ANALİZ

Ülkede işler iyi gitmiyor. Yönetimde ciddi zaaflar var. Bir panik havası seziliyor. Eğer Erdoğan konuşmuyorsa müdahale etmiyorsa işler daha da sarpa sarıyor.
Erdoğan’ın en önemli ve şimdilik kamuoyunda prim yapan en büyük özelliği sorunlara “efelenerek” çözüm aramak.
Ama nereye kadar?
O efelenmeler, gürlemeler “haddini bil, vız gelir tırıs gider” edebiyatı da artık eskisi kadar etkili değil.
Türkiye dört bir yandan kuşatılmış durumda.
Düşmanlıktan, husumetten, kıskançlıktan değil, iktidarın hataları yüzünden yaşıyoruz bu kuşatmayı.
Avrupa eleştiriyor.
Amerika yeni başkanı nedeniyle şu anda kapalı kutu. Ama her an bir beklenmedik hamle ile karşılaşabiliriz.
Suriye ve Irak’taki risklerimiz giderek artıyor. Ayrıca oralarda neler olup bittiği konusunda da sağlıklı bilgiler alamıyoruz artık.
En önemlisi ekonomi baş aşağı gidiyor. İktidarın ve medyanın moral pompalama çabalarına karşı piyasalar isyan halinde.
Ancak “korku” hâlâ hakim. Konuşmaktan, sesini çıkarmaktan korkan, başına bir iş geleceği endişesi içinde isyanını içine atan o kadar çok kişi var ki.
Buna karşı son günlerde bir hareketlenme olduğu ciddi biçimde görülmeye başlandı.
Aklı başında herkes görüyor ve biliyor ki “bu gidiş iyi gidiş değil” ve herkesin korku içinde bu kadar sessiz kalmasının ecele bir faydası yok.
Eski yeni AKP’liler bir araya geliyor yemekler yeniyor, basının alınmadığı toplantılarda “çare” arayışları yapılıyor.
İş dünyası “korkuyoruz” şerhini koyduktan sonra gidişattan endişeli olduğunu söylemeye başladı.
“Bertaraf olursunuz” tehdidi altında uzun süredir şikayetlerini açıkça dile getiremeyen TÜSİAD bu gidişten duyduğu “kaygıları” ortaya koymaya başladı.
Tamamen saraydan kaynaklanan gerginlik politikasının sürdürülemeyeceğini, demokrasi, hukuk, özgürlükler konusundaki kısıtlamaların artık genel düzeni sarsmaya başladığını söylüyor TÜSİAD artık.
Toplum için için kaynıyor.
Oylarını AKP’ye veren kesimlerde bile “ne olacak bu işin sonu” sorusu yüksek sesle konuşuluyor.
AKP iktidarı hızla bir “kırılma noktasına” doğru koşuyor.
Toplum üzerindeki baskılar tıpkı fay hattının enerji toplaması gibi birikiyor.
Bu enerjinin ne zaman ve hangi koşullarda ve nasıl kabına sığmayarak patlayacağını şu anda bilemiyoruz ama bunun kaçınılmaz olduğu da bir gerçek.
Algı yaratarak ve bunu ustaca yöneterek bugünlere gelmeyi başardılar ama bunun sürdürülemez olduğunu artık bizzat iktidar sahiplerinin de görmeye başladığını söylemek yanlış olmaz.
Her şey “cesur” birinin “Bu böyle gitmez, gitmemeli” demesi ile bir anda tersine dönebilir.
Bir kişinin çıkışından cesaret alan toplumun bütün dinamik güçlerinin harekete geçeceği günlerin çok uzak olmadığını söylemek gerek.
Bu hafta büyük olasılıkla en çok konuşulacak konu “Cumhurbaşkanlığı sistemi” olacaktır. MHP bu hafta içinde bir cevap vermek durumunda.
Ancak MHP’nin işinin kolay olmadığı ortada. Henüz kendi partisi içinde bile kesin bir karara varamayan, şimdilik sadece genel başkanın “bakıyoruz” sözlerinin arkasında duran MHP’de de ciddi çatlak çıkması kimseyi şaşırtmasın.
Türkiye yeni yıla doğru çok zor bir döneme giriyor.
Her alanda sıkışan ve ne yapacağını bilemeyen iktidarın gerginlik ve baskı politikasına devam etmeye çalışmasının öncelikle kendi içinden bir enerji patlamasına yol açması bana kaçınılmaz gibi geliyor.
Türkiye henüz aklını yemiş bitirmiş değil. Bu ülke en zor koşullarda bile şaha kalkmasını beceren bir ülkedir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Bir ülkeyi ele geçirmek mi istiyorsun o zaman bunları yapacaksın


Adalet Partisi sessiz ve derinden çalışıyor. Şu an belki medyada fazla yer bulamıyor kendine ama neredeyse bütün illerde örgütlenmiş durumda.
Genel Başkan Vecdet Öz ülkeyi karış karış geziyor halkı iktidarın yanlış uygulamalarına karşı uyarıyor, merkez sağ bir parti olarak neler yapacaklarını anlatıyor.
Vecdet Öz geçen hafta bir mesaj gönderdi. Türkiye’deki durumu çok iyi özetleyen bir yazı kaleme almış.
Bunu sizlerle de paylaşmak istedim;
“Bir ülkeyi ele geçirmek mi istiyorsun”
Dış güçlere biat et,
Siyaseti dışarıdan tanzim et,
Demokrasiyi tahrip et,
Ayakları baş, başları ayak et,
Devleti yandaş kadrolarla yönet,
Gündemini sanal sorunlarla meşgul et,
Halkı atasına düşman et,
Ordusunu imha et,
Bayrağını paçavra et,
Tarihini ve milli kahramanlarını unuttur,
Ekonomik özgürlüğünü elinden al,
Borçlanmayı ve kredili yaşamı teşvik et,
Halkı günlük yaşat, hayatı zindan et,
Her türlü yabancı parayı kullanılır hale getir, parasını mangır et,
Rüşveti ve yolsuzluğu yaygınlaştır, ticari ahlakı yok et,
Gümrük birliği ile ithalatı serbest bırak,
Üretime dayalı olmayan rant ekonomisi icat et,
İhtiyacı olmadığı kadar inşaat üret, milli serveti bloke et,
Milli yatırımları durdur, serveti yabancıya satarak yok et,
Bankacılık sistemini yabancıya devret,
Ekonomiyi dışarıdan idare et,
Yabancılara toprak ve mülk edinme hakkı ver, ulus anlayışını yok et,
Etnik ve azınlık dilinde eğitimi serbest bırak,
Milli dili ve kültürü tahrip et,
Tarihi eserleri talan et,
Kültür mirasını yok et,
Laikliği tartışmaya aç,
Manevi değerleri ve ahlâkı yozlaştır,
Dini anlaşılır olmaktan çıkar, hurafe telkin et,
Tarikat ve cemaatleri devlete taşı, imkanlarını peşkeş çek,
Azınlıklara imtiyazlar ver,
Azınlık dinlerini teşvik et,
Teröristleri meclise taşı,
Düşmanları baş tacı et,
Anayasayı rayından çıkar,
Adaleti payanda et,
Basını yandaş et,
Özel mahkeme ve cezaevi kur,
Korku rejimi oluştur, karşı çıkanı tehdit et,
Direnen olursa cezaevinde adam et,
Rant ekonomisiyle yandaşı zengin et,
Yakalanırsan itiraz et,
Aldatıldık deyip ağla, isyan et,
Suçu ortağına at, paralel ilan et,
Televizyonları ele geçir, yazarları tehdit et,
Karşı çıkanları paralele monte et,
Sistemi vesayet altına al, tek başına idare et,
Anayasayı değiştir son noktayı koy,
Hilafeti getir, padişahlığını ilan et..

ÖNERİ

Konuş kampanyasına büyük destek


Cumartesi günü CHP’ye bir öneri getirerek “Konuş kampanyası başlatın, 15 Temmuz gecesinin bütün sırlarının ortaya çıkarılması için Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarının Meclis Araştırma Komisyonuna konuşmasını sağlayın” demiştim.
Çünkü bu iktidarın en zayıf noktalarından biri o gece olanlar konusunda toplumda oluşan şüpheler.
O gecenin gerçekleri bütün çıplaklığı ile kamuoyu tarafından öğrenildiğinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bu önerime henüz CHP’den hiç tepki gelmedi ama izleyici ve okurlarımdan büyük destek aldım.
Çeşitli kanallardan mesajlar gönderen çok sayıda kişi
“O gece neler olduğunu tam olarak öğrenmek istiyoruz. Zihnimizde hiçbir şüphe kalmamalı. Oysa şu anda kafamız çok karışık” diyorlar.
CHP ve muhalefet ne yapar bilemem. Ama bu köşeden “Genelkurmay Bakanı ile MİT Müsteşarının Meclis Adalet Komisyonu önüne gelmelerini sağlamak için” kampanyayı sürdürmeye kararlıyım.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Hesap sormak bu kadar zorlaştırılamaz


İktidar canhıraş biçimde Erdoğan’ı başkan yapmak için uğraşıyor. Şimdilik MHP’ye çok güveniyorlar. Adeta “çantada keklik” gibi görüyorlar.
“Başkan” yerine “Cumhurbaşkanı” deyince sorun kalmayacağını, Bahçeli’yi “Cumhurbaşkanı yardımcısı” yapıp 5 MHP’liye de bakanlık verince her şeyin hallolacağını düşünüyorlar.
MHP’ye sunulan taslağı ise tam haliyle hala göremedik. Sadece iktidara yakın kalemlerin “sızdırdıkları!” bazı maddeleri öğreniyoruz.
Buna göre örneğin Cumhurbaşkanı çok sıkı bir yasal korumaya alınıyor.
Cumhurbaşkanını suçlamak ve yargılamak çok zor. Yeni cumhurbaşkanı tıpkı “sembolik” cumhurbaşkanı gibi Meclis’in 5’te 4 çoğunluğu ile suçlanabiliyor.
İyi de niye?
Cumhurbaşkanı yüzde 50 ile seçilecek ama suçlamak ve yargılamak için 5’te 4 çoğunluk aranacak.
Sorarsanız “Kuvvetler ayrılığı tam olarak sağlanacak, denetim mekanizmaları çok sıkı çalışacak” diyorlar sonra da cumhurbaşkanını suçlamayı bile olanaksız hale getiriyorlar.
Cumhurbaşkanlığı sistemi mi yoksa padişahlık sistemi mi kuruyoruz?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Gir diyorlar giriyoruz dur diyorlar duruyoruz


Güney sırlarımızda neler oluyor biliyor muyuz?
Genelkurmay ara sıra internet sitesi üzerinden açıklamalar yapıyor. “Şu kadar hedefi vurduk, şu kadar terörist öldürdük, bu kadar ÖSO askeri şehit oldu” falan gibi ne olduğu pek anlaşılmayan açıklamalar yapıyor. Hepsi bu.
Bir de sarayın gürleyen açıklamaları var.
“Kimse bize karışamaz, kararı biz veririz, gireriz de çıkarız da” türü sözlerle toplumun bir kesimin duyguları okşanıyor.
Hesapta El Bab’a gidecektik. Bizzat saray açıkladı bunu, “eli kulağında” dedi.
Sonra ne oldu? Operasyon birden durdu.
Çünkü Suriye “Hava sahamızı ihlal etmeyin” demiş.
Birkaç gün sonra yine celallendik. Askerimiz l Bab’a doğru yürüyordu.
Yandaşlar hemen ateşli konuşmalara başladılar yine. “hani uçaklarımız uçamıyordu, ne dediysek o, kimse karışamaz bize.”
Oysa Rusya Türk uçaklarının sınırlı operasyon yapmasına izin vermişti, bu kadar basit.
Bir gün sonra “Tamam bu kadar daha fazla ileri gitmeyin” dedi Rusya.
Suriye de yine tehdit etti.
Uçaklarımız yine havaalanlarına çakıldı kaldı.
“Dik duran” Türkiye manzarası bunlar.
Suriye’deki askerimize hava desteği sağlayamıyoruz yine. Uçaklarımız kalkarsa vurulacak da o yüzden.
İyi de bu pek haysiyetli olmayan “savaş politikası” ile nereye kadar gideceğiz?
Ve Allah korusun, Suriye’de desteksiz kalan askerlerimize bir şey olursa hesabını kim verecek?