BUNU YAZMAK GEREK

Bu köşede dün “Bir daha saraya sormadan işe kalkışmayın” başlıklı yazımda hükümetin saraya danışmadan bir yasa çıkarmaya kalktığını ve eline yüzüne bulaştırdığını anlatmıştım.
Çocuklara yönelik cinsel istismarda bulunanlara af çıkarmaya çalışan iktidara karşı ilk tepki Cumhurbaşkanının kızı Sümeyya Bayraktar’dan gelmişti.
Bu belli ki aslında sarayın tepkisiydi. Cumhurbaşkanı bu kez “ayıp olmasın, durup dururken başbakanı zora sokmayayım” diye düşünmüştü herhalde ve uyarıyı kızı üzerinden yapmayı tercih etmişti.
Ancak başbakan mesajı alamadı Sümeyye Hanım’ın uyarısına rağmen “Geri adım yok, yasa böyle geçecek” diye bir de demeç patlattı.
Böylelikle saray çaresiz kaldı. Erdoğan gece yarısına doğru Anadolu Ajansı’nı çağırdı, yeni yasa ile ilgili kamuoyunun vicdanında tartışma yaşandığını belirterek “Bir kere daha görüşülmesinde fayda umuyorum” açıklamasını yaptı.
Bu saray tarafından hükümetin istiskal edilmesi anlamına gelir.
Başbakan ve Adalet Bakanı’nın “asla geri adım atmayız, kimse bu konuyu istismar etmeye kalkmasın, toplumsal bir yarayı sarıyoruz” açıklamalarına rağmen Erdoğan’ın “olmadı, değiştirin bunu” demesi hükümetin “saraydan talimatlı olmayan” hiçbir konuda adım atamayacağının açıkça ilanıdır. Nitekim tam tahmin ettiğimiz gibi oldu.
Saray gece yarısı açıklama yaptı, hükümet başkanı sabah ayağının tozuyla kameraların karşısına çıktı ve “tasarıyı komisyona geri çekiyoruz” dedi.
Tesadüfen televizyon açıktı ve Binali Yıldırım’ı canlı yayında izledim. Yüz ifadesi çok kötüydü. Kamuoyunun kendisini “gerçek başbakan” olarak görmediğini elbette kendisi de biliyordur, ama saygınlığının bu kadar ayaklar altına alınmış olmasından da çok rahatsız olduğu her halinden belliydi.
Sanıyorum buna tepki olarak şu cümleleri sarf etti; “Birden bire ne olduysa kıyamet koptu. Neymiş tecavüzcüye af geliyormuş. Böyle bir şey yok. Muhalefet partilerine uzlaşma çağrıları yaptık. Teklifiniz varsa getirin bu kanayan yara ortadan kalksın dedik.”
Başbakan belli ki aldığı ağır darbeye karşı “dik durmaya” çalışıyor.
Oysa tasarıyı geri çekerek yere yapıştığının farkında olmalı.
Ayrıca şunu sormamız da gerekiyor; Peki, madem tecavüzcüye af gelmiyor, madem bu bir kanayan yara, neden Cumhurbaşkanı uyardıktan sonra tasarıyı geri çekiyorsunuz? Eğer gerçekten haklıysanız ve buna inanıyorsanız Cumhurbaşkanının konuşmasından sonra tasarıyı geri çekmek yerine hemen saraya gidip haklılığınızı kanıtlarsınız.
Bu olayda bana göre en dikkat çekici nokta ise sarayın ilk kez hükümete bir uyarısını direk yapmak yerine medyayı kullanmasıdır.
Erdoğan nasıl içişleri bakanını görevden alacağı zaman Binali Yıldırım’ı saraya çağırdıysa, bu konuda da aynı yolu izler ve tasarıyı geri çektirirdi. Olmadı bunu telefonla da söyleyebilirdi.
Oysa Erdoğan uyarısını gece yarısı Anadolu Ajansı’nı çağırarak yaptı. Sabahı bile beklemedi.
O halde zihinlerimizde “Binali Yıldırım’ın da miadı doldu mu?” sorusunun takılması kimseye şaşırtıcı gelmemelidir.
Saray sürekli çok yüksek sesle konuşmasına, Amerika’ya, Avrupa’ya ayar vermesine, gerilimi sürekli artıran uygulamalara imza atmasına rağmen büyük bir hızla yokuş aşağı gidiyor.
Binali Yıldırım gibi çok uyumlu bir kişiye bile tahammülde sıkıntı çekmeye başlamışsa kaçınılmaz sonu kendisinin da gördüğü bir gerçektir.

YENİ ÖĞRENDİM

Milyonlara dağılan  “bizi duyun” mesajı


Sosyal medya üzerinden bir “çağrı” çığ gibi yayılıyor.
Türkiye’nin alanında en ünlü isimleri, sanatçılar, iş dünyasının önemli isimleri, akademisyenler altına isimlerini de koyarak WhatsApp, Twitter ve Facebook üzerinden “bizi duyun” mesajını birbirlerine gönderiyorlar.
Türkiye’de önemli bir hareketlenme olduğunun kanıtlarından biri olan bu mesajı okumayanlar için paylaşıyorum;
Yurttaştan yurttaşa bir çağrımız var.
Bu toplumun büyük çoğunluğu gelişmelerden memnun değiliz, huzursuzuz, güvensiziz, geleceği göremiyoruz, böyle yaşamak istemiyoruz. Milyonlarca yurttaşın olup bitenlere rızası değil itirazı var ama tek tek sesimiz duyulmuyor. Gücümüzü gücümüze, seslerimizi birbirimize katarsak suskunluğu aşarız, sessizliği deleriz, duyulur görülür hale geliriz.
Aşağıdaki metni elindeki bütün olanak ve yollarla gönderebildiğin, ulaşabildiğin herkese, her partiye, her kuruluşa, üyesi olduğun örgütlere, arkadaşlarına, eşine dostuna, izlediğin kanalların haber ve tartışma programlarına, kendi sosyal medya ağına, her yere gönder. İstersen bu metinden birkaç cümleyi al, istersen kendi itirazını 140 karaktere indirip “BenimdeİtirazımVar” hashtag’iyle paylaş, metni Facebook’una koy.
Yurttaşın, hepimizin itirazının milyonlara ulaşabilmesi için yaratıcı ol.
Bu toprakların ortak sahibi olan bizler; AKP, CHP, HDP, MHP ya da başka partilere oy veren Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Laz, Süryani, Müslüman, Hristiyan, Sünni, Alevi, inançlı, inançsız bütün yurttaşlar, barış ve huzur içinde yaşayabileceğimiz bir ülke istiyoruz.
Savaş istemiyoruz, şehit istemiyoruz, çocuklarımızın ölmesini, öldürmesini, birbirlerine silah çekmesini istemiyoruz.
Düşman cephelere bölünmek, kardeşliğimizi, ortaklığımızı yitirmek istemiyoruz. Ne darbe, ne vesayet, ne diktatör, ne terör!
İşimizde gücümüzde, huzur içinde, özgür yaşamak istiyoruz.
Kadın olduğumuz için hırpalanmak, tecavüze uğramak, öldürülmek, örtülüyüz diye aşağılanmak, şort giydik diye saldırıya hedef olmak, korku içinde yaşamak istemiyoruz.
Kadın erkek hepimiz; inançlarımızı, dinimizi, kültürümüzü özgürce, eşitçe yaşamak istiyoruz.
Hangi suçla suçlandığımızı bilmeden, kimin adına, hangi hukuka göre karar verdiklerini bilmediğimiz mahkemelerce tutuklanmak, hapse atılmak; darbeyle, terörle hiçbir ilgimiz yokken yalan ihbarlarla, sahte delillerle sorgusuz sualsiz işimizden olmak, meslekten uzaklaştırılmak, çoluk çocuğumuzla açlığa mahkûm edilmek; barış deyince terörist, mağduriyet deyince hain ilan edilmek istemiyoruz.
Keyfi kararlarla malımıza mülkümüze el konmasını, emeğimizin hakkının, ücretimizin, maaşımızın elimizden alınmasını, evlerimizin, köylerimizin yakılıp yıkılmasını, çocuklarımızın eğitimlerinin aksamasını, gençlerimizin sokaklarda heba olmasını istemiyoruz.
Biz halkız, vicdanlı, iyi insanlarız; bizi tahriklerle kötücülleştirmeyin, kin ve nefret sözleriyle ayrıştırmayın, kana, ölüme alıştırmayın. Savaş, ölüm, idam, çatışma, kavga istemiyoruz.
Bu ülkeyi yönetenler, kaderimize hükmedenler!
Sizler; halkı sindirmek, özgürlükleri yok etmek için değil, biz yurttaşları barış, güven, huzur içinde yaşatmak için seçildiniz.
Bilin ki bu gidişe rızamız değil itirazımız var.
Bizi duyun!

ÇOK GÜLDÜM

Vaypici beni benden alıyor


Cumhurbaşkanı ara sıra İngilizce kelimeler kullanmayı çok seviyor. Kamuoyunun İngilizce olarak en çok “van minut” çıkışını hatırlar.
Hoş örneklerden biri de Cumhurbaşkanının Akdeniz için zihninde tercüme yapıp bildiği kelimeleri İngilizceye çevirerek “vayt se” demesidir.
Şimdi bunlara bir de “vaypici” katıldı.
“Nedir bu vaypici?” dediğinizi sanıyorum. YPG harflerinin İngilizce okunması.
Cumhurbaşkanı Türkçe mülakat verirken, tercüman YPG’nin tercümesini yapamaz zannettiği için herhalde “vaypici” diyor. Ama hemen arkasından PKK’yı “pikeykey” diye değil Pekaka diye söylüyor.
Bu arada Cumhurbaşkanının İsrailli gazeteciyle konuşurken tıpkı “van minut” çıkışı gibi “ekskuiz mi” diye araya girmesi de zihinlerimizde tatlı bir anı bırakacaktır.

KONUŞ

“O geceyi” iyi anlamamız için Meclis Darbeyi Araştırma Komisyonu Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı’nı mutlaka dinlemelidir.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Başkanlıkta koalisyon neden olmuyormuş?


MHP henüz net bir cevap vermediği için başkanlık konusunu bir iki gündür fazla konuşmuyoruz. En son Başbakan konuştu ve başkanlık sisteminin ne kadar iyi bir sistem olduğunu anlatırken “Başkanlık sistemi geldiğinde artık koalisyon dönemleri de bitmiş olacak. Başkanlık sistemine karşı çıkanlar koalisyonlar olmayacağı için böyle düşünüyorlar” dedi.
İyi de başkanlık sistemi gelince koalisyonlar neden bitiyor ki?
Bu sistemde de koalisyon olabilir.
Sonuçta başkanı iki turda seçeceğiz. Böylelikle kim seçilirse seçilsin yüzde 50 oy alacaktır.
Oysa partiler için bu durum söz konusu değil. Başkan için ikinci turda zorunlu olarak A kişisine oy veren seçmen milletvekili seçiminde kendi partisine oy verecektir. Bu durumda seçilen başkanın partisi parlamentoda çoğunluğu sağlayamayabilir. Bu durumda seçilen başkan hükümeti kurarken Meclis’teki partilerle koalisyon yapmak durumunda kalabilir.
AKP’liler başkanlık sisteminde hep Erdoğan’ın ve AKP’nin kazanacağını varsayarak “koalisyon döneminin biteceğini” düşünüyor.

ŞAŞIRDIM

Polis ve askerde hâlâ bu kadar FETÖ’cü mü varmış?


Hükümet önceki gece yarısı yayınladığı KHK ile 7 bin 586 polis ve 1988 askeri meslekten çıkardı.
15 Temmuz’dan bu yana atılan on binlerce polis ve askerden sonra hâlâ bu kadar yüksek sayıda FETÖ’cünün kalmış olması bana çok şaşırtıcı geliyor.
Ama daha şaşırtıcı olan şu; bunca kamu görevlisi herhalde gökten inmedi. Bunları devlete sokan siyasilerden ise hâlâ hesap sorulmuyor.
Bu arada garip bir şekilde “22 kasıma dikkat, yeni darbe mi geliyor?” dedikoduları varken, bundan bir gece önce operasyon yapılması da dikkat çekiyor.

KOMİK

Kimdir bu Ali Şeker bu önemi nereden geliyor?


Pazar günü Kartal’da bir miting vardı. CHP bu mitinge katılmak için hayli çalışma yaptı. Bütün örgüt iktidara karşı “yılmayacağız” çağrısının yapılacağı bu mitinge katılması için uyarıldı.
Ancak tam CHP’liler de miting alanına girmişlerdi ki, genel merkez “eyvah” dedi “Bu mitinge HDP’liler de katılıyor, şimdi bize PKK’lı derler?”
Alelacele cep telefonlarından mesajlar geçildi ve “sakın mitinge gitmeyin, iptal ettik” denildi. Mitinge giden CHP’liler gerisin geriye döndü.
CHP Genel Merkezi her zamanki gibi “alelem ne der” paniği ile böyle bir karar almıştı almasına ama o korktukları elalem yine boş durmadı tabii.
CHP’nin katılmadığı mitinge CHP’lilerin katıldığını söyledi yandaş medya yine.
Tabii her zamanki gibi saçmalamayı da ihmal etmedi yandaş medya “Mitinge katılım çok düşüktü bin kişi bile yoktu” dediler ama “Bütün CHP’liler oradaydı” demeyi de ihmal etmediler.
Ancak en komiği yandaşların ufak gazetelerinden birinde yayınlandı. Şöyle diyordu gazete “Mitinge Ali Şeker’in de ararında olduğu çok sayıda CHP milletvekili katıldı.”
Allah Allah, bu Ali Şeker’in önemi nedir acaba? Çok sayıda milletvekili katılmış mitinge ama gazete “Ali Şeker’in de aralarında olduğu üzere” diyor.
Sordum, Ali Şeker mitinge katılmış bu doğru. CHP’den iki milletvekili daha varmış, biri kalabalığa hiç girmeden kenarda durmuş.
Belli ki gazetenin muhabiri milletvekili olarak sadece Ali Şeker’i görmüş, editör ne yapsın, CHP’nin suçlanması gerekiyor ya, “Ali Şeker’i” yazmış sonra da eklemiş “Ve çok sayıda CHP milletvekili” diye.
Yandaşlar böyle işte güler misin ağlar mısın durumu yani.