ANALİZ

Özür dilenen dönemin Türkiye’ye maliyeti çok yüksek


Cumhurbaşkanı Erdoğan kimilerine göre büyük bir “erdem göstererek” cemaat konusunda kandırıldığını söyleyip özür diledi.
Erdoğan’dan “beklenmeyen” bir davranışmış bu, ciddiye alınmalıymış, bir samimiyet gösterisiymiş.
Öyle bir şey yok.
Erdoğan, özür dilediği dönemde yaptıklarının Türkiye’ye olan maliyetini elbette çok iyi biliyor ve hızla o dönemi unutturmaya, aklanmaya çalışıyor.
İnsanlar elbette hataları için özür dileyebilirler.
Bu “erdemli” bir davranış olarak da görülebilir.
Ancak özür kişiseldir.
Devleti yönetenler, yaptıkları hatalar nedeniyle çok ağır bedeller ödendikten sonra çıkıp sadece özür dileyemezler.
Gereğini yaparlar, “ben bu ülkeyi yönetemedim” diyerek istifa ederler.
Hafızamız zayıf olduğundan mı, yoksa işimize mi gelmiyor, yakın geçmişte yaşananları hiç konuşmuyoruz bile.
Oysa yakın geçmişte yapılan hatalar nedeniyle Türkiye çok ağır bir maliyet altına girdi, bu bedelin ne kadar sürede ve ne şekilde ödeneceğini ise henüz bilmiyoruz.
“Siz değil miydiniz cemaatle iş tutan, bunları devlete yerleştiren, her türlü pis işlerine göz yuman” diyerek içimizi boşaltırız ama sonuç alamayız.
Çünkü karşımızda ne yaparsa yapsın sadece ve sadece Tayyip Erdoğan’a inanan, AKP’yi bile yok sayan, duygusal ajitasyon ve kazandığı özgüvenle ülkenin en büyük gücü olduğuna inanan bir kesim var.
O halde akılla, mantıkla ve inandırıcılıkla “özrün arkasındaki büyük bedeli” ortaya koymamız gerek.
Sondan başlayalım;
268 KİŞİ ŞEHİT OLDU: Yıllar süren yardım ve yataklık sonucu cemaat denilen habis ur darbe yapmaya kalkışacak kadar güçlendi. Bir gecede 268 kişi şehit edildi. Bunlara yine Türk vatandaşı olan darbecilerden ölenler dahil değil.
PKK TERÖRÜ AZDI: 2000’li yılların başlarında neredeyse yok olmuş olan PKK terörü şimdi anlaşılıyor ki cemaatin katkıları sayesinde yeniden ortaya çıktı. Yüzlerce askerimizi, polisimizi ve masum vatandaşımızı şehit verdik. Yine Türk vatandaşı olan binlerce kişi de terörist oldukları gerekçesiyle öldürüldü.
MİLYONLARIN GELECEĞİ ÇALINDI: Sınav skandalları ortaya çıktığında Erdoğan “Ben ikna oldum, her şey pırıl pırıl” demişti. Oysa anlaşıldı ki yıllardır cemaatçiler her türlü sınavda soruları çalıyorlar ve üniversitelerden devlet memurluğuna, askerlikten polisliğe her sınavda kendi adamlarını yerleştiriyorlar. Bu nedenle milyonlarca kişinin geleceği de çalınmış oldu. Yarım puanla üniversiteye giremeyen ya da hiç istemediği bir yerde okumak zorunda kalan gençlerden, öğretmen olamayan, askerliğe adım atamayan, polis olma şansını kaybeden o milyonların çalınan hayatlarını geri vermek mümkün mü?
ORDU PERİŞAN EDİLDİ: Şimdi “kandırıldığını” söyleyen Erdoğan Ergenekon ve Balyoz davalarının “avukatı” olduğunu söylerken ordu sinsice kemiriliyordu. “Kandırılarak” geçen yıllar sonunda ortada bir ordu kalmadığı görüldü. İçten çökertilen orduda sonunda iş darbeye kadar vardırıldı.
RÜŞVET YOLSUZLUK ARŞA ÇIKTI: Cemaat iş iktidardan aldığı güçle dünyasına egemen oldu. Cemaatten icazet alınmadan ne Türkiye içinde ne yurtdışında kimse iş alamıyordu. İş dünyası iş alabilmek için cemaate yaltaklanmak ve hayli ciddi miktarlarda paralar ödemek zorundaydı. “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” sözü aslında cemaatin yarattığı rüşvet ekonomisinin adıydı. Bundan elbette iktidar partisinin çeşitli kesimleri de çok yararlandı, bir gecede dolar milyonerleri çıktı ortaya.
Konuları artırabilirsiniz.
Ancak sanıyorum bu kadar örneğin bile Türkiye’ye ne büyük bir bedel çıkarıldığını göstermektedir.
O halde “özür diledi, daha ne istiyorsunuz” sözlerine kulak tıkamak ve ısrarla açılan bu hasarın hesabını sormak zorundayız.
Sadece ölenlerin hesabını bile veremeyecek olanların “Biz de insanız, pardon” deme hakları yoktur.

YENİ ÖĞRENDİM

Erdoğan’a zehirli suyu içirmeyen cemaatçi


Günümüz “yakınma ve özür dileme” günü.
Cemaatin her türlü pisliğinde birlikte olan, ama araları bozulunca kavgaya tutuşanlar, geldiğimiz noktada kendi suçlarını örtbas etmek için bir yandan cemaate en ağır sözlerle saldırıyor diğer taraftan da “kandırıldık” söylemiyle kendilerini aklamaya çabalıyor.
Özellikle Erdoğan herkesin bildiği cemaatle işbirliğini saklayamadığı için “Öyle usta davrandılar ki, ben bile anlayamadım. Ben anladıktan sonra birçok arkadaşımı ikna etmekte bile zorlandım” diyor ve halktan “özür” diliyor.
Bir AKP yandaşından Erdoğan’ın “cemaate nasıl kandığını anlattığı” bir örnek olayı dinledim.
Bir gün Erdoğan bir toplantıda önüne konan bardaktan tam su içecekken yanında cemaatçi olduğunu iyi bildiği biri “Aman efendim” diyerek bardağı kavramış sonra da “Suyun rengini beğenmedim, zehirli olabilir” demiş.
Bunun üzerine bardak ve içindeki su incelemeye gönderilmiş. Rapor gelmiş, meğer suda Erdoğan’ı anında öldürecek zehir varmış.
Erdoğan bunu anlatırken “İnsanın aklına o an zehiri koyan kişinin o olduğu gelmiyor tam tersine beni ölümden kurtardı diye minnet bile duyuyorsunuz” demiş.
Sanıyorum “kandırılmaya örnek olacak” bu tür hikâyelerden daha çok duyacağız.

ŞAŞIRDIM

Çiçekçi, böcekçi valimiz meğer neler yapmış böyle


İnanın her şey gelirdi de Gezi olaylarının “masum yüzlü” valisinin bizzat bu iktidar tarafından “cemaatçi terörist” olarak tutuklanacağı aklıma gelmezdi.
Milletin parasıyla alınmış silahlarla halka ateş ettiren, gaz ve su sıktırtan, birçok kişinin ölümüne neden olan, acımasızca halkı kırdırırken sabaha karşı protestoculara “çiçekli, böcekli” tweetler atan valinin cemaate para kazandırmak için yoksul öğrencilerin parasını iç edeceğine de inanmazdım.
Ama en güzeli, onca yalakalık ettiği, makamı uğruna insanlara eziyet etmekten, can yakmaktan ve öldürmekten çekinmeyen adamın şimdi, başka bir nedenle de olsa, adalet önüne çıkarılması insanın içini biraz ferahlatıyor.
Bu adamlar iktidarın kapı kulluğunu yaparlarken hayatın hep böyle süreceğini sanıyorlardı.
Masum insanlar ölürken kıllarını kıpırdatmayanlar, en küçük bir demokratik tepkiye bile tahammül gösteremeyip ortalığı kan gölüne çevirenlerin bir gün başlarına gelecek budur.
Herkese ibret olmalıdır.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bu miting bal gibi AKP mitingidir


AKP’liler yarınki mitinge CHP’nin de katılması için çok hevesli görünüyorlar.
Kimbilir belki de katılmayacağını düşünerek “İlle gel, milli birlik ve beraberliği herkes görsün” diye ısrar ettiler.
En güzel gerekçeleri de şu; “Bu miting parti mitingi değil. Cumhurun başı herkesi davet ediyor, partiyle ne alakası var?”
İyi de Erdoğan’ı AKP’den ayrı görmek mümkün mü?
Zaten bizzat kendi söylüyor “tarafsız olmadığını” ve gönlünün AKP’de olduğunu. Ayrıca partinin bütün içişlerini de bir genel başkan gibi yürütüyor ve bu konuda hiçbir engelle karşılaşmıyor.
Yani bu miting AKP mitingidir, bütün hazırlıklar da zaten bu parti tarafından yapılmaktadır.
CHP ve diğer partiler ilk geceden itibaren darbeye karşı olduklarını net biçimde göstermişler ve parlamentoya da sahip çıkmışlardır.
“Vatandaş böyle istiyor, birlik beraberlik görüntüsünü el ele vermenin ne sakıncası olabilir ki” türü bir dayatma sadece AKP’nin muhalefeti hizaya getirme arzusudur.
CHP bu baskıya dayanamamıştır.
Milletten 6.5 milyon oy almış bir partinin ise adının hiç geçmemesi ayrı bir tartışma konusudur.

ÖNERİ


Kılıçdaroğlu yarın AKP’li kalabalığa her şeyi söylemelidir

Madem mitinge gitme kararı verildi o halde Kemal Kılıçdaroğlu, eğer bir de konuşma yapacaksa, karşısında bulacağı büyük AKP’li kalabalığa hiç çekinmeden, yuhalanmayı bile göze alarak her şeyi söylemelidir.
Örneğin Kılıçdaroğlu ülkeye çok büyük bir bedel ödeten “cemaate göz yumma ve her istediğini yapmanın” hesabının mutlaka sorulacağını haykırmalıdır o kalabalıklara.
Türkiye’nin bir yolsuzluklar ülkesi haline getirildiğini bir yandan iktidarın bir yandan cemaatin toplumu esir alarak milyarlarca lirayı çaldığını söylemelidir.
Din ile siyaset yapmanın ülkeyi dibi görünmeyen karanlık uçurumun kenarına getirdiğini anlatmalıdır.
İktidarın cemaatle çekişmesi sırasında terörün en ölümcül zirveye çıktığını örneklerini vererek göstermelidir.
Kısacası Kılıçdaroğlu yarın AKP’lilere çok kısa ve öz biçimde demokrasi ve hukuk dersi vermelidir.
Madem hiç gereği yokken bu mitinge katılma kararı alındı o halde bundan en büyük fayda sağlanmalıdır.

BUNU YAZMAK GEREK

Demokrasi mücadelesi bir kişinin gösteri alanı olamaz


Cumhurbaşkanı Erdoğan yarın İstanbul’da büyük bir gövde gösterisi yapacak.
Fethullah Gülen cemaatinin dinci faşist darbesinin bastırılmasından sonra sokağa çağrılan AKP’liler de bu gövde gösterisinden sonra muhtemelen eylemlerine son verecekler.
Erdoğan bu gövde gösterisine muhalefet partilerini de davet etti.
Bahçeli hemen kabul ederken Kılıçdaroğlu önce gitmeyeceğini söyledi ama CHP’ye yönelen baskılara dayanamayarak o da dün “katılacağını” açıkladı...
Erdoğan neden muhalefetin mitinge katılmasını istiyor?
Çünkü böylelikle milli birlik ve beraberlik gösterilmiş olacakmış.
Milli birlik ve beraberlik aynı mitingde yan yana olmakla değil, yürütülen siyaset ve söylemlerle olur.
Darbe karşıtlığını sadece “sarayın ve AKP’nin tekeline” aldıktan, medyayı tamamen bu yönde baskı altında tuttuktan sonra “gelin birlikte olalım” demek hiç de samimi değildir.
“Birlik ve beraberlik” sözü kulaklara hoş gelen hatta itiraz edilemeyecek bir kavramdır ama önemli olan “birlik ve beraberlikten” ne anladığınızdır.
Saray ve iktidar birlik ve beraberlikten kendilerine destek olunmasını anlamakta ve ellerindeki tüm gücü kullanarak kamuoyunu da bu yönde etkilemektedir.
CHP ezelden beri her türlü askeri darbeye ve dayatmaya karşı çıkmış bir geleneğin temsilcisidir.
CHP, kendi hataları yüzünden ülkeyi darbe ortamına taşıyan ve şimdi bundan paçasını kurtarmak için milli birlik beraberlik kavramına
sarılanların can simidi olamaz, olmamalıdır.
Erdoğan gerçekten samimi olsa, bu mitingi kendi başına ilan etmeden önce muhalefet liderlerine “ortak miting yapma çağrısında” bulunur ve organizasyon da kurulacak ortak bir komisyon tarafından yapılırdı.