu gerçek olabilir mi? Yoksa kamuoyu buna mı hazırlanıyor yine?
Ne desek boş. Algılarla yönetilen Türkiye’de şimdilik güç hakimiyeti var.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Aydın Doğan’ın ortağı artık Beyaz Saray’da


Türkiye’de Trump’ın seçilmesinden en kazançlı kimin çıkacağını tahmin etmek çok güç değil.
Bana göre en kazançlı kişi Aydın Doğan’dır.
Çünkü Doğan Trump’ın ortağı.
Trump’ın Amerika’daki yatırımları dışında bir başka ülkede adını verdiği tek yatırım Mecidiyeköy’deki Trump Tower.
Dün de yazdım, bu gökdelenler bugüne kadar Aydın Doğan’a hep sıkıntı verdi.
Önce açılışı yapan Erdoğan “Nedir bu yabancı isim merakı, Tower ne demek?” diye sormuştu.
Ardından Trump’ın “Müslümanları Amerika’ya sokmayacağım” açıklaması gelince Mecidiyeköy’deki Trump Tower şimşekleri üzerine çekmişti.
AKP’liler Aydın Doğan’a “Dinimize küfreden bu adamın adını hâlâ o binada tutacak mısın?” diye öfke saçmışlar, Doğan’ın kızlarından biri apar topar Amerika’ya giderek isim değişikliği yapıp yapamayacaklarını araştırmıştı.
Ancak şimdi durum değişti. Amerikan başkanının adı dünyanın en büyük kentlerinden birinin, İstanbul’un, merkezinde dalgalanıyor.
Aydın Doğan da bu binaların ortağı.
Aydın Doğan Amerikan Başkanı’na, bir ortak olarak, en rahat ulaşabilecek isimler arasına girdi.
Ayrıca bu binalardaki pek çok daire ve ofisin henüz satılamadığı belirtiliyor. Sanıyorum Trump’ın başkan olmasından sonra buraya talepler artacaktır. En azından Amerikalılar bir yabancı ülkede başkanlarının adını taşıyan binada yer kapmak isteyeceklerdir.