ANALİZ

Avrupa Parlamentosu’nun “Türkiye ile müzakereler dondurulsun” tavsiye kararı iktidarın öfkesine neden oldu.
10 yıl önce aynı Avrupa Parlamentosu’nun “Türkiye ile müzakereler başlasın” tavsiye kararını “tarihi zafer” olarak niteleyenlerin bugün “Bir yaptırımı yok ki zaten, biz bu kararı yok sayıyoruz” demelerinin komikliğini bir kenara bırakalım, AP kararındaki Lozan’a atıf yapılmasına bir bakalım.
Yandaş medya kararın gerekçelerinden biri olarak sayılan ve metne son anda sokulan “Lozan” konusunu dile doladı.
Yandaşların en irisi “Lozan’ı da soktular” başlığını atmıştı.
Haberi okuduğunuzda sanıyorsunuz ki Avrupa, Lozan anlaşmasını da gündeme getiriyor ve değiştirmeye kalkıyor.
Oysa durum farklı. AP’nin kararına Lozan’ı da eklemesi durup dururken olmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Lozan’ın sınırlarına hapsolamayız” sözleri belli ki çok ciddiye alındı.
Türkiye’de söylenince kalabalıkların heyecanını artıran bu sözler Avrupa’da farklı algılanıyor.
“Lozan’ın sınırlarına hapsolamayız” sözleri dışarıda “Türkiye sınırlarını büyütmek istiyor, toprak işgal etmeyi amaçlıyor” şeklinde tercüme edilir.
Nitekim, Türkiye’nin Musul ve Suriye’deki askeri amaçları Batıda bu tür yorumların pekişmesine neden oluyor.
Sınırlarımızı tehdit eden terörist eylemlere karşı önlem almak, bunlara yönelik askeri operasyonlar yapmak tüm dünya ülkelerinde makul ve hatta gerekli görünebilir.
Ancak eğer siz bundan 93 yıl önce yapılmış bir anlaşmaya vurgu yapar ve “Biz buna hapsolamayız” ifadesini kullanırsanız durum değişir.
Olay artık bir devletin “terörle mücadelesinden” çıkar “yayılmacı ve işgalci” bir anlayışa kalkıştığı şeklinde yorumlanmaya başlar.
O zaman da olay devletlerarası bir olay haline gelir. Bu durumda bölgede çıkar hesapları olan her büyük devlet, o bölgedeki devletleri Türkiye aleyhine kışkırtmaya başlar.
Bir süre sonra siz kendinizi hiç fark etmeden bir savaş içinde bulursunuz.
Terör örgütlerine yönelik operasyonlara ses çıkarmayan ve destek olanlar da bir anda karşınıza geçer.
Cumhurbaşkanı Lozan’ı her fırsatta gündeme getirmeyi çok seviyor. Çünkü bu aynı zamanda üstü kapalı Cumhuriyet ve devrimleriyle de bir hesaplaşma aracı. Erdoğan bu sayede ne kadar Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı varsa ekranlara çıkıp melanet saçmalarına yol veriyor, böylelikle kendi tabanını diri tutmayı başarıyor.
Ancak sözlerin dozu kaçtığında dışarıdaki etkisi farklı oluyor.
Türkiye’nin afra tafrasını ciddiye almayanlar “yayılmacı” bir anlayışın tüm dünya için bir tehdit ve tehlike olduğuna inanarak önlem almaya yöneliyor.
Lozan konusundaki gereksiz çıkışların Türkiye’nin başını önümüzdeki günlerde ağrıtacağını söylemek kehanet olmayacaktır.

ÇOK GÜLDÜM

Bu pazarın duvar yazıları


Tatil gününü biraz da gülümseyerek geçirelim. İbrahim Ormancı bir demet “duvar yazısı” daha göndermiş. Birlikte okuyalım;
ABD’de Başkanlığa Trump seçildikten sonra mahallemizdeki  emlakçıda bir havalar. Sorma gitsin!..

*  *  *

Eminim Türkiye’de eski kocalarının kendisini öldürmesinden korktuğu için Mars’a gitmeye gönüllü kadınlar vardır yalan mı?

*  *  *

Ankara’dan abim gelemedi. Uçağı rötar yapmış!..

*  *  *

İngiltere’nin Oxfordshire bölgesinde yaşayan ve kendini çok çirkin bulduğunu söyleyen 20 yaşındaki Alanah Bagwell adlı genç kadın, günde en az 200 selfie çektiğini itiraf etti. Kızım gel Türkiye’ye. Bir evlilik programına katıl.
Her gün 5-10 talipli gelir. Kendini dünya güzeli
hissedersin vallahi!..

*  *  *

İyimserlik ömrü uzatıyormuş. Desene erkenden çekip gideceğiz bu dünyadan!..

*  *  *

Sen beni bırakıp böyle gitmezdin. Bütün mal varlığımı kaybetmeseydim keşke!...

*  *  *

Artık düşene bir tekmenin yanı sıra, düşleyene de bir tekme atılır oldu!..

*  *  *

Bilecik’te Furkan Leventoğlu önceki gün otomobiliyle çarptığı sokak köpeğini veterinere sonra da rehabilitasyon merkezine götürmüş. İnsanlığın çoktan öldüğünü düşünüyordum. Yanılmışım mı ne!..

*  *  *

Ne zaman adam oluruz ? Futbol takımlarımız her başarısız olduğunda teknik direktör yerine kulüp başkanı istifa ettiğinde!..

*  *  *

Kızını dövmeyen dizini dövermiş. Demek ki ülkemizde kadına şiddetin tarihçesi çok eskiymiş!...

*  *  *

Kul olam klavyede coşan ellere. Katip arzuhalimi yaz sosyal medyaya böyle!..

*  *  *

Mahallenin delisi dediğimiz bir arkadaşım vardı. Kimse
yüzüne bakmazdı. Şimdi evlilik programında. Bütün Türkiye onu izliyor!...

*  *  *

Karanlığa küfredeceğine direkt saatlerce elektriği kesenlere küfret hacım!

*  *  *

Samsung’un arızalı çıkan cep telefonu Note 7’ler piyasadan toplatılmış. Zarar ise 5 milyar dolar. Şirketin üst düzey yöneticileri bir araya toplanıp ve özür
dilemek için yere kapanıp fotoğraf çektirmişler. Türkiye’de aynı şey olsa o üst düzey yöneticiler , arızalı telefonları “Bu telefon arızalı çıktı” diyen müşterilere atardı değil mi?

*  *  *

Star Tv’deki Anne dizisinde rol alan 7 yaşındaki Beren Gökyıldız’ın aylığı 20 bin liraymış. Böyle bir çocuğun ebeveynleri de olmak zor be anam. Ağız tadıyla kızamazsın bile!..

*  *  *

İtalya’da hükümet 18 yaşına basan her gence sosyal ve kültürel aktivitelerde kullanılmak üzere 1800 liralık çek verecekmiş. Bizde ne veriliyor ? Yarım ton kömür ve makarna. Aradaki fark çok belirgin
değil mi!..

*  *  *

Deveye hendek atlatmak, sosyal medyada laf anlatmaktan daha kolay be canım!..

*  *  *

Düşünüyorum öyleyse vay halime!..

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Cinsel taciz yasası geçseydi saray imzalar mıydı?


AKP’nin gece yarısı operasyonu ile dayattığı “cinsel tacizde bulunanlar mağdurlarla evlenirse cezadan kurtulur” yasası “şimdilik” ortadan kalktı ama aslında o gece yasa direkten dönmüştü.
AKP’liler yasayı o gece geçirebilirdi ama son anda Meclis’te yeter sayı olmadığı anlaşıldı ve oylama Salı gününe bırakıldı.
Eğer AKP’nin milletvekilleri o gece biraz daha fazla sayıda Meclis’te bulunabilseydi yasa geçecekti.
İşte merakım bu; oluşan büyük tepki nedeniyle kaldırılan o yasa Cumhurbaşkanının önüne gelse imzalar mıydı imzalamaz mıydı?
Erdoğan yasalaşmamış bir tasarının geri çekilmesini isteyerek ortalığı biraz yatıştırdı, ama kabul edilmiş olsaydı aynı tavrı takınır mıydı?

Bİ SORALIM BAKALIM

Doların yükselmesini kim istiyormuş?


İktidarın üzerine hiçbir şey yapışmıyor. Hiçbir başarısızlığın sorumluluğunu kabul etmiyorlar.
Nerede ne yanlış yapılırsa yapılsın bundan asla kendileri sorumlu değil.
Hep mağdurlar. Hep “birileri” Türkiye’yi karıştırıyor, hep birileri operasyon yapıyor.
Dolar sürekli artıyor ve hemen her gün yeni bir rekor kırıyor biliyorsunuz. Ekonomi tepetaklak, çok büyük bir krizin kapı önünde olduğu söyleniyor.
Elbette iktidara göre bunun da sorumlusu kedileri değil.
Hem sorumlu değiller hem de yıllardır sürdürdükleri “mağduriyet edebiyatına” yine sarılarak “Doların artmasına, ekonominin kötü sinyaller vermesine sevinenler var” algısı yaratmaya çalışıyorlar.
Gerçekten sormak istiyorum; “Kimdir bu doların artmasına sevinen, olmayan bir ekonomik kriz tellallığı verenler?”
Her gece onlarca kişi ekranlarda konuşuyor, gazetelerde yazıyor, hangisi “Oh oh ne güzel dolar yükseliyor, ekonomi kötüye gidiyor, çok iyi, bunlar gidici” diyor.
Başarısızlığı ve beceriksizliği gizlemekte ve hemen başkalarını suçlamakta üstlerine yok maşallah.

DEDİKODU

Başbakanın “istifa edeyim” sözlerine Erdoğan “daha değil” demiş


Ankara’daki “kulağı delik” kaynağımın anlattığı bir “dedikoduyu” sizlerle paylaşmak istiyorum.
İktidar her alandaki başarısızlığı nedeniyle iyice sıkışınca danışmanlar “gündem değiştirecek bir konu bulalım” önerisi getirmişler.
Hemen bir araştırma şirketine görev verilmiş. “Kamuoyunun hassas olduğu bir konu arayışına” girilmiş.
Araştırma şirketi yaptığı araştırma sonunda “cinsel taciz nedeniyle hapiste olanlar” konusunun hassas olduğunu bildirmiş.
O yasa bunun üzerine gündeme getirilmiş. Ancak tasarı acele ve özensiz hazırlanınca bildiğimiz tepkiler oluştu.
Bu durum Erdoğan’ı çok öfkelendirmiş. Binali Yıldırım’a “Bu ne beceriksizlik. İşi berbat ettiniz. Ne
yapıyorsunuz kardeşim” diye
çıkışmış.
Binali Yıldırım da bunun üzerine “Efendim eğer beni yeterli bulmuyorsanız hemen istifamı takdim edeyim” demiş.
Yıldırım’dan bu cevabı alan Erdoğan “Daha değil” karşılığını vermiş.
“Dedikodu” diyorum, ama bu “kulağı delik” kaynağımın söyledikleri bugüne kadar yanlış çıkmadı.

ŞAŞIRDIM

Aile Bakanı Erdoğan’a ne demek istedi?


Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün kızı Sümeyye Bayraktar’ın da yöneticisi olduğu KADEM toplantısına katıldı. Avrupa Birliği’ne yönelik sözleri dakikalarca ayakta alkışlanan Erdoğan’a toplantı sonunda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Fatma Betül Sayan Kaya tarafından “23 ayar altından yazılma Ayet-el-kürsi” armağan edildi.
Aklıma takıldı; Aile Bakanı, hattat Ali Hüsrevoğlu tarafından yapılan Ayet-el-kürsi’yi Erdoğan’a hangi amaçla armağan etti?
Çünkü Bakara suresinin 255’inci ayeti olan
Ayet-el-kürsi kişilerin günahlarının affedilmesi için okunan bir dua.
Diyanet’in internet sitesinde Ayet-el- kürsi şöyle tanımlanıyor;
AYET-EL-KÜRSİ, Bakara suresinin 255. ayet-i kerimesi. Ayet-el-kürsi, Allahü tealanın sıfatlarını, büyüklüğünü en yüksek bir surette bildirmektedir. Akaid ilminin (inanılacak bilgilerin) özünü içerisinde bulundurur. Bu sebeple fazileti büyüktür. Ayet-ül-kürsiyi ihlasla okuyan, işlerinde muvaffak olur, hayırlı işlerini başarır, insan ve hayvan haklarından ve farz borçlarından başka günahları affedilir. Yani tövbeleri kabul edilir. İnsan ve hayvan hakları için, tövbe ettikten sonra ayrıca hak sahipleri ile helalleşmek lazımdır. Bir hadis-i şerif Ayet-el-kürsi’nin fazileti ve faydalarını şöyle bildirilmiştir: Her kim farz namazı bitirir bitirmez yerinden kalkmadan bir kere ayet-el-kürsi okuyup, otuz üç kere Sübhanellah, otuz üç kere Elhamdülillah, otuz üç kerre Allahü ekber derse, hepsi doksan dokuz olur. Bir kere de La ilahe illallahü vahdehü la şerike leh lehülmülkü ve lehülhamdü ve hüve ala külli şey’in kadir, dese, Hak teala o kişinin günahlarını affeder.
Aile Bakanı “Bunu okuyun da günahlarınızdan kurtulun” mu demek istiyor?
Elbette amacı bu değil ama her fırsatta dini siyasete alet edenler bazen şirin gözükmek isterken “yanlış anlaşılmalara” neden olabilecek potlar kırabilirler.