ANALİZ

Madem o e-mailleri atmadınız neden istifa ediyorsunuz?

En büyük medya grubu büyük bir rezaletin baş kahramanı oldu.
Bir internet hacker grubunun saldırısı sonucu Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın kişisel e-mailleri ortalığa saçılınca ortaya Doğan Grubu’nun iktidara yaranabilmek için ne tür taklalar attığı da ifşa oldu.
Ancak, herhalde taktiği AKP’den almış olmalı, bu rezaletin starı Doğan Medya CEO’su Mehmet Ali Yalçındağ “Her şey yalan” dedi.
Yalçındağ bir hacker grubunun kendi bilgisayarına girdiğini ve kendi adına e-mailler attığını söyleyerek kendini savundu.
Yani Yalçındağ’ın dediğine göre ortada hükümet üyesine atılmış bir mesaj falan yok, bunu yapanlar bilgisayarına giren korsanlar.
Her nasılsa e-maillerde yazılanlar doğru.
Ancak 4 kişinin bilebileceği bir olay var örneğin. Son kullanma tarihi geldiği için çöplüğe atılan liberal görünümlü yazar Nuray Mert küçük bir aile meclisinde Erdoğan için “Olmasaydı mahvolmuştuk” demiş örneğin. Bunu kendisi doğruladı ve kendisini savunan bir yazı yazdı.
Yalçındağ’ın yalanlamasına inanırsak, o bilgisayar korsanlarının sadece e-maillere girmediğini, ortam dinlemesi yaptığını da anlıyoruz. Başka türlü bu özel sohbeti nasıl öğrenecekler
Tabii, en büyük medya kuruluşunun en tepesindeki insan “Bunlar yalan, benim adıma mail atmışlar” diyorsa, gazetecilik mesleğine olan saygımız ve terbiyemiz nedeniyle “Yalan söylüyorsunuz” demem, diyemem haddim de değil.
Ancak merak etme hakkımızı kullanarak şu soruyu da sormalıyız;
“Madem her şey yalan, demek ki yazılanlardaki gibi de düşünmüyor ve davranmıyorsunuz demektir. O halde neden istifa ettiniz?”
Bu soruya “Şirketimizin itibarını düşünerek böyle bir karar aldık” cevabının yetersiz ve samimi olmadığını herhalde kendisi de biliyordur.
Yalçındağ, böyle durumda tam tersine, bilgisayara girildiğini, kendi adına sağa sola mesaj gönderildiğini herkesin güveneceği biçimde kanıtlar ve meydan okurdu.
Oysa istifa ederek suçlamayı “zımnen” de olsa kabul etmiş duruma geliyor.
Bana göre bu olayda grubun sahibi Aydın Doğan da telaşa kapılarak yanlış adım attı.
Herşey yalan olduğu halde, grubun en tepesine koyduğu, kızının kocasını görevden alarak bir anlamda “Yalan olsa bile beceriksiz davrandın, hepimizi lekeledin” demiş oldu.
Tabii işin en kötüsü Doğan Grubu’nda Mehmet Ali Yalçındağ’ın yerine gelecek kişinin içine düşeceği açmaz olacaktır.
Kamuoyu ortaya saçılan belgelerin “doğru oluğuna” inanıyor. Bu durumda Yalçındağ’ın koltuğuna oturacak işi kim olursa olsun “İşte yeni Alo Fatih” damgasını baştan yiyecektir.
Aydın Doğan panik içinde kelle alacağına “Ne yaptık da Türkiye’nin en büyük medyasını bu hale düşürdük” diye düşünmeli ve bundan sonrasında iktidara yalakalık yaparak ve sürekli dayak yiyerek değil gazeteciliğin onurunu nasıl yücelterek sürdüreceğine karar vermeli.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Yandaş yazar bu soruları “saraycı” valiye sorabilir mi?

Türkiye Gazetesi yazarı Fuat Uğur dünkü yazısında “bar, pavyon kapatan” Yozgat Valisi Kemal Yurtnaç’a vermiş verişirmiş.
Fuat Uğur valiye 8 soru yöneltmiş bir de vatandaştan gelen soruyu yazmış.
Soruların hepsi doğru.
Şaşırtıcı olan Uğur’un sanki bir gazeteci gibi bunları sorması.
Yandaş kesimde hiç alışık olmadığımız bir durum bu.
Çünkü yandaşlar iktidar bağımlılığı ve biat kültürleri nedeniyle artık soru sorma becerilerini tamamen yitirdiler. Soracakları sorunun bile iktidarı rahatsız etmesinden korkuyorlar.
Oysa Fuat Uğur gerçek bir gazeteci gibi hiç korkmadan sorularını sıralamış.
Hepsinin altına imza atacağım sorular şöyle;
OHAL’in ilân edilme sebebi FETÖ ile mücadele. Bar, pavyon ya da içkili mekân kapatmak bu mücadelenin neresinde yer alıyor?
Kemal Yurtnaç FETÖ ile mücadele kapsamında bugüne dek ne yapmıştır? Bank Asya’ya para yatırdığı için tutuklanan 30 kişi dışında. Bu ilde FETÖ’cü iş adamları, devlet memurları ve imamlar vb. elemanları sırra kadem mi bastılar?
Kadınlar kocalarının paralarını oralarda yediği için şikâyetçi madem devam edelim. At yarışlarında para harcadıkları için ganyan bayilerini, Yozgat yerine paralarını başka illerdeki bar pavyonlarda yiyecek Yozgatlı erkekler için o illerdeki içkili mekânları kapattırmak üzere harekete geçecek mi?
Yozgatlı erkeklerin diğer illerdeki eğlence mekânlarına gitmemesi için otobüs, tren ve uçak seferlerini iptal ettirecek mi?
Peki, bu tür mekânlar kanun dairesinde serbest değil mi? O hâlde böylesine sübjektif sebeplere dayalı olarak adı ne olursa olsun iş yerleri kapatılabiliyor mu?
Bu tür yerlerde birtakım asayiş olayları meydana geliyor derseniz o vakit de şu soru aklıma gelir. Sizin göreviniz bu tür asayiş ihlallerini önlemek değil mi?
Eğer oralarda asayişle ilgili olaylar oluyorsa sokaklarda işlenen cinayetler nedeniyle sokakları mı kapatacağız?
Bar pavyon karşısında alternatif mekânlar ve ilgi alanları oluşturdunuz da insanlar mı gitmedi?
Fuat Uğur sona bir soru da okurdan eklemiş; “Yozgat’ta göletlerde 5 çocuk boğuldu, oraları da Vali kapatacak mı?” diye.
Sorular çok güzel de yandaş gazeteciyi bu kadar cesur sorular sormaya iten neden başka.
Uğur aslında valiyi OHAL’i kullanarak usulsüzlük yapmakla değil, cemaat üyesi olmakla suçluyor dolaylı yoldan.
Sorulardan biri zaten Yozgat’ta hiç FETÖ operasyonu yapılmamasıyla ilgili.
Bunun ötesinde yandaş yazar bu valinin Ahmet Davutoğlu tarafından göreve getirildiğini söylüyor.
Üstü kapalı olarak “cemaatin OHAL’i sulandırmak ve kamuoyu tepkisi yaratmak için bu tür eylemler yaptığını” ileri sürüyor.
Merak ediyorum, acaba bu yandaş gazeteci, Yozgat Valisi Davutoğlu’nun değil de sarayın atadığı bir vali olsaydı aynı cesaretle bu soruları sorabilir miydi?

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

İşte zafer budur; Öldük ama iki milyonu da kaptık

Lozan zaferinden söz etmiyorum.
Yandaş medyanın İsrail zaferini kastediyorum.
İsrail Mavi Marmara Gemisi’nde öldürdüğü kişilerin ailelerine ödenmesi için 20 milyon dolar tutarındaki paranın havalesini yapmış.
Yandaş medya da bunun bir zafer olduğunu söylüyor.
Tabii bu “zafer” sadece 20 milyonun ödenmesiyle ilgili değil.
İsrail özür dilemiş.
Gazze ablukası kalkmış.
Diplomatik ilişki yeniden kurulmuş.
Özür gerçekten dilendi mi bunu bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey Amerika Başkanı Obama’nın Netenyahu ile görüşürken emrivaki yapıp Erdoğan’a telefon açtığı ve iki devlet adamının konuştuğu.
İsrail üzüntü dedi, Ankara ise özür tanımını kullandı.
Tıpkı Rusya’nın “Erdoğan özür diledi” Saray’ın ise “üzüntü bildirdik” demesi gibi.
Gazze’ye ablukanın kalktığı da nereden çıktı.
Gazze’ye zaten yardım gidiyordu. İsrail’in engellediği gemilerin direkt Gazze’ye yanaşmasıydı. İsrail yardımların Aşdot’a gelmesini, yardımın buradan kendi eliyle dağıtılmasını şart koşuyor.
İsrail’le diplomatik ilişkiyi kesip sonra da tekrar “elçi göndermenin” zafer olduğunu söylemek ne kadar mümkün?
Kala kala tek zafer kalıyor; “Hiçbir önlem almadan ve destek göndermeden vatandaşlarımızın ölümüne neden olduk ama adam başı 2 milyon doları da kaptık.”
Sevinin, hakkınızdır.

SOSYAL MEDYA

Twitter hesabımda gariplik oluyor

Herkes için böyle mi bilemiyorum ama son günlerde Twitter hesabımda bir gariplik gözüme çarpmaya başladı.
Bana kalsa yine fark etmezdim büyük ihtimalle, ama bir Aktrol “Senin para ile takipçi satın aldığını biliyoruz” demesi üzerine şaşırdım ve hesabımdaki artışları izlemeye başladım.
Niye para ile takipçi alayım? Beni bilen biliyor.
Ayrıca takipçi sayısının çok fazla olmasının bana bir faydası da yok pratikte. Elbette ne kadar çok kişi izlerse o kadar çok kişiye ulaşmış olurum, ancak para ile alınan sahte hesapların buna hiçbir faydası olmadığını da biliyorum.
Hesabımdaki hareketlenme şöyle; Hemen her gün 700’ün üzerinde yeni takipçi geliyor. Bunların özellikle “yumurta kafa “ olanlarına bakıyorum hepsinde profil aynı sanki.
50 kişiyi takip ediyorlar, ya hiç takipçileri yok ya da en fazla iki takipçi var tek twit bile atmamışlar.
Tabii bu şüphe uyandırıyor ister istemez.
Öyle sanıyorum ki açtığım “hakaret eden trolleri bloklama kampanyasına” güya misilleme olarak bir trol ekibini hesabıma yönlendirmişler.
Faydası ne? Galiba şu; ne yazarsam yazayım bu hesaplardan küfür hakaret geliyor. Ben blokladıkça da yüzer yüzer ekleme yapıyorlar. Ama şunu biliyorum. Ne kadar oyun oynarlarsa oynasınlar aktif takipçi sayım 500 binin üzerinde.

ÇOK GÜLDÜM

Kışın çok soğuk geçeceğinden nasıl emin olmayız ki?

Pazar neşesi olarak Yıldırım Tuna’dan bir fıkra sunuyorum;
Sonbaharda Kızılderililer şeflerine hazırlık yapmak için kışın nasıl geçeceğini sormuşlar.. Tam olarak bilemekle birlikte bir cevap vermesi de lazım, “Çok soğuk geçecek odun toplayın!” demiş kabilesindekilere..
Rezil olmamak içinde eyalet metoroloji istasyonunu da telefonla aramayı ihmal etmemiş..
”Evet!” demiş yetkili, “bu kışın soğuk gececeğini tahmin ediyoruz..!”
Bir hafta sonra tekrar aramış istasyonu “Soğuk olacak değil mi?” diye...
“Evet!” demiş yetkili soğuk olacak... Şef köyüne dönüp binbir havayla “en ufak odun parçasını bile biriktirin!” demiş Kızılderililere..
İki hafta sonra tekrar aramış Metororoloji istasyonunu karizması bozulmasın diye... “Tamamen emin misiniz, ufak bir şüpheniz yok mu kışın soğuk geçeceğinden?” demiş..
“Tamamen eminiz!” demiş yetkili “Bütün Kızılderililer bir aydır deli gibi odun topluyorlar..!”

ŞAŞIRDIM

Ölenle ölünmüyor demek ki, paranın gücü yine kazandı

Reklam yönetmeni, sinemacı Sinan Çetin’in oğlu Rüzgar Çetin içkili vaziyete araç kullanır ve makas atarken, karşı yönden gelen bir polis aracına çarpmış ve Fatih Alagöz isimli bir polisin ölümüne neden olmuştu.
Baba ünlü oğlan da biraz uçarı olunca konu günlerce haberlere konu olmuştu.
Şimdi öğreniyoruz ki ölen polisin eşi ve ailesi Rüzgar Çetin hakkındaki şikayetlerini geri çekmişler.
Bu şu demek oluyor; Çetin ölüme neden olmaktan yargılanacak ve sadece bu konudan ceza alacak. Aile ile ilgili cezadan ise kurtulacak. Hatta öyle ki Çetin birkaç gün içinde bile hapisten çıkabilir.
Ölen polisin ailesi, kazadan bu yana Sinan Çetin’le görüşmeyi kabul etmiyor ve davanın takipçisi olacaklarını söylüyordu.
Ne olduysa oldu şikayet geri çekildi ve oğul Çetin’e özgürlük yolu açıldı.
Elbette kesin bilgi değil ama Sinan Çetin’in ölen polisin ailesine yüklü bir para vermiş olması akla ilk gelen ihtimal.
Demek ki para yine gücünü gösterdi ve dar gelirli bir aile kurtuluş olarak “ölen öldü bari bundan sonra biz güzel yaşayalım” deme noktasına getirildi.
Ne diyeyim, eğer anlaştılarsa bari aldıkları en az İsrail’in öldürdüğü vatandaşlarımız için verilen kadar olsun.