ANALİZ

Önceki gün uyarmaya çalıştım.
Ulaştırma Bakanlığı “Avrasya Tüneline” isim bulmak için anket açmış.
Bir kısım Atatürkçüler hemen ayağa kalkmışlar ve kampanya başlatmışlar.
“Bu tünelin adının Atatürk olması için oy kullanın” diyorlar.
Tuzağı görmüyorlar. Amaç bu tünele anketle isim bulmak değil, kendi istedikleri birinin ismini güya “halk istiyor” maskesi altında buraya vermek.
İlk denemesini üçüncü havaalanı için yaptılar. Burada acemice öneri olarak Atatürk, Tayyip Erdoğan ve Abdülhamit’in adını koydular. Akılları sıra Atatürk’le Tayyip Erdoğan isimlerini yarıştıracaklardı.
Kendine “Atatürkçü” diyen kesim anında tuzağa düştü. İnternet üzerinden kampanya başlatıldı. “Üçünü havaalanının adı Atatürk” olsun dediler.
O zaman da uyarmaya çalıştım “Aman” dedim “Bunun arkasındaki oyunu görmüyor musunuz, düşmeyin bu tuzağa.”
Neyse ki hiçbir resmi sıfatı olmayan bu anket bir süre sonra yayından kalktı.
Şimdi aynı oyun Avrasya Tüneli için oynanıyor. Üstelik bu kez “resmi” bir niteliği de var. Anketi bizzat Ulaştırma Bakanlığı düzenliyor. Ayrıca bu defa “önerilen” isim yok.
Aynı Atatürkçü kesim, ki ben bunun da sahte olduğunu düşünüyorum, yine harekete geçti. “Bu tünelin adı Atatürk olmalı. Ey Atatürkçüler Ulaştırma Bakanlığı’nın anketine katılın ve Atatürk adını yazın” çağrıları sosyal medyada çığ gibi yayılıyor.
Dün Hürriyet’te “anketin bir yarışa döndüğü” haberi vardı. Üç isim öne çıkıyormuş. Atatürk, Abdülhamit ve Alpaslan Türkeş.
Dikkat edin Tayyip Erdoğan yok.
AKP kesimi muhtemelen aldığı talimatla ankete “Abdülhamit” ismini yazıyor.
Ve sanıyorum yine AKP kesimi MHP’yi de harekete geçirmek için Alpaslan Türkeş adını da yazıyor.
Burada amaç çok açık. İsim kampanyaları adı altında toplumu hareket geçirmek, Atatürkçü kesimleri tahrik etmek, ellerindeki tüm gücü kullanarak Atatürk adını geride bıraktırmak.
O halde bu oyuna düşmemek gerek.
Şunu hatırlatmak isterim. Neden bu tür kampanyalarda Atatürkçü kesimin aklına Atatürk’ten başka isim gelmez?
Kuruluş döneminin ve sonrasının önemli pek çok ismi var. Atatürk’ün silah arkadaşları, milli mücadele kahramanları neden hiç akla gelmez.
Olur olmaz her şeye Atatürk adını vermeye kalkmak da bir tür ilkellik değil midir?
Kendine Atatürkçü diyen kesim her şeyden önce Atatürk’ün adını çıkarınca karşı devrimci kesimler de örneğin ısrarla Abdülhamit adını ortaya koyarak olayı bir tür “yarışmaya” çeviriyorlar. Bu tür yarışmalarda Atatürk adı önde çıksa bile manzara sanki Atatürk’e karşı büyük bir kesim olduğu algısına da neden oluyor.
Ve bir de şunu söylemek istiyorum; Daha önce de yazdığım gibi Avrasya Tüneli adı, o eserin niteliğini de anlatan çok güzel bir isim. Bunun yerine isim arama telaşı bana kalırsa üçüncü havaalanına Tayyip Erdoğan’ın adını verme planının bir parçası.
Korkarım anket sonunda Avrasya Tüneli için Atatürk’ün adı birinci çıktıktan sonra aynı Ulaştırma Bakanlığı bu kez üçüncü havaalanı için de resmi bir anket başlatacaktır. İşte o zaman Tayyip Erdoğan adı gündeme gelecek ve devletin bütün gücü kullanılarak anketten Tayyip Erdoğan adının çıkması sağlanacaktır.
Ulaştırma Bakanlığı da “Halk istedi Atatürk tüneli dedik, şimdi de halk istiyor Erdoğan havaalanı adını koyacağız” diyecektir.

BUNU YAZMAK GEREK

Sorunu yaratıp sonra çözüyormuş gibi böbürleniyorlar


Açık söyleyeyim “dolarını bozdur” kampanyasının olumlu tarafları da var elbette.
Bir kere yastık altında tutulan dövizler ekonomiye giriyor, bunun yarattığı parasal hareketlilik ekonomiyi canlandırıyor. İyi yönetilirse herkes en az hasarla kurtulabilir, doların yükselişi de frenlenebilir.
Bu kampanyadaki en olumlu adım ise devletin bazı işlemlerini dövizle yapmaktan vazgeçmesi.
Bu olumlu ama bu sorunu yaratan bizzat kendileri, şimdi çözüm bulmuş kurtarıcılar gibi böbürleniyorlar.
Ardarda açıklamalar geliyor. Diyanet Hac parasını artık döviz cinsinden değil Türk lirası olarak alacakmış. Seyahat acentaları turlar için artık döviz değil Türk lirası alacaklarmış. Devlet ihaleleri Türk lirası üzerinden yapılacakmış.
İyi de bunları daha önce dövize geçiren kim?
Diyanet neden Hac parasını döviz olarak alıyordu?
Çünkü “kar etmek” amacındaydı. Halktan aylar önce döviz toplanıyordu. Karşı tarafa ödemeler ise son anda yapılıyordu. Böylelikle kur farkının yaratabileceği sorun ortadan kalkıyordu.
Şimdi ne olacak? Riski vatandaş yüklenecek ama bundan haberi bile olmayacak.
İyi tarafı, vatandaş Hac parasını dövizle ödemek için döviz büfelerine koşup döviz almak derdinden kurtuluyor.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Atatürk’le ilgili bir ritüeli ulu orta kullanamazsınız


Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adana mitinginde karşı devrimci bazı gazetecilerin adını söyleyip kalabalığa “burada” diye bağırtmasının yarattığı tepki giderek büyüyor.
Bu tepkiler parti içinde ciddi kırılmalara neden olur mu şimdiden bilemem ama bir süre izlemeyi tercih ediyorum.
Ancak şu kadarını söyleyeyim; bu gelişme CHP içinde bir fırtınanın kopacağı olasılığını artırıyor.
Adana mitingindeki bu olaya tepkimi ben de dünkü yazımda belirttim.
Bugün bir başka açıdan daha bakmak istiyorum.
Kalabalıkların okunan bir ismi “içimizde, aramızda” diye alkışlama ritüeli bugüne kadar sadece Atatürk için uygulanmıştır.
Her yıl Harp Okulu (şimdi o da kalmadı ya) Atatürk’ün bu okula giriş gününde bir tören düzenler. Bu törende bir de sembolik yoklama yapılır. Numarası okunan öğrenci ayağa kalkarak “Burada” der.
Kimseye verilmeyen Atatürk’ün numarası 283 okunduğunda ise bütün öğrenciler ayağa kalkarak “İçimizde” diye bağırır.
Bu ritüeli alır da bir miting meydanında üstelik karşı devrimciler için kullanmaya kalkarsanız bu olmaz.
Bilmem anlatabildim mi?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

18 yaş popülizmi yine ortaya çıktı


Cumhurbaşkanlığı sisteminin nasıl olacağını hala bilmiyoruz ama söylentiler çok. Son sızan bilgilere göre 18 yaşında seçme hakkı yeniden gündeme getiriliyormuş.
Laf olarak güzel tabii. Genç nüfusu ağırlıklı olan bir ülkede “18 yaşına seçilme hakkı getiriyoruz” sözü elbette prim yapar.
Yapar yapmasına da bu ucuz popülizmden öteye de gitmez.
18 yaşındaki biri milletvekili olamaz.
Çünkü 18 yaş henüz okuma-eğitim çağıdır. Henüz üniversiteye bile başlamamış olabilir 18 yaşındaki bir genç.
Daha anne babasıyla yaşıyordur muhtemelen ve hiçbir işte çalışmadığı gibi para kazanma ve harcama alışkanlıklarını da kazanmamıştır.
Şimdi siz kalkıp hiçbir yaşam deneyimi olmayan, hiç çalışmamış, hiç para kazanmamış, bilgisi olmayan 18 yaşındaki gençlerden ülkenin geleceğini etkileyecek kanunları hazırlamasını nasıl istersiniz?
18 yaşında milletvekili seçilen bir genç okumaya devam edecekse bunu nasıl yapacaktır?
18 yaşındaki gençlere seçilme vaadi vermek onları kandırmaktan başka bir şey değildir.
Ya da “Gelsin Meclis’e otursun uslu uslu verdiğimiz kararlara parmağını kaldırıp destek versin yeter” mi denmek isteniyor?
Hoş “yaşı hayli ileri olanlar da aynı şeyi yapıyor” derseniz verecek cevap bulamam o da ayrı tabii.

TWITTER TROLLERİ

Dolar alanlar meğer hainmiş


Bu köşede dün “Dolar satan kahramansa alan ne oluyor?” başlıklı bir yazı yazdım biliyorsunuz.
Yazının mantığı özetle şuydu; Birilerine dolar sat diyorsanız birileri de alacak demektir. Bu durumda dolar satanlar ekonomiyi kurtarmak isteyen kahramanlar olarak nitelenirse alanlara ne diyeceğiz?”
Yazımdan sonra sosyal medya üzerinden pek çok mesaj aldım.
Ama AKP’li trollerin mesajları yine evlere şenlikti.
Kimi “dolar alan haindir” diyordu, kimi “Dolarları sen al, hainlik yap” diye laf çakıyordu kimi de “Amerika düşünsün” gibi akla ziyan yorumlar yapıyordu.
Mesajların toplamına baktığımda dolar alanlar için en çok kullanılan tanım “hain” çıkıyor.
Milletin kafası böyle karıştı işte. Sanki doları Amerika’ya satıyoruz da oradaki Türk liralarını geri alıyoruz. Alınan da satılan da bu ülkedeki dolarlar Sadece el değiştiriyor. Ne artıyor ne eksiliyor.
Bazen öfkeye kapılıp “IQ’su 35’in altındakilerin egemenliğini yaşıyoruz” diye tepki gösteriyorum.
Haksız mıyım?

Bİ SORALIM BAKALIM

İHA İran’ın çıkarsa ne yapacaksınız?


Suriye’de 4 askerimizin hava saldırısı ile şehit edilmesi, 12 askerimizin de yaralanması ile ilgili elimiz kolumuz bağlı.
Ne “Eyy Suriye” ne “Eyy Rusya” diyen var ne de “Sabrımızı test etmeyin, gücümüzü sınamayın” türü efelenmelere tanık oluyoruz.
Meydanı boş bulunca herkese esip gürleyenler başımıza ciddi bir şey geldiğinde nedense “itidalli” olmayı seçiyor.
Suriye’de askerimizi kimin vurduğu konusunda çelişki açıklamalar yapılıyor. Rusya “Ben değilim” diyor. Suriye “Haberim yok” havasında. Bizim savunma bakanımız ise askerimizi Suriye’nin vurduğunun kesin olduğunu ama onlara yol gösteren “İnsansız hava aracının” kime ait olduğunu araştırdıklarını söyledi.
İşe bakar mısınız, vuranı biliyoruz ve kılımızı bile kıpırdatamıyoruz ama vurana yardım edeni bulma telaşındayız.
Bakanın bu açıklamasından sonra İHA’nın İran’a ait olduğu dedikoduları dolaşmaya başladı.
İyi de, asıl vuran Suriye’ye karşı hiçbir şey yapamazken, buna yardımcı olanın İran olduğu ortaya çıkarsa bir şey yapabilecek miyiz?
Türkiye’yi kimse bu kadar aciz duruma düşürmemişti.