ANALİZ

“Katil Rusya” bir anda “Canım Rusya” oluverdi


Rusya büyükelçisinin devletin polisi tarafından öldürülmesinden sonra yaşanan şoku bir iki saatte atlatan iktidar ve yandaşları “Amaç Türkiye Rusya ilişkilerini bozmak ama bu tuzağa düşmeyeceğiz” demeye başladılar.
Oysa Rus büyükelçisinin öldürüldüğü saatlerde bile Ankara’daki Rusya Büyükelçiliği ile İstanbul’daki Rusya Başkonsolosluğu’nun önünde biriken AKP’li kalabalıklar “Katil Rusya” diye bağırıyordu.
Devletin polisi ise sanki her türlü demokratik eyleme hukuk kuralları içinde hoşgörü gösteriyormuş gibi bu kalabalıklara hiç müdahale etmiyor hatta göstericilerin rahat giriş yapmaları ve protestolarını güçlü biçimde yapabilmeleri için çevre güvenliği alıyorlardı.
Rus büyükelçisi suikaste uğradığı an Rus binalarının önündeki kalabalıklar da dağılıverdi.
Twitter’daki AKtroller “Katil Rusya’yı telin etmek için elçilik önündeyiz, yürüyün ey halkım” yazan twitlerini de siliverdiler.
Böyle hızlı bir çark ediş ender görülür.
“Katil Rusya” gösterileri yapanlar zoru görünce paniğe kapıldılar elbette ama talimatın iktidardan geldiği de kesin.
Çünkü hemen bir gün sonra Rusya’ya giden Dışişleri Bakanı ile Savunma Bakanı “Katil” denilen Rusya ve yandaşı İran’la ortak bir plana imza attılar.
Buna göre düne kadar “özgürlük savaşçıları” olarak nitelenen ve Türkiye’den hayli destek alan El Nusra örgütüne karşı ortak operasyon kararı alındı.
Yani Türkiye artık Rusya ve İran’la birlikte, Halep’de “terör estiren” El Nusra çetelerinin bölgeden uzaklaştırılması için yapılacak askeri operasyonların içinde olacak.
Bu 5 yıldır sürdürülen Suriye politikasının iflas ettiğinin resmi belgesidir.
Türkiye iyi yönetemeyenler aldıkları yanlış kararlar ve uyguladıkları yanlış stratejiler nedeniyle hem Türkiye’yi tarihin ne büyük bunalımına sokmuşlar hem de Türkiye’nin güvenliğini son derece tehlikeli hale getirmişlerdir.
Bundan sonrası artık Şam’da Esad’a gidip elini sıkmak ve özür dilemektir.
Yakında Türkiye Suriye görüşmelerinin başlaması ve hükümet yetkililerinin Esad’ın ayağına gitmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Suriye’de yapılan hatalar “Dış politika böyledir bir gün düşman olduğunuzla bir gün dost olabilirsiniz, diplomasi böyle yapılır” safsatasıyla halkın yarısına yutturulabilir.
Ama bu Türkiye’nin bundan sonra başına gelecekleri önlemekte hiçbir yarar sağlamayacaktır.
Saray ve iktidar halkın yarısını bir süre daha “hamaset edebiyatı” baskısı altında tutabilir ama ondan sonra dikişlerin kopması, iktidarın üzerine geçirdiği bu eğreti elbisenin yere düşmesi kaçınılmazdır.
Türkiye’nin Erdoğan sayesinde süper güç olduğunu, bütün dünyanın bizi kıskandığını, herkesin Erdoğan’ı devirmek için el birliği yaptığını söyleyenler yarattıkları krizden kurtulabilmek için dün ak dediklerine bugün kara diyerek kurtulmaya çalışıyorlar.
Başarabilirler mi? Hayır. Ama şunu da biliyoruz; ne yazık ki hepimiz aynı gemideyiz, batınca birlikte batacağız.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

El Bab’da yine şehit verdik, kaçırılan askerlerimizden de haber yok


Cumhurbaşkanı Erdoğan “El Bab’a girmemiz an meselesi, yetmez, oradan da Menbiç’e geçiyoruz, PYD’yi de bitireceğiz” dediğinden bu yana kaç gün geçti hatırlayan var mı?
Hatırlamayanlar için hatırlatayım. Erdoğan bu sözleri 22 Kasım’da söylemişti. Yani tam bir ay önce.
El Bab’a girdik mi?
Giremediğimiz gibi şehit haberleri artarak gelmeye başladı. Önce birdi, iki üç oldu derken bir hava saldırısında baskına uğradık 4 askerimizi yitirdik. Dün de üç şehit 11 yaralı haberi geldi.
Genelkurmay her gün “bilmemkaç” hedefin vurulduğu açıklıyor açıklamasına ama galiba oradaki askerlerimiz sahipsiz kaldılar. Ruslar izin vermediği için uçaklarımızı uçuramıyoruz, böylelikle oradaki askerlerimize hava desteği sağlanamıyor.
Türkiye’nin Dolmabahçe ve Kayseri olaylarından sonra olduğu gibi El Bab’daki şehitler için de ayağa kalkması için daha ne kadar şehit vereceğiz bilemiyorum.
Bunun yanısıra orada kaçırılan iki askerimizin akıbeti de hala meçhul. Sanki hepimiz unuttuk kaçırılan askerleri. Devlet yetkilileri de ne yapıldığı konusunda bir bilgi vermiyor. O askerlerimizin de sağ salim dönmesi hepimizin dileği.

BUNU YAZMAK GEREK

Hüsnü Mahalli artık hapiste kalamaz


Suriye kökenli Türkmen Türk vatandaşı Hüsnü Mahalli neden tutuklandı?
Çünkü Mahalli Halep’te yaşanan dramın medya kurgularıyla bir propaganda aracı olarak kullanıldığını belgeleriyle anlatıyordu.
İktidar ve yandaşları ise o sırada “Katil Rusya” şarkıları söyleyerek Halep’te Müslüman katliamı yapıldığını ileri sürüyordu.
Kızdılar Hüsnü Mahalli’ye ve hapse attılar.
Aradan bir hafta bile geçmeden Hüsnü Mahalli’nin söylediklerinin gerçek olduğu ortaya çıktı. Hatta Mısır’da “Sahte dram filmleri!” çeken bir çete bile yakalandı. Türkiye Rus büyükelçisinin öldürülmesi üzerine karar değiştirdi ve Halep’te asıl katliamı cihatçı
olarak adlandırılan El Nusra’nın yaptığını kabul etti ve Katil Rusya dediği Rusya ve İran’la anlaşma imzalayarak El Nusra’ya karşı operasyon kararı aldı.
Böylelikle Hüsnü Mahalli hakkındaki tüm iddialar düştü.
O halde hâlâ neden hapiste?

SOSYAL MEDYA

Parasını biz ödüyoruz primi başkaları alıyor


Sosyal medyada paylaşılan bir “vatandaş tepkisi” videosu var. Avrasya Tüneli’nin görkemli açılışını anlatan bir vatandaş “uyuma milletim” diyor.
İsmi bilinmeyen vatandaşın saptamaları çok ilginç. Diyor ki “Hizmet diyorlar ama parasını biz ödüyoruz. Parasını ödediğimiz bir şey neden hizmet oluyor?”
Vatandaşın basit bir mantığı var; bakkala ekmek almaya gidiyoruz, parasını veriyoruz, şimdi bakkal bize kıyak mı yapmış oluyor?
Elbette verilen her hizmetin bir bedeli de vardır. Ancak bu iktidarın son yıllarda hizmet diye sunduğu bütün yatırımlardan çok ciddi paralar kazanıldığı da ortada.
Videodaki vatandaş da bunu kabul ediyor ama “Tamam da bunlar yol yapmıyor ki, yolları bize satıyor, bunun neresi hizmet” diye sormadan da edemiyor.
İzlemek isteyenler için videonun linkini veriyorum; https://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/kimse-bu-kadar-kolay-anlatamamisti-vatandastan-akpye-hizmet-isyani-1577854/?utm_source=sm_tw&utm_medium=free&utm_campaign=gundem

YENİ ÖĞRENDİM

Korunanlarda koruma paniği başlamış


Yıllar önce önemli bir görevde bulunan siyasetçi bir dostuma “Böyle hep tek başına geziyorsun, arabanı kendin kullanıyorsun, sana koruma vermiyorlar mı?” diye sormuştum.
“Vermez olurlar mı, bir eskort ve iki koruma vermek istiyorlar” dedi. Sonra da ekledi; “Beni korumalardan kim koruyacak?”
Tabii o sırada söylediği korumaların kendini öldürmesinden endişe etmesi değildi. Şöyle anlatmıştı “Korumalar hep yanımda olacak. Attığım her adımı, yaptığım her konuşmayı bilecekler, kiminle buluştuğumu, nereye gittiğimi hep bilecekler. Ne gerek var?”
Siyasetçi dostumun “Beni korumalardan kim koruyacak” diyerek ironi yaptığı şey şimdi gerçekleşti.
Dün İstanbul emniyetinden tanıdığım bir polis şefinden öğrendim. Devletin koruma verdiği bir çok kişi emniyete başvurarak “Bana tahsis edilen koruma hakkında sıkı bir inceleme yapıldı mı, FETÖ’cü olma ihtimali var mı?” diye sormuş.
Tabii bir de devlet görevlileri var. Saray var, başbakan, bakanlar, yüksek bürokrasi var.
Şu anda herhalde hepsinin içinde bir kuşku vardır. Hepsi koruma polislerini yeniden ve sıkı bir incelemeden geçiriyordur.
Korkarım bunun sonunda her önemli görev sahibi, resmi polis yerine fedailik yapacağından emin oldukları kişileri yanlarında koruma olarak taşıyabilir.
Erbakan zamanında yapmıştı bunu. Asıl korumaları devlet memuru olmayan kişilerdi. Sakarya Grubu diye tanınırdı.

Bİ SORALIM BAKALIM

Dolar bozdurma kampanyasına ne oldu?


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bir de dolar çıkardılar” diye muhalefeti suçlaması ve ardından “Dolarlarınızı bozdurun” kampanyası ne durumda çok merak ediyorum.
Kimi medya organları kampanyaya “Dolarınızı bozduracağınızı haber verin gelip haber yapalım” diye destek bile veriyordu.
Gazete ve televizyonlarda dolar bozdurmak için kuyruğa girenlerin görüntüleri yayınlanıyordu.
Öyle ki çetele tutup “kim bozdurdu, kim bozdurmadı” diye izleyenler bile vardı.
Şimdi bu hava söndü. Artık dolar bozdurmak “in” değil galiba.
Ayrıca o kadar kampanya sonucunda “ne kadar dolar bozdurulduğu” falan da açıklanmadı.
Düşünüyorum da, iki nokta kafama takılıyor; Ya “kahramanlık” pohpohlamalarına rağmen halk beklendiği kadar dolar bozdurmadı ya da kampanya başladığında 3.4 olan doların dün itibarıyla 3.55 olması nedeniyle zarar edenlere ne diyeceklerini bilemedikleri için sessiz sedasız kampanyayı bitiriverdiler.

ÇOK GÜLDÜM

“Bu yıl Nobel ödülünü başbakana verelim”


Ülkelerden birinde muhalefet milletvekili meclis kürsüsüne çıkıp “Bu yılki Nobel ödülüne başbakanımızı önermemiz gerekir!” demiş. Muhalefet sıralarından “Neden? Hangi Nobel ödülü verilecekmiş, Barış deme” diye uğultular yükselmiş..
“Kimya” diye cevap vermiş milletvekili.. “Baksanıza.. Sayın başbakan paramızı bir haftada iki konuşmayla pula çevirdi..!”